‘’Tek seçeneğimiz afete hazır bir toplum olmak’’

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün 13-16 Ağustos arasında gerçekleşecek olan “Deprem Haftası’nda Kandilli Rasathanesi Halkla Buluşuyor” başlıklı etkinliğinin ilki 13 Ağustos’ta gerçekleştirildi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat’ın “Türkiye’de Deprem Afeti ve Korunma Yolları” sunumuyla başlayan etkinlik, AHEB DepremPark gezisi ve Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme Merkezi ziyareti ile devam etti. Halka açık ve ücretsiz etkinlikler 16 Ağustos Perşembe günü sona erecek.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün düzenlediği “Deprem Haftası’nda Kandilli Rasathanesi Halkla Buluşuyor” etkinliği Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener’in kısa tanıtım konuşması ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat’ın yaptığı “Türkiye’de Deprem Afeti ve Korunma Yolları” başlıklı sunumla başladı. Prof. Dr. Özener, konuşmasında Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün daima en güncel bilimsel verileri halka ulaştırdığını vurgularken, Dr. Kalafat sunumuna depremin bir “afet” değil, bir “doğa olayı” olduğunu söyleyerek başladı ve tedbirsizlikten dolayı doğa olaylarının afetlere dönüştüğünü belirtti. Dr. Kalafat’ın küresel sismik harita üzerinde Türkiye’nin deprem kuşağı içerisindeki yerini anlatmasıyla süren etkinlikte ülkenin daimi olarak büyük depremlere açık olduğu belirtildi.

Depremin ne zaman olacağını bilemeyiz; bilimsel öngörüler hazırlıklı olmamız gerektiğini söylüyor

Ülkemizde depremden kaçmanın mümkün olmadığını ve göçün çözüm getirmeyeceğini vurgulayan Kalafat, “Büyük Erzincan Depremi’nden sonra birçok insanın Marmara Bölgesi’ne, bilhassa Yalova’ya göç ettiğini biliyorum. Göçün çözüm olabileceğini umarak yapılan bir şey bu fakat 17 Ağustos Depremi’nde 500 civarında Erzincanlı yurttaşımızı kaybettik. Afete her daim hazır bir toplum olmak dışında bir seçeneğimiz yok,” dedi. Depremle ilgili kamuoyunda dile getirilen bazı yanlışlara da değinen Kalafat, depremin zamanını tam olarak kestirmenin mümkün olmadığını, depremin kaotik bir biçimde ortaya çıktığını, istatistiklere dayalı olarak depremin belli hata paylarıyla beraber ne büyüklükte ve nerede olacağını kestirebildiklerini ancak zamanla ilgili bilgi verebilmenin ihtimal dışında bulunduğunu belirtti.

Erken uyarı sistemleri bulunduğunu ancak bu sistemin depremden yalnızca çok kısa süre önce çalışmaya başladığını ve deprem sırasında ve sonrasında büyük felaketlere yol açabilecek Yüksek Hızlı Tren, Marmaray ya da elektrik veya doğalgaz sağlayıcıları gibi kuruluşlara acil önlem almaları için Kandilli Rasathanesi tarafından uyarı gönderildiğini belirtti. Buna rağmen istatistiklerden hareketle, Marmara Bölgesi’nde 7 üzeri deprem olması ihtimalinin 40 yıl için %75, 70 yıl için %91, 90 yıl için %95 olduğunu öngördüklerini belirten Kalafat, kamuoyunda sıklıkla yanlış algılanan “depremin şiddeti” ve “depremin büyüklüğü” kavramlarına da açıklık getirdi.

Depremin büyüklüğü ve şiddeti arasındaki fark

Depremin doğaya, yapılara ve insanlara verdiği zararın depremin şiddetini oluşturduğunu ve dolayısıyla dünyanın farklı yerlerinde oluşan aynı büyüklükte iki depremin şiddetinin değişebileceğini söyleyen Kalafat, depremin büyüklüğünün ise deprem sırasında ortaya çıkan enerjiyi ifade ettiğini ve dünyanın farklı yerlerinde oluşmuş olan tüm depremlerin büyüklüğünü ifade ederken aynı ölçeği, Richter ölçeğini kullandıklarını belirtti.  Medyada sık sık tekrarlanan “Marmara’da 8 büyüklüğünde deprem bekleniyor,” gibi ifadelerin gerçeğini yansıtmadığını ve böyle bir depremin oluşmasının mümkün olmadığını ifade eden Kalafat, ayrıca depremin ne kadar büyük bir enerjiyi ortaya çıkardığından bahsederek, böylesi bir doğa olayını yapay olarak ortaya çıkarmanın insanın ürettiği teknolojinin sınırlarını aştığını belirtti.

Türkiye’de depremlerin odak derinliği çok sığ

Dr. Doğan Kalafat, “Depremin etkisini belirleyen belli faktörler var, bunlar temel olarak beş başlıkta toparlanabilir: Sarsıntının gücü, sarsıntının süresi, deprem merkezinden uzaklık, zeminin cinsi ve depremin odak derinliği. Türkiye’de bilhassa odak derinliğinin çok sığ olduğunu söyleyebiliriz, depremler bizde 6-7 kilometre derinlikte olurken Japonya gibi bir diğer deprem ülkesinde katbekat derinde gerçekleşiyor, bu depremin verdiği hasar açısından çok önemli” dedi. Bu açıklamaların arkasından tekrar sözü Marmara Depremi’ne getiren Kalafat, Kuzey Anadolu Fay Hattı’ndaki batı yönlü ilerlemenin durmaksızın devam ettiğini ve bir sonraki olası büyük depremden 30 milyon insanın ve 7 il ile onun ilçelerinin doğrudan etkileneceğini söyledi. Tüm bu süreçlerde Kandilli’nin görevinin deprem konusunda bilimsel veriler toplayıp bunları yorumlamak ve sonuçları halkla ve yetkililerle paylaşmak olduğunu belirten Kalafat ayrıca, Marmara Denizi’nde uzun süreler gözlem yapabilecek “deniz tabanı gözlemevi sistemleri”ni kullandıklarını, 12 adet depremölçer ve 5 adet açılma ölçerden sürekli olarak veri topladıklarını sözlerine ekledi. Depremlerdeki ölümlerin büyük oranda binaların yapısal sorunlarından kaynaklandığını ifade eden Doğan Kalafat, sunumunu Haiti ve Şili’nin yakın tarihlerde yaşadığı iki depremdeki kayıpları kıyaslayarak sürdürdü. 250.000 insanın hayatını yitirdiği Haiti’den 63 kat daha büyük ve 501 kat daha güçlü bir deprem yaşayan Şili’nin 800 vatandaşını yitirdiğini belirten Kalafat, sözlerine yapılaşma konusundaki zihniyetin değişmesi gerektiğini söyleyerek son verdi.

Dr. Doğan Kalafat’ın sunumunu AHEB DepremPark gezisi izlerken, dinleyiciler daha sonra Bölgesel Deprem Tsunami İzleme Merkezi’ni ziyaret etti. Türkiye genelindeki 238 istasyondan anlık veri akışı bulunan Merkez’de, Ege ve Marmara’dan yerin 1200 metre altına kadar veri alınabildiği belirtilirken, tüm ülkeden veri akışının aralıksız devam ettiği ifade edildi.

Haber: Kurumsal İletişim Ofisi

Fotoğraflar: Kenan Özcan