Prof. Dr. Şemsa Özar Uluslararası Feminist İktisat Birliği’nin Yeni Başkanı

Uluslararası Feminist İktisat Birliği’nin (International Association for Feminist Economics, IAFFE) 2015-2016 dönemi için başkanı Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü hocalarından Prof. Dr. Şemsa Özar oldu. Özar ile Boğaziçi'nden Haberler sitesi için bir söyleşi yaptık.


''Rasyonel’’ Erkeklerin Ekonomisinden Feminist Ekonomiye…


Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü hocalarından Prof. Dr. Şemsa Özar, Uluslararası Feminist İktisat Birliği’nin (International Association for Feminist Economics, IAFFE, www.iaffe.org) 2015-2016 dönemi başkanı oldu.

IAFFE ekonomik konuları feminist perspektiften sorgulamak amacıyla küçük bir grup feminist tarafından 1992'de kuruldu. 1997’de Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından “özel danışman sivil toplum örgütü” statüsünü aldı. Günümüzde ise 64 ülkeden 500 civarında üyesi olan IAFFE, Feminist Economics (Feminist İktisat) isimli bir dergi yayınlıyor ve her yaz değişik bir ülkede yıllık konferanslarını düzenliyor. 15-17 Ağustos 2000 tarihinde IAFFE'nin yıllık konferansı, Şemsa Özar’ın ev sahipliğinde Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenmişti. Bu seneki konferans ise Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) düzenlendi ve bu konferansla birlikte Prof. Dr. Şemsa Özar IAFFE Başkanlık görevini resmen devraldı. Prof. Dr. Şemsa Özar’la feminist iktisada, IAFFE’ye ve yeni dönem başkanlığı süresince neler planladığına dair bir söyleşi gerçekleştirdik.

Önce biraz kendinizden, feminizmle ve feminist iktisatla nasıl ilgilenmeye başladığınızdan bahsedebilir misiniz?

1970’lerde bu üniversitede iktisat okumaya başladım. Lise yıllarımda 12 Mart darbe dönemini yaşamıştım. Ben sol bir geçmişten geliyordum, üniversitede de sol çevreler içindeydim, Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’ne üyeydim. Sonra da Türkiye İşçi Partisi üyesi oldum. O zamanlar kafamızda kadınlık erkeklik veya feminizm gibi kavramlar yoktu. Üniversiteden sonra bir bankada çalışmaya başladım. O sırada 12 Eylül Darbesi gerçekleşti; birçok arkadaşımız hapse girdi, işkence gördü. Darbe sonrasında ben doktora yapmak üzere Viyana’ya gittim. Viyana’da yavaş yavaş feminist fikirlerle tanıştım.  Yurtdışında kaldığım süredeTürkiye gündemini sıkı bir biçimde takip ederdim. Türkiye’de  darbe karşıtı ve özgürlüklerden yana ilk muhalefet kadın hareketinden geldi. Yürüyüşler yapılıyor, kampanyalar düzenleniyordu. Feminist yayınlar çıkmaya başlamıştı. Ben de Türkiye’ye gelip gittikçe o yürüyüşlere kampanyalara katılmaya çalışıyordum ve tabi sürekli okuyordum. Fakat ilk başlarda feminizmi iktisat disipliniyle bağdaştırmıyordum. Feminizm hayatımda aktivist yanımla ilgili bir konuydu ve bunun iktisatla bir ilişkisi yoktu. 1990 yılında Türkiye’ye döndüm ve Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. Öğretim üyesi olarak çalışmaya başladıktan sonra edindiğim feminist birikimle iktisat içinde neler yapılabilirim diye düşünmeye başladım ve kadın emeği üzerine çalışmaya başladım. O zamanlar bu konuyla ilgili çok az çalışma vardı. Türkiye’de feminist hareket daha çok kadın kimliği ve kadına yönelik saldırı ve şiddet üzerinden kendini var etti çok haklı olarak. Ev içi emek, ailenin içinde zaman ve gelir nasıl bölüştürülüyor, iş yerinde ayrımcılık, meslek dağılımı gibi sorulara feminist hareket daha sonra yaklaşmaya başladı. Bu durum zamanla değişse de hala istenilen ölçüde değil. Var olan şiddet ve savaş ortamından ötürü bu konu hep geri planda kalmaya devam ediyor. Bizim bu durumu kırmak için 31 kadın örgütüyle beraber kurduğumuz Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG, www.keig.org) var ama o da ancak 2007 yılı gibi geç bir tarihte kurulabildi. Biz bir grup akademisyen ve araştırmacı KEİG içerisinde Kadın Emeği Çalışan Feminist Araştırmacılar (KEFA) olarak yer alıyoruz. Tabii, bu grubun dışında da değişik feminist grupların ekonomi konusunda birçok faaliyeti var.

