Hikaye Yaratmayı Sağlayan Özgürlük

BBC Türkçe'deki görevi için Londra'da çalışmakta olan Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 2010 yılı mezunu Özge Özdemir, Boğaziçi Dergisi Aralık 2016 sayısı için gazetecilik mesleğini anlatan bir yazı kaleme aldı.

Edebiyat, sinema, müzik, resim… Hepsinin kökeninde ve özünde insan hikâyeleri var. İster aşkla, hasretle, ayrılıkla ilgili olsun, ister insanlığın kadim hayatta kalma mücadelesini ya da devrimler tarihini ele alsın, insan yine insanın hikâyesini dinler, okur, izler en sonunda. Gazetecilik de öyledir aslında, sanatın kullandığından farklı bir dili olmasına rağmen, insana dair olanı dünyanın dört bir yanındaki meraklıların kucağına, aklına bırakır. Hayali istediği gibi eğip bükebilen sanatın aksine elinde done olarak sadece gerçek olsa da, gazetecilik de olanı biteni kurgulayarak ilgi çekecek şekilde iletir haber takipçilerine. Sanatın toplum için mi yoksa sanat için mi yapıldığına dair tartışma alanı varken, gazetecilikte nettir bu cevap. Haber, haksızlığa uğrayanların sesini duyurmak için yapılır, muktedirin ezmeye çalıştığı bireylere kulak verir, toplumun sosyoekonomik açıdan güçsüz üyelerinin öykülerini anlatır. Her ne kadar bazen toplumu değiştireceğini ya da dönüştüreceğini düşünmek gibi kendisini fazla önemsemek hatasına düşse de gazeteci, haberi toplumda bir fark yaratmak için yapar. Tabii ki gazeteci kazananın ya da spotlar altında olanın da hikâyelerini anlatır. Oscar kazanmış bir oyuncunun, Grammy’yi kucaklamış bir müzisyenin ya da seçimleri zaferle noktalamış bir siyasetçinin hikâyesi de gazetecinin işidir. Ancak bu hikâyelere farklı bir bakış açısı katması gerektiği için gazeteci objektif değildir.

Bu mesleğe her yeni başlayanın karşısına çıkan en büyük zorluk, haber niteliği taşıyan hikâyelerin ayırdına nasıl varacağını ve bu hikâyeleri nasıl işleyeceğini bulmaktır. Gazeteciliğin özü de budur aslında, ne kadar tecrübeli olsan da gün gelir kafan karışır, meslektaşlarına danışırsın hikâyelerin içinden çıkabilmek için. Habere rastlamanın en iyi yolu ise herkesi dinlemekten geçer. Önyargısız, yargılamadan, her kesimden, her sosyoekonomik sınıftan bireylere, bıkmadan usanmadan kulak vermek... Gazetecinin objektif olmasını gerektiren yer burasıdır belki de, hikâyeyi nasıl aktaracağıyla ilgili olmasa da haberde bütün taraflara ses verdiğinden emin olmak için objektifliğe bürünmelidir gazeteci. Hem hikâyesini anlatacağı kişilerle kuracağı iletişim hem de haberin alıcısına hikâyeyi anlatma yöntemini bulmak için gazeteci hep doğru iletişimin anahtarını arar durur mesleği boyunca. Bu meziyet ise ancak zamanla ve tecrübeyle edinilir.

Benim için de her şey insan hikâyeleriyle başladı. Sanatçı olma kapasitesine ne kadar sahip olduğuma emin olamadığımdan, gazeteciliği kucakladım büyük bir heves ve tutkuyla. Gazetecilik için gereken farklı hikâyeleri dinleme niteliğini ise ilk olarak Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenmeye başladım. Boğaziçi Üniversitesi’nin akademik başarısından ziyade, birbirinden farklı siyasi görüşte, dini inançta, cinsel eğilimde olan binlerce öğrencinin birlikte, birbirine sahip çıkarak, özgür bir kampusta yaşamasının getirdiği bir ayrıcalık bu. İletişim, gazetecilik, radyo ve sinema bölümleri olmayan Boğaziçi Üniversitesi, öğrencilerine iletişimin sırlarını farklı seslere yer vererek öğretiyor aslında. Okuldaki eylemler, panolara asılan siyasi söylemler ve kampüste varlık gösteren organizasyonların çeşitliliği, özgür bir ortam yaratıldıktan sonra farklılıkların barış ve harmoni içinde yaşayabileceğini anlatıyor tanık olanlara. Bu yüzden bu kampüste onca yönetmen, müzisyen ve yazar yetişiyor. Çünkü hikâye anlatabilmek için önce hikâyeleri dinlemek gerekir; ancak hikâyeleri dinlerken de yargılamamak. Boğaziçi Üniversitesi de ilk başta bunun imkânını yaratıyor öğrencisine. Ben de hem gazeteciliğin hem de doğru iletişim kurmanın ilk, en sağlam ve eşi benzeri olmayan dersini bu kampüsten aldım. Okulun daha ilk yılında kafamdaki siyasi kalıplar sarsıldı, ilerleyen zamanlarda önyargılarım kırılmaya başladı; ben de yıkılanlar yerine siyah-beyaz yeni kalıplar inşa etmemeye çaba harcadım.

Boğaziçi kampüsünden taşan renkler tüm ülkeye yayılsın, daha ne isterim?