Boğaziçi’nden Başarı Konusunda Ezber Bozan Bir Girişim

Kurucusu dahil, bünyesinde çoğunlukla Boğaziçi Üniversitesi mezunlarını barındıran ProBro Akademi, ortaya çıkardığı eğitmen ekibiyle çocuklara ve gençlere eğitim alanında destek vermenin ötesine geçerek ‘rol model’ olabilme amacı güdüyor. Boğaziçi Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) Hayal-et Kuluçka Merkezi’nin de destek sunduğu ProBro Akademi, Boğaziçili ve İTÜ’lü öğrenci ve mezunların kendi eğitim hayatlarından ve deneyimlerinden edindiklerini kendilerinin ardılı nesillere aktarmasını hedefleyen bir girişim.

ProBro Akademi, çocuk ve gençlere derslerdeki ve akademik hayattaki başarının kişisel, sosyal ve kültürel alanlarda bir gerileme getirmesi gerekmediğini bünyesindeki ‘rol modeller’ ile anlatmayı amaçlıyor. Peki ProBro Akademi tam olarak nasıl bir sisteme sahip? 1 yılı aşkın süredir faaliyetlerini sürdüren ve “Daha iyi bir gelecek, daha mutlu nesiller ve daha başarılı bireyler yaratma” düşüncesi ile ortaya çıkan ProBro Akademi’nin serüvenini ve işleyişini, kurucusu Eray Tufan (BÜ ’16) ile konuştuk.

 

ProBro Akademi’nin kuruluş hikayesini kısaca anlatabilir misiniz? Projeyi hayata geçirmekteki motivasyonunuz ve hedefleriniz nelerdi?

ProBro Akademi’nin kuruluş hikayesi kendi eğitim-öğretim hayatımızda saklı diyebilirim. Ben ve ekibimizdeki arkadaşlarımızın hepsi eğitim ile dünyalarını genişletmiş insanlarız. Ben daha küçük bir ilçede yaşıyorken İstanbul Lisesi’ni kazanarak İstanbul’a geldim. Üniversitemizde havacılık ve dans kulüpleriyle tanıştım, oyunculuk yapmaya başladım ve Erasmus programı ile yurt dışına çıkma şansını yakaladım. Bunları gerçekleştirmemi sağlayan en önemli şey bu okullarda tanıştığım ve bana “rol model” olmuş arkadaşlarımdan aldığım motivasyon oldu. Onlar yaptıysa ben de yapabilirim diyerek kendi sınırlarımın genişlediğini fark ettim. ProBro Akademi de bu “rol model” sistemini sistematik ve profesyonel bir hale getirerek çok daha büyük kitlelere yaymak istememizin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Ayrıca ben de üniversiteye başladığımdan beri düzenli olarak farklı işlerde çalışmıştım. Bu nedenle ProBro Akademi’yi kurmamızdaki bir diğer motivasyon ise üniversite öğrencilerinin kaliteli bir iş yaparak maddi kazanç elde etmeleri oldu.

Peer’lık olarak isimlendirdiğiniz, gençlerle iletişim kurmaya, onlara derslerinin dışında sosyal ve kültürel alanda da “rol modellik” yapmaya dayalı bir sisteminiz var. Peer dediğiniz kişileri nasıl seçiyorsunuz? Boğaziçi Üniversitesi veya İTÜ öğrencisi olmanın yanı sıra başka ne tür kriterler gözetiyorsunuz? Peer’ların eğitim aldıkları üniversite dışında ortak noktaları neler?

Peer’larımız, yani belirttiğiniz gibi “rol modellerimiz” sistemimizin özünü oluşturdukları için seçimleri, eğitimleri ve çalıştıkları sürece en iyi şekilde desteklenmeleri birinci önceliğimiz. Peer’larımızı seçerken sadece akademik açıdan değil, sosyal açıdan da kendini geliştirebilmiş olmalarına dikkat ediyoruz. Burada kastettiğimiz ise en az bir adet hobisini hayat tarzı haline getirebilmiş, en az bir yabancı dile hakim, insan ilişkileri kuvvetli ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden vizyon sahibi bireyler olmaları. Ekibimizdeki tüm arkadaşlar bu bütüncül yaklaşıma sahip, öğrenmeye ve iletişime açık kişilerden oluşuyor.