Feministlerin iktisada müdahalesi geç oldu diyorsunuz. Peki, feminist iktisat nasıl bir ihtiyaçtan ortaya çıktı ve ana akım ekonomiye ne noktalarda müdahale etti?

Her sosyal bilimin tarif ettiği bir insan tipolojisi var. İktisadın öngördüğü insan beyaz bir erkektir. Feminist iktisadın itirazı bununla başladı diyebiliriz. Ana akım iktisat insanı (beyaz erkeği) en verimli şekilde üretim yapan, üretim ve tüketimine en rasyonel biçimde karar veren kişi olarak çizer. Buradaki en önemli nokta bu beyaz erkeğin duygusal değil rasyonel olması ve bireysel faydayı ‘’ençoklama’’ güdüsüne sahip varsayılmasıdır. Bireysel faydayı ençoklama  ile ilgili kararlar yaşadığımız toplumsal ilişkiler bağlamında değil de sanki bir vakum içerisinde alınıyormuş gibi varsayılır, çünkü ana akım iktisat ekonomik faaliyetleri toplumsal ilişkilerin dışında kendi başına yasaları olan bir bütün olarak düşünür. Buna feminist iktisatla uğraşanlar karşı çıkıyor tabii. Sonuçta kadınların hayat döngüsüne baktığımızda kadının bütün faaliyetleri, buna iktisadi faaliyetleri de ekleyebiliriz, sosyal ilişkilerle ilerliyor. Erkeklerin de öyle tabii. Ana akım iktisat ise bizim yaşam alanlarımızla iktisat alanını birbirinden ayırmaya çalışıyor. Öyle bir şey yok. Biz günlük yaşamımızda, o bütünün içerisinde, her gün bir sürü iktisadi faaliyet gerçekleştiriyoruz. Örneğin gidip bir çorap alıyorum ya da biri, örneğin bir erkek, baba ya da koca, o çorabı almama müsaade etmiyor. Çünkü gelir getiren işleri yapan o. Kadınlara biçilen rol ise ailenin gelir karşılığı olmayan bakım hizmetlerini üstlenmesi. Örneğin bir kadının gelir getirici bir işte çalışıp çalışmayacağına, ya da hangi tür işlerde çalışacağına, hangi tür iş yerlerinde çalışacağına, o iş yerlerinde nasıl bir muameleye (ayrımcılığa) tabi olacağına . toplumsal olarak şekillenmiş roller, davranış biçimleri damgasını vuruyor.  Türkiye’de kadın istihdamının bu denli düşük olmasının nedeni  tabii ki kadınların tembelliği değil. O zaman neden gelir getirici işlerde çalışamıyorlar? Çünkü bakım hizmetleri onların sırtına yüklenmiş durumda.  Çok çalışıyorlar ama çalışmaları anaakım iktisadın “çalışma” kavramı içinde yer almıyor, yok sayılıyor.

 

Kadınlar üretim ve tüketimi  o sorumluluk altında düşünüyor. Bu çerçevede, ana akım iktisadın çizdiği o rasyonel, kendi çıkarını kollayan bireyin, toplumsal rol ve sorumluluklar altında kararlar vermek durumunda kalan kadınla bir ilgisi yok.  Kadınlar gelir getirici bir işte çalışsınlar/çalışmasınlar toplumsal yaşamda erkeklere kıyasla ikincil konumda sayılmaları ve aşağılanmalarıyla ilişkili bir durum bu. Erkek egemen toplum dediğimiz de bu. Erkekler toplumun birincil, kadınlar ise ikincil bireyleri. Bu noktada feminist iktisadın amacı bu eşitsiz rol dağılımını saptamak, bu saptamaları çeşitli mecralarda yaygınlaştırmak ve bu durumun üstesinden gelmek amacıyla mücadele dinamikleri oluşturmak. Ayrıca rol dağılımındaki eşitsizliğin dönüşümünden bahsederken sadece ev içindeki rol dağılımını kastetmiyorum. Ev içinde olan rol dağılımı tabii ki dışarıda da mevcut. İkinci sınıf insan olark görülmeleri ücretlerine de, statülerine de, onlara karşı davranış kalıplarına da yansıyor. Ve hatta bu ayrımcılık mobbing veya cinsel tacizle de kendini var ediyor. Feminist iktisat bu alanlarda bütünlüklü bir değişimi hedefliyor. Şunu da söylemek gerekir; feminist iktisat sadece toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle değil cinsel yönelime dair, sınıfsal, etnik, inançsal, yani toplumda var olan her türlü eşitsizlikleri de araştırma, sorgulama ve mücadele alanı sayar. Toplumdaki tüm eşitsizliklerin birbiriyle kesiştiği ya da karşı karşıya kaldığı alanları da kapsar.

Peki Uluslararası Feminist İktisat Birliği nasıl kuruldu?

İktisatçıların her yıl ocak ayında Amerika Birleşik Devletleri’nin bir şehrinde yapılan Allied Social Sciences Association’ın (ASSA) büyük bir konferansı olur. Yine böyle bir konferansta anaakım iktisatın erkek egemen söyleminden bıkan bir grup feminist kendilerine yakın olduklarını düşündükleri iktisatçıları bir toplantıya çağırıyorlar ve feministlerin iktisat alanının içerisine nasıl girebileceğini tartıştıkları bir oturum gerçekleştiriyorlar. Bu oturuma çok fazla ilgi gösterilmiyor ve bunun üzerine oradaki kişiler tarafından insanların feminist iktisada ilgisini çekebilmek adına bir topluluk oluşturma fikri ortaya çıkıyor. Bu ihtiyaçtan IAFFE, ABD’de kuruluyor. Bunun dışında IAFFE’nin her yıl Routledge’dan çıkan ve tanınırlığı oldukça yüksek olan Feminist Economics adlı bir dergisi de bulunuyor. IAFFE bir kadın örgütü değil, kadınlar çoğunlukta olsa da, içinde erkekler de var. Örneğin Nobel Ekonomi Ödülü almış olan Amartya Sen IAFFE üyesidir. Burada önemli bir nokta daha, örgütün isminden de anlaşılacağı gibi feminist iktisatçılar değil de feminist iktisat kavramını kullanıyoruz. İktisat sadece iktisatçıların ilgilendiği bir konu olamaz. Bizim konferanslarımıza felsefeciler, sosyologlar, tarihçiler, mühendisler ve daha bir çok disiplinden ya da disiplinler arası çalışan araştırmacı, akademisyen, aktivist, politika uygulayıcısı geliyor. Bu farklı bakış açıları, farklı metodolojiler tekçi yapıları kırmak için çok önemli açılımlar getiriyor. Tek bir disiplinin içine hapsolmayı aşmaya çalışarak farklı disiplinlere açık çalışmalar yürütmeye çalışıyoruz.

IAFFE’nin başkanı olmak ne gibi sorumluluklar getirdi?

Feministler hiyerarşiye karşı olduğu için biz de örgütün yönetimini mümkün olduğu kadar kolektif bir şekilde gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bunun için dönüşümlü bir başkanlık sistemi geliştirdik. Bir sonraki yılın başkanı seçildiğinde bir yıl boyunca yönetim kurulunda “seçilmiş başkan” olarak üye statüsünde yer alıyor. O yıl, gelecek yılın başkanlığı için hazırlık yılı oluyor diyebiliriz. Ben de geçen yıl yönetim kurulunda “seçilmiş başkan” olarak bulundum. O sırada, bazı görevler üstleniyorsunuz. Mesela biraz önce bahsettiğim ASSA toplantısında her yıl IAFFE’nin üstlendiği üç panel gerçekleşiyor. Ayrıca, URPE (Union for Radical Political Economics) gibi başka örgütlerle ortak paneller organize ediyoruz. Seçilmiş başkan olarak ben geçtiğimiz yıl o panelleri organize ettim. Bu panelleri düzenelrken feminist iktisadı farklı alanlara ve farklı coğrafyalara açmak için çalıştım. Bu yılsa başkan olarak yer alıyorum yönetim kurulunda ve en önemli etkinliklerimizden biri olan yaz konferansını ben organize edeceğim. Önümüzdeki yıl İrlanda’ya gidiyoruz. Her yıl farklı ülkeye giderek, o ve çevre ülkelerde etkinliğimizi artırmaya çalışıyoruz. Yapmak istediklerime gelince, IAFFE’ye Ortadoğu ülkelerinden katılım çok az, oralara ulaşmak için çalışacağım. Yine, önemli bir çalışmamız tematik gruplar oluşturduk. Gerek kuramsal yaklaşımlarımızı güçlendirmek gerekse ekonomik kriz ve etkileri, ekolojinin feminist iktisat bakış açısından değerlendirilmesi, tarım krizi ve etkileri gibi farklı konularda çalışmalarımızı artırmayı amaçlıyoruz. Ayrıca, gençler ya da feminist iktisatla yeni tanışanlar bizim için çok değerli onların katılımını sağlamak için faaliyetlerimiz olacak.

 

Haber: Ronay Bakan / Kurumsal İletişim Ofisi