Fotoğraf ve edebiyatla "Zamanın İzinde" bir yolculuk mümkün mü?

Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür Sanat ve Araştırma Merkezi’nin düzenlediği Yazar & Şair Buluşmaları bu defa Enis Rıza ve Ercan Kesal’i konuk etti. 23 Ekim 2018 Salı günü Demir Demirgil Salonu’nda gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Ersoy’un üstlendiği söyleşide, Rıza ve Kesal’in birlikte hazırladığı "Zamanın İzinde" kitabı üzerinden fotoğraf, zaman, hafıza ve toplumsal bellek konuşuldu.

Ahmet Ersoy söyleşiye, Zamanın İzinde kitabının Ayrıntı Yayınları’nın 1000. kitabı olarak 2017 yılında basılan ve Türkiye’nin son 100 yıllık tarihine tanıklık eden fotoğraflardan ve bu fotoğraflar üzerine yazılmış metinlerden oluşan sıra dışı bir çalışma olduğunu belirterek başladı. Kitabın fotoğraflarını Enis Rıza seçerken, fotoğraflar üzerine yazılan metinleri ise Ercan Kesal kaleme almış. Ahmet Ersoy, kitabın fotoğraf ve zaman arasındaki girift ilişkiden üretilmiş bir çalışma olduğunu katılanlarla paylaştı: “Fotoğrafın zamanla ve geçmişle ilişkisi hem çok muğlak hem de çok kuvvetli. Fotoğrafla birlikte yitirilmiş bir anı duyusal anlamda sabitlemiş ve çoğaltılabilir, tekrar erişilebilir bir nesne haline getirmiş oluyoruz. Bu nedenle alternatif bir tarih yazımı gibi de düşünebiliriz bu çalışmayı.”

“Fotoğraf ve gerçeklik arasında bir yarılma var”

Kitabı tanıttıktan sonra sözü Enis Rıza’ya bırakan Ersoy, kitabın planlama ve kurgu aşamasının nasıl gerçekleştiğini kendisine sordu.

Enis Rıza, Zamanın İzinde kitabının fotoğraf ve gerçeklik arasında var olduğuna inandığı kopukluğu kapatma isteğiyle ortaya çıktığını söyleyerek sözlerine başladı: “Ben tarihle sorunlu bir ilişkimiz olduğunu düşünüyorum. Devam eden bir unutma süreci var, bu nedenle de gerçekliği sürekli yeniden inşa ediyoruz. Örneğin fotoğraflara hiç tarih yazmayız, fotoğraf ve gerçeklik arasında ciddi bir yarılma var. Bu yarılmayı kapatacak olan da bilgidir. Bizim içinden geçtiğimiz zamanın bilgisi hep unutuluyor ne yazık ki. İçinden geçtiğimiz zamanın öncesinde de herhangi bir fotoğrafı elimize aldığımız zaman o fotoğrafla ilişkimizi kuracak bir araç yok. Dolayısıyla fotoğrafla tarih arasında, fotoğrafla gerçeklik arasında bir yarılma var. Biz bu kitabı tasarlarken bu yarılma problemini öne aldık. Ercan’ın yazdığı metinler üzerinden edebi bir söylemle fotoğraflarla ilişki kurmaya çalıştık.”

Enis Rıza, kitabı hazırlama sürecinde 1900’lerden bugüne varan ve 2000 sayfayı bulan bir kronoloji çalışması yaptıklarını ve bu çalışma sonucu topladıkları 2000 fotoğraf arasından 400 fotoğrafı seçtiklerini ifade etti.

Fotoğraf ve zaman ilişkisine değinen Ercan Kesal, zamanın durduramadığımız tek şey olduğunu ve ona sanat sayesinden görünmez bağlarla bağlı olduğumuzu ifade etti: “Sanatla kaybettiğimiz ve ancak kaybettiğimizde değerini anladığımızı zamanı yeniden kazanıyoruz. Fotoğraf ve sinema da bu nedenle kıymetli. Ben sanata dair yaptığım her şeyin ardında da yeryüzünü sahiplenme cesaretini edinme kaygısı var. Sanat bana bu cesareti veriyor; çünkü içinde bulunduğumuz düzen bizim bu yeryüzünün bir parçası olduğumuza dair özgüvenimizi yitirmemize neden olmuş. Yeryüzünün bir parçası olduğumuza, onun misafiri ve sahibi olduğumuza, bizden önce var olup bizden sonra da var olacağımıza dair cesaretimizi kaybettik. Sanat bu cesareti yeniden kazanmamıza vesile oluyor.”

“İyi fotoğraf fotoğrafta olmayanı akla getirendir”

Zamanın İzinde kitabının birçok yerinde geçen “iyi fotoğraf” ifadesine dikkat çeken Ahmet Ersoy, Kesal’e bu ifadenin ne anlama geldiği sorusunu da yöneltti. Ercan Kesal, iyi fotoğrafın güçlü fotoğraf demek olduğuna inandığını ve bir fotoğrafı güçlü yapan şeyin de fotoğrafta görünmeyeni hissetmeye ve duymaya vesile olmasına bağladığını vurguladı: “Örneğin terapilerde terapistin siz anlatırken notlar aldığını görürsünüz. Aslında çoğu zaman sizin anlatmadığınız şeyleri not eder, çünkü asıl hikâye orada saklıdır. Güçlü fotoğraf da fotoğrafta olmayanı akla getirendir.”

Enis Rıza, kitapta yer tutan göç fotoğraflarına da değinerek fotoğrafın içinde bulunduğumuz unutma halini aşmadaki rolünün altını çizdi: “6-7 Eylül’ü yaşamış Rumlarla göç üzerine konuştuğumda bir anlatıyla, bir hikâyeyle karşılaşıyorum, ama aynı olayı burada kalmış birine sorduğumda bir unutma halinin söz konusu olduğunu görüyorum. Özel bir çabamız olmadığı zaman geçmişi unutuyoruz ve bence esas sorun bunu nasıl aşabileceğimiz. Bence bir toplumun gelişmişliğini ifade eden şey kendi tarihini kavramasına dair olgunluğudur. Geçmişi hatırlamadığımız zaman içinde bulunduğumuz gerçekliği de hep kopuk inşa ediyoruz.”

Söyleşide aynı zamanda günümüzdeki fotoğraf ve film çokluğundan da bahsedildi. Fotoğraf ve film üretiminin kolaylaşmasının üretimin değerini nasıl belirleyeceği meselesine dikkat çeken bir dinleyicinin sorusu üzerine Ercan Kesal bu bolluğun aslında hayırlı olduğunu ve bu sayede biliyor olmanın getireceği iktidarın da kırılacağına inandığını belirtti. Söyleşi dinleyici sorularının ardından sona erdi.

Haber: Gizem Seher / Kurumsal İletişim Ofisi

Fotoğraflar: Kenan Özcan