Peki bir aile size başvurduktan sonra nasıl bir süreç izleniyor? Çocuğa/gence dair ne tür bilgiler topluyorsunuz ve bunları nasıl kullanıyorsunuz? Çocuk/genç ile Peer’ın eşleşmesi bu aşamada nasıl sağlanıyor, gözettiğiniz kriterler neler?

Aile bize başvurduktan sonra ön formlarımızı dolduruyor ve ardından kendileriyle bir görüşme yapılıyor. Burada çocuğun veya gencin kişilik özelliklerinden akademik ilgisine, gelecekteki beklentilerinden hobilerine kadar pek çok farklı bilgiyi ailenin beklentileri ile birlikte işleyerek çalışma içeriğini ve birlikte çalışabileceği en uygun peer’ı belirliyoruz. Eşleştirmede dikkat ettiğimiz noktalar ise cinsiyet, hobilerdeki ortaklık, lokasyon ve akademik eğilimler.

Web sitenizde, çocuklara/gençlere “çalışmanın da ‘havalı’ olabileceğini” göstermeyi amaçladığınızı belirtiyorsunuz. İfadeyi de biraz açarak, bunu nasıl sağlamayı amaçladığınızı anlatabilir misiniz?

Bizim en büyük amaçlarımızdan biri çocukların ve gençlerin kafasındaki “inek öğrenci” algısını yıkmak. Pek çok öğrenci derslerine önem gösterirlerse sosyal hayattan kopacakları, eğlenceli ortamları kaçıracakları ve sıkıcı insanlar olacakları yanılgısıyla yaşıyorlar. Biz kendi hayatımızdan örneklerle hem derslerinde başarılı olabileceklerini hem de “havalı” buldukları aktiviteleri yapabileceklerini gösteriyoruz. Örneğin çalıştığı peer’ın Boğaziçi Üniversitesi’nde Makina Mühendisliği okuduğunu bilen çocuk veya genç, aynı peer’ın yamaç paraşütü de yaptığını öğrendiğinde bakışı değişiyor. Çünkü ders çalışmak sıkıcı olabilecekken uçmak “havalı” bir eylem… Bu ikisinin aynı kişide toplandığını gördüğünde kendisinin de yapabileceğine dair inancı da artıyor.

Kültürel birikimin, sanatsal okur-yazarlığın ve çevreye duyarlı birey olmanın da önemini vurguluyor ve buna uygun bir “rol modellik” projesi hayata geçiriyorsunuz. Peer’lar, dersler bir kenara bırakılırsa, çocukların kültürel ve kişisel gelişiminde tam olarak nasıl bir destek sunuyor? Çocukların ve gençlerin kültürel ve kişisel alanlarda kendinin farkına varabilmesini ya da kendini keşfedebilmesini nasıl sağlamayı amaçlıyorsunuz?

Çocukların ve gençlerin, ilgi alanları eşleştirme sürecinin kilit noktasını oluşturduğu için, peer’ları ile en az bir ortak noktaları bulunuyor. Peer’ın o güne kadar ilgi alanına dair yapmış olduğu her şey, gençler için bir kaynak haline geliyor. Bunun dışında çocuklarla dergi takibi ve kitap okumaları yapıyoruz. Popular Science, Bilim Çocuk ve National Geographic gibi dergilerin hem okuma alışkanlıklarını geliştirmek hem de ilgi alanlarını artırmak adına olumlu etkileri olduğunu gözlemledik. Birlikte belgeseller izliyor, müzik dinliyor, araştırmalar yapıyoruz. Ayrıca empati, iletişim, farkındalık gibi pek çok farklı kişisel özelliğin gelişimine odaklanmış bir aktivite havuzumuz var. Profesyonel psikolog ve eğitimcilerimizle en uygun aktiviteleri seçerek birlikte uyguluyoruz.

Web sitenizde “Gençlerimizin giderek yalnızlaştığı ve teknolojiye esir olarak insani ilişkilerinin zayıfladığı bu dönemde biz birebir ilişkiler üzerinden yürüyen sosyal bir model yarattık” diyorsunuz ve “bilginin en değerli şey” olduğunu vurguluyorsunuz. Bu konu, 1990’lı yıllar ve sonrasında dünyaya gelen nesilleri tanımlamak için kullanılan “Y Kuşağı” ifadesiyle ilişkili gibi görünüyor. Gençlerin önemli bir kısmının bilgiyi dahi internet üzerinden hızla tükettiği bir dönemde, bahsettiğiniz kültürel-kişisel-sosyal gelişim gibi daha çok emek isteyen alanlarda peer’lar nasıl bir sorumluluk üstleniyor? Bu noktadan bakınca, tüketimden ziyade gençlerdeki “üretme potansiyelini” ortaya çıkarmak gibi bir amacınız var mı?

Teknolojinin gelişimindeki ivmeyle birlikte hayatlarımız da giderek daha hızlı değişmeye başladı. Bunun sonucu olarak da nesiller arasındaki farklar arttı. Ve ben ilerleyen yıllarda daha da çok artacağını düşünüyorum. Peer’ların en önemli rollerinden biri de aile ve çocuk arasındaki bu artan jenerasyon farkının olumsuz etkilerini azaltacak bir köprü olmak. Bu nedenle sistemimize duyulan ihtiyacın önümüzdeki dönemlerde gittikçe artacağına eminim. Örneğin şu anda liseye yeni başlayan gençler okul sezonu açılmadan sosyal medya mecraları üzerinden tanışarak arkadaş grupları oluşturuyorlar. Dolayısıyla ilk gün okula gittiklerinde şehir dışından bile gelmiş olsalar pek çok kişiyi tanıyor oluyorlar. Bu sosyalleşme kavramı ailelerinin yaşadıkları dönemden oldukça farklı. Dolayısıyla bunu çok iyi anlayamıyorlar, anlayamadıkları için korkuyorlar, korktukları için davranışları sertleşiyor ve zaten ergenlikte olan çocuklarıyla iletişimleri çıkmaza giriyor. İki jenerasyonun da hayat tarzını bilen peer ise aradaki iletişimde kilit rol oynuyor. Bunun dışında gençlerdeki üretme potansiyelini robotik, programlama ve origami gibi aktivitelerle destekliyoruz.

Şimdiye dek kaç çocuk veya gençle çalıştınız? Ailelerden aldığınız geri dönüşler nasıldı?

Şimdiye dek 20 üzerinde aile ile çalıştık, önümüzdeki dönem için ise 50 ailelik bir kontenjan belirledik. Ailelerden aldığımız geri bildirimler bu işe devam etmemizi sağlayan en önemli unsurlardan biri. Olumlu geri bildirimlerini sunmak isteyen ailelerle röportajlar yaptık ve yakında web sitemizde paylaşacağız. Çekimler sırasında fark ettik ki ailelerimiz bizi bizden daha iyi anlatır hale gelmişler. Peer’larımızın kalitesi, raporlama sistemimiz, birlikte çalıştığımız psikolog, psikiyatr ve eğitim danışmanlarımızın destek mekanizmaları ailelerimizde en çok memnuniyet yaratan noktalardan.

Son olarak, Boğaziçi Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) Kuluçka Merkezi’nin projenizi hayata geçirirken nasıl bir rolü oldu? Boğaziçi Üniversitesi TTO Kuluçka Merkezi’nin ne tür imkan ve faydalarından söz edebilirsiniz?

Peer’larımız ile düzenli süpervizyon toplantıları yaparak profesyonellerimiz eşliğinde çalışmaları takip ediyoruz. Bu toplantıları Hayal-et kuluçka merkezinde yapmamız TTO’nun bize sunduğu önemli bir fayda oldu. Ayrıca işimizle ilgili bir bağlantıya ihtiyacımız olduğunda önemli yönlendirmeler yaparak süreçlerimizi kısalttı ve hızlandırdı. Tanıştığımız diğer girişimci arkadaşlar ve onların birikimleri ise çok önemli diğer bir katkı oldu.


ProBro Akademi hakkında ayrıntılı bilgi için: http://www.probroakademi.com/


Söyleşi: Sinan Cem Deveci / Kurumsal İletişim Ofisi