‘’Türkiye ekonomisi son 15 yıldır erken sanayisizleşme sürecinden geçiyor’’

Türkiye ekonomisini, 2008-2009 küresel krizinin etkileri ve sonuçları çerçevesinde inceleyen yazılardan oluşan ‘’Geçmişten Geleceğe Türkiye Ekonomisi’’ başlıklı kitap (İletişim Yayınları) kısa süre önce okurlarla buluştu. Kitabı derleyen isimler arasında yer alan Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Koyuncu ile bu kapsamlı çalışma üzerine konuştuk.

‘Geçmişten Geleceğe Türkiye Ekonomisi’’ nde Türkiye’nin sanayileşme ve sanayisizleşme sorunlarına özel bir önemle eğiliniyor. İmalat sanayi, ticaret ve finans sektörüyle ilgili gelişmeler, yine bu bağlamda ve makroekonomik analiz açısından ele alınıyor. Gelir dağılımı ve yoksulluğun “gerçek” bir muhasebesini yapan incelemeler bu tabloyu bütünlüyor. Kitap, Türkiye ekonomisini anlamada ve yorumlamada edebi metinlere başvurmak gibi alışılmadık bir yöntemi kullanan ‘’İktisat Eğitiminde Farklı Yaklaşımlar: Türkiye Ekonomisi Derslerinde Edebiyattan Yararlanmak’’ bölümüyle sona eriyor.

Murat Koyuncu ile birlikte Hakan Mıhcı ve A. Erinç Yeldan’ın derlediği kitapta Seven Ağır, Serdal Bahçe, Erdoğan Bakır, Hasan Cömert, Eşref Uğur Çelik, Fatma Doğruel, A. Suut Doğruel, Semih Gökatalay, Mustafa İsmihan, S. Rıdvan Karluk, Yakup Kepenek, Ahmet Haşim Köse, Emre Özçelik, Erdal Özmen, Ester Ruben, Ali Cevat Taşıran, Erol Taymaz, Ünal Töngür, Oktar Türel, Umut Ünal, Ebru Voyvoda, A. Erinç Yeldan ve Kamil Yılmaz’ın yazıları yer alıyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde Büyüme Teorisi, Makroekonomi, Gelir Dağılımı, Kalkınma İktisadı alanlarında çalışmalar yürüten Yrd. Doç. Dr. Murat Koyuncu ile ‘’Geçmişten Geleceğe Türkiye Ekonomisi’’ üzerine konuştuk.

 Kitabın temelleri Fikret Şenses çalıştayında atıldı

 Türkiye ekonomisini, değişimlerini, dönüşümlerini kapsamlı bir şekilde incelediğiniz kitapta alanında uzman isimler yazar olarak yer alıyor. Bu kadar geniş bir yazar kadrosunun bir araya gelmesi nasıl mümkün oldu? Kitabın ortaya çıkış sürecini anlatabilir misiniz?

Murat Koyuncu- Bu kitabın temelleri aslında değerli hocamız Fikret Şenses’in emekliliği nedeniyle ODTÜ İktisat’tan Hasan Cömert ve ODTÜ KKK İktisat bölümünden Emre Özçelik ile birlikte Nisan 2015’te düzenlediğimiz bir çalıştayda atıldı. 1980’den bu yana ODTÜ İktisat bölümünde öğretim üyeliği yapan Fikret Hoca, ürettiği makaleler ve kitapların yanında yetiştirdiği öğrencilerle de tüm iktisat camiasının yakından tanıdığı, bu ülkede iktisat ‘bilimini’ hakkıyla -ve iktisadın insani ve toplumsal yönlerini vurgulayarak- yapan, çok üretken bir bilim insanıdır. Benim de öğrencisi olmaktan gurur duyduğum Fikret Hoca’nın bu haklı ünü çalıştaya Türkiye’nin dört bir yanından 60’ın üzerinde yüksek nitelikli başvuru gelmesine ve etkinliğin ufak çaplı bir kongreye dönüşmesine sebep oldu. Durum böyle olunca bizler de orada sunulan çalışmaları bir araya getirerek daha çok kişiye ulaşacak bir kitaba dönüştürmeye karar verdik. Elbette hepsini bir kitaba sığdırmak mümkün değildi, o yüzden yazıları Fikret Hoca’nın iki temel çalışma alanı olan Türkiye ekonomisi ve kalkınma iktisadı başlıkları altında gruplayarak iki ciltte topladık. Yani aslında bu elinizdeki kitap Fikret Şenses’e Armağan kitaplarının birincisi, kalkınma odaklı olan ikincisini[1] de hesaba kattığımızda çok daha geniş bir yazar ve konu yelpazesiyle karşılaşıyoruz.

Kısa dönemli bakışı terk etmek zorundayız

2000 sonrasında Türkiye’de aktif bir sanayisizleşme politikası uygulandığından söz ediliyor kitapta ve bu politika değişiminin en belirgin sonucunun imalat sektörünün ekonomi içindeki payının azalması olduğu belirtiliyor. Türkiye 2008 finansal krizinden en çok etkilenen ülkelerden biri konumuna gelmişken, bu politikanın önümüzdeki süreçte yol açabileceği sonuçları nasıl görüyorsunuz? Türkiye yeniden üreten ülke olmak için ne yapmalı?

Kitaptaki bu konuyla ilgili çalışmaların ortak vurgusu Türkiye ekonomisinin son on beş senedir bir erken sanayisizleşme sürecinden geçtiği yönünde. Elbette 2008 krizinin olumsuz etkilerinin altında yatan tek sebep bu değil, ama imalat sanayiinin yarattığı katma değerdeki düşüş Türkiye ekonomisinin kırılgan bir yapıya sahip olmasına ve dolayısıyla dış şoklardan kolay etkilenmesine sebep olan önemli bir faktör. Kısa vadede bu durum 2008 krizi benzeri şoklarda yine daralan bir ekonomi ve hâlihazırda yüksek olan işsizliğin artması anlamına gelecektir. Ama aslında daha önemli bir sorun, uzun dönemde ülke ekonomisinin izleyeceği patikaya dair öngörülerde bulunduğumuzda ortaya çıkıyor.

Erken sanayisizleşme, imalat sektörünün düşük teknoloji içerikli üretim üzerinden küresel değer zincirlerine eklemlenmesiyle eşanlamlı olduğundan, Türkiye ekonomisini ülkeler arası sıralamada bir üst sınıfa taşıyacak olan yüksek teknoloji içeren malların üretimi ve bu üretim sayesinde gelecek olan verimlilik artışları bu durum devam ettiği sürece mümkün olmayacaktır. Bunun sonucunda da o çok sık telaffuz edilen “Kişi başı gelirimizi yüksek gelirli ülkeler seviyesine çıkartma” hedefinin bir temenni olarak kalacağını söyleyebiliriz.

Bu sorunun çözümüne dair yine kitaptaki çalışmaların ortak sonucu şu: Ekonomi politikalarında hâkim olan kısa dönemli bakış açısını terk ederek uzun dönemli amaçlara yönelmemiz ve aktif sanayi/teknoloji politikalarına dönmemiz gerekiyor. Elbette bu ağızdan çıktığı kadar kolay değil, aşağı yukarı 30 yıldır süregelen bir yapısal bir dönüşümün tersine çevrilmesinden bahsediyoruz. Dolayısıyla ben bu konuda ümitli değilim.

1945, Türkiye için önemli bir dönüm noktasıydı

Kitapta vurgulanan tespitlerden biri de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde ülkenin öz kaynakları ve yerli sermayesine dayalı bir kalkınma modelinin zaman içinde hızla terk edilerek ABD güdümlü bir ekonomik modele geçişle bağımlı ülke olma modeline kaymış olması. Bugün yaşadığımız ekonomik kırılganlık 1945 sonrası yaşanan bu ‘’aks değişiminin’’ etkilerinin devamı ve sonuçları ile mi bağlantılı?

Yakup Kepenek Hoca’nın makalesinde yaptığı bir tespit bu… Hepimizin bildiği üzere İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden düzenlenen dünya sistemine Türkiye’nin eklemleniş biçimi ABD merkezli Batı blokunun yanında yer almak şeklinde oldu. 

Ve evet, uygulanan iktisadi politikaların dönüşümü bu dönemde başladığından bugünkü sorunların temelinde bu dönemde alınan kararların etkisi olduğu söylenebilir. Ancak gerek o dönemki dünya sisteminde Türkiye’nin konumu, gerekse de iktisadi gücü göz önünde bulundurulduğunda bunun yerine bağımsız veya üçüncü yolcu bir politik hat izleseydi neler olurdu, bu politikayı ne kadar sürdürebilirdi bilemiyorum. Bu yolu izleyip iktisadi olarak başarısız olan ülke örnekleri de var, politik düzlemde dünya sisteminden kopmamasına rağmen ekonomi politikalarını bağımsız geliştirmeyi ve sonunda başarılı bir şekilde kalkınmayı başarmış Güney Kore gibi bir örnek de…

Aslında Kepenek’in tespiti heterodoks kalkınma teorileri arasında bir dönem çok taraftar bulan bağımlılık teorisini bizlere hatırlatıyor. Bu teoriye göre bir ülke ancak dünya sisteminin merkez ülkeleriyle tüm bağlarını keserse gerçek anlamda kalkınabilir. Diğer yanda buna tezat gibi görünen, farklı Çin ve Hindistan örneklerini tartışabiliriz. Dolayısıyla bu kadar uzun dönemli, çok ülkeli analizlerde kolay genellemeler yapamayacağımızı görüyoruz. Sorunuza dönecek olursak, Türkiye için 1945 önemli bir dönüm noktasıdır. Ama 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan ve seksenler boyunca ülke ekonomisinin hızla dışa açılımını ve deregülasyonunu gerçekleştiren politikaları da unutmamak gerekir.

Evrensel hukuk ilkelerine dönmeliyiz

Türkiye ekonomisinin uzun süredir gündemini oluşturan cari açık, dış borçlar ve hızla yükselen işsizliğin kronik birer sorun olmaktan çıkması için orta-uzun vadede izlenebilecek bir yol haritası mevcut mu, öneri ve görüşleriniz?

Aslında bu sorunun cevabını yukarıda biraz konuştuk. Öncelikle karar vericilerin kısa vadeli düşünmeyi bırakıp uzun vadeli bir bakışa sahip olması gerekiyor demiştik. Ama şu anda belki bundan bile daha temel ve çözümü elzem bir sorun var ülkemizde: Evrensel ilkelere göre işleyen hukuk sisteminin ortadan kalkması…

Günümüz Türkiye’sinde, zamanında tamamen yasal olan bir bankadan kredi kullandığınız için tüm mal varlığınızı kaybedebilir, cep telefonunuz başka bir kişininkiyle aynı kuleden sinyal aldı diye haftalarca, hatta aylarca temel özgürlüklerinizden yoksun bırakılabilirsiniz. Bu durumun ahlaki ve insani yanlarını bir an için unutabilsek bile, iktisadi olarak oyunun en temel kuralları artık işlemiyor demektir. Böyle olunca ne bir fabrika sahibi sermayedar uzun dönemli planlar yapıp işlerini büyütmeye kolayca karar verebilir, ne de ekonomi bürokrasisi gönül rahatlığıyla uzun dönemli kararların altına imza atabilir. Dolayısıyla ülkece ancak günü kurtarmakla meşgulüz!

Ve bu şartlar altında, yine de iyi durumdayız demek gerekir. Ya da bunlar iyi günlerimiz demek daha doğru bir nitelendirme olabilir…Özetle ancak evrensel ilkelere göre işleyen hukuk düzenine dönüldükten sonra yüksek teknolojili ürünler üretmek için uzun vadeli bir programa çerçevesinde tasarlanacak sanayi ve teknoloji politikalarından ve bunlarla bağlantılı olarak eğitim politikalarından konuşabiliriz. 

Kitabın 'Finansal Küreselleşme Sürecinde Türkiye'de Para Politikalarının Evrimi'nin tartışıldığı bölümde 2014 yılı itibariyle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde Enflasyon Hedeflemesi yönteminin bir para politikası olarak uygulandığı ve 2008 küresel krizinin ise Enflasyon Hedeflemesi gibi politikaların eleştirilmesine sebep olduğu belirtiliyor. Türkiye'nin para politikalarını nasıl yorumluyorsunuz? 2008 krizi sonrası yapılan yapısal değişiklikler para politