CEO Challenge Europe’un Türkiye ve Kafkaslar Finaline Boğaziçi damgası!

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Onurcan Yeşilkağıt, Berkay Saygın ve Hüseyin Barış Özmen’den oluşan ‘’Team Shortcut’’, Procter & Gamble’ın düzenlediği CEOChallenge Europe’un Türkiye ve Kafkaslar finalini 302 grup arasında 1. olarak tamamladı; ekip Türkiye ve Kafkaslar Bölgesi’ni Cenevre’deki Avrupa Finali’nde temsil etti.

Liderlik, iletişim, analitik, ve takım çalışması becerilerini test etmek üzere tasarlanmış bu yarışmada Avrupa’nın en başarılı ve yetenekli öğrencileri, belirlenen marka için 360 derece bir iş planı tasarladı. 18 ülkeden lisans ve lisansüstü öğrencilerinin yarıştığı etkinliğin 4 bölge birincileri şirketin üst düzey şirket yöneticileriyle tanışma ve onlara tasarladıkları iş planını sunma fırsatı buldu.

Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü 3. sınıf öğrencileri olan Zeki Berkay Saygın ve Onurcan Yeşilkağıt, ‘’Boğaziçi’nin sunduğu motive edici ortam sayesinde iş dünyasına dair deneyimlerimiz şimdiden zenginleşiyor; geleceğe dair kararlar alırken ayrıntıda kaybolmayıp büyük resmi görmeyi öğreniyoruz’’ diyorlar.  CEO Challenge deneyimini Berkay ve Onurcan ile konuştuk.


Yarışmanın mantığı neydi ve siz bu yarışmadan nasıl haberdar oldunuz sorusuyla başlayalım mı?

Onurcan: CEO Challenge Europe yarışması P&G’nin Avrupa’daki lisans ve lisansüstü öğrencilerinin katılımına sunduğu, bir markanın yeni ürününün kendi ülkelerinde satış, pazarlama, finans ve tedarik zinciri gibi farklı perspektiflerle kurulan stratejisini oluşturmaya yönelik bir yarışmaydı. Bu yarışmaya katılan 18 farklı ülkeden 1200 kadar grup temsil ettikleri ülkelerin pazar dinamikleri ve demografik özelliklerini dikkate alarak bu ürünün lansmanını yaptılar. Bizim bu yarışmadan haberimiz sosyal medya sayesinde oldu.

Yarışmada Türkiye’den başka gruplar var mıydı?

Onurcan :Her biri üçer kişiden oluşan 300 grubun katıldığı bir yarışma oldu. Finalde Boğaziçi ve Koç Üniversitesi’den birer ekip vardı. Bizim dışımızda bir de Azerbaycan’dan gruplar vardı bölge finalinde. Birinci olduktan sonra Kafkaslar grubu olarak bölgeyi ve Türkiye’yi Cenevre’de, Avrupa finalinde temsil etme şansı bulduk.

Üniversite’nin size bu noktada desteği oldu mu?

Berkay: Bu bizim ilk case’imiz değil, Onurcan’ın bir Volkswagen üzerine bir vaka çalışması yapmıştı daha önce. Daha sonra birlikte Unilever’in bir vaka çalışmasına katıldık ve orada ikinci olduk Türkiye’de. Bu tür yarışmaları seviyoruz ve devam etmemiz gerektiğini düşündük.  Buradaki en büyük etken bizi buna teşvik eden, Boğaziçi’ndeki ekosistem. Etrafımızdaki diğer arkadaşlarımızın benzer başarıları takip etmesi ve bunlar için uğraşması motive edici. Aynı zamanda  hala geçen seneki derslerine ziyaret etmek için gittiğimiz ve bize çok yardımları olan hocalarımız var. Ayrıca, bizi buna teşvik eden bizim üst dönemimiz daha önce case-study’lere katılmış başarı almış arkadaşlarımız var. Bütün bunlar başarmak için bizi çok teşvik etti.

Aslında bu tür yarışmalara katılarak zaman içinde oluşmuş ciddi bir deneyimden bahsediyorsunuz. Bu tecrübeyi gelecekte nasıl değerlendireceğinizi düşünüyorsunuz?

Onurcan: Vaka çözmek hem kendi bölümüm açısından önemli ve işlevsel hem de okulumdan öğrendiklerimi birebir uygulayabileceğim için beni heyecanlandırıyor.  Volkswagen’dan sonra yeni vakaları araştırmaya başladım. Unilever’in Ideathropy yarışmasına katılmaya karar verdim. Burada birlikte katılmayı Berkay’a teklif ettim çünkü birlikte aynı amaç için çalışabileceğimiz fikrine çok güveniyordum. 

Boğaziçi’nde öğrenciler olarak bizler için bir “kazanma” ortamı ve motivasyon var. Herkes bir şekilde bir şeyleri denemek için kendinde o heyecanı , motivasyonu buluyor. Berkay’da da böyle bir motivasyon vardı ve güçlerimizi birleştirdik.

Berkay: Case study’ler dışarıdan bakıldığında bir oyun gibi gözükse de brief’i aldığınızda sonrasında staj yaptığımızda dönüp bakıyoruz ve gerçekten bir iş çözmüş olduğunuzu görüyorsunuz. Bir ürünün satış stratejisini, pazar talebini, finans yönetimini, dağıtımını, üründen nasıl kar edileceğini, ülke risklerini ve pek çok alanı hesaba katmak zorundasınız. Bunlar bana kâğıt üzerinde öğrendiğimiz ve tüm yapının tamamen sorumluluğunu almadan kullanabileceğimiz vakalardı.  Öyle bir hal aldı ki, bulmaca gibi oldu ve çok büyük zevk aldığımızı fark ettik.

Peki, CEO-Challenge’da bölgesel ödülü almanızı sağlayan önerdiğiniz çözümler nelerdi?  

Onurcan: Öncelikle ürünün hedef kitlesini belirledik.  Hedef kitlemize ulaşmak için doğru enstrümanları, doğru yeri ve zamanı belirlemeye çalıştık. Hedef kitlemizi segmente ettik, böylece daha rafine bir kitlemiz oldu ve çok daha optimal bir eforla çok daha geniş bir kitleye ve çok daha amaca hizmet eden bir çalışma kurguladık. Bunun yanı sıra, daha önceki yarışmaların verdiği tecrübeyle sunum tekniklerimizde farklılıklara yöneldik. Sunumumuzu hazırlarken farklı bir yapı kullandık.

Yarışmada hangi düzeyde kişilere sunum yaptınız?

Onurcan: Sunumlarımızı şirketlerin “C-Level” tabiri ile ifade edilen yönetim kurulu başkanı ve satış, pazarlama, finans gibi departmanlardan sorumlu yönetim kurulu üyelerine yapıyoruz. Cenevre’de de markanın Avrupa yönetim kuruluna sunumumuzu gerçekleştirdik.

Sunum yaparken kendimizi CEO’nun yerine koyarak ve empati yaparak bilgiyi en rafine haliyle sunuyoruz. Her sunumumuzda tasarım yaparız. Photoshop, scatch gibi uygulamalar kullanıyoruz. Bir uygulama yapıyorsak uygulamanın tüm tasarımlarını yapıyoruz. Bu ciddi bir emek anlamına geliyor.

Bu noktada bize tüm bu süreçlerde özellikle görsel üretiminde yardımcı olan Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencisi arkadaşımız Fevzi Çakmak’a çok teşekkür ediyoruz. Daha sonra, markalarla paylaştığımız fikirlerin kullanıldığını görmek bizi çok heyecanlandırıyor. Doğru yolda olduğumuzu hissediyoruz.

Gelecek planlarınız için neler düşünüyorsunuz? Pazarlama odaklı bir iş kurmak gibi bir fikriniz var mı?

Berkay: Bence Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin en büyük problemi ileride ne yapacağına karar vermesi noktasında ortaya çıkıyor. Öğrenci olarak kendimizi geliştirmekten zevk alıyoruz. Okulda tiyatro yapan, müzikle uğraşan, yazan çizen pek çok arkadaşımız var. Aynı zamanda böyle öğrenciler mühendislik veya farklı alanlarda da çok başarılılar.  Dolayısıyla öğrenci olarak bir süre sonra hangi alanı daha çok istediğimize karar veremeyebiliyoruz. Case study’ler bu tür problemleri aşmak için bence önemli bir yöntem.  

Bu yarışmanın bize şahsi olarak iki önemli etkisi olduğuna inanıyorum, birincisi farklı departmanlar arasından ‘’acaba hangisini sevebiliriz’’ konusuna karar verebilecek kadar deneyim elde etme ve düşünme fırsatımız oluyor. 

Bir markanın Satış Direktörü ile bir saat boyunca oturup konuşabiliyoruz. Onun nasıl yaşadığını, çalıştığını öğreniyoruz. Diğer önemli etki ise bir konunun parçalarının yanı sıra o konuya genel ve geniş bakmaya alışıyoruz ve zevk alıyoruz bundan.

Multi—disipliner yaklaşım başarı getiriyor

Berkay: Başarılı olmamızın sebeplerinden biri multi-disipliner çalışmamız. Farklı kültürler, farklı disiplinlerden, bölümlerden gelen bakış açıları o kadar önemli ki. Ben işletme mantığıyla işleri yuvarlayıp düzelterek yapmaya eğilimliyim ve bazen çok temelde bir-sıfır oranını atlıyorum. Ekipteki diğer arkadaşımız olan Barış’ın söylediği bir şey, kendisi Bilgisayar Mühendisliği’nden bu yıl mezun oldu ve şimdi Boston’da, tüm hikâyeyi baştan yazdırabiliyor bize.

Onurcan: Farklı alanlardan gelmek gerçekten çok büyük bir avantaj. Biri sizin bakamadığınız kadar gerçeklere daha hakimken başka biri daha yaratıcı düşünebiliyor. Mozaiğin farklı parçaları olduğunuzda ve mozaiği böyle bir okulda kurguladığınızda, size destek veren akademik bir ortam ve harika bir çalışma ortamı sunan study gibi olanaklar sizi motive ediyor. Ben üniversitedeki arkadaşlarımı bu yarışmalara katılmaları yönünde destekliyor ve bu deneyimi yaşamalarını öneriyorum.

Ve son olarak, tüm arkadaşlarıma okulumuzun sunduğu tüm imkânlardan, hocalardan, personelinden ve arkadaşlarıyla etkileşim şansından sonuna kadar yararlanmalarını tavsiye ediyorum.

 

Söyleşi: Ö. Duygu Durgun (Kurumsal İletişim Ofisi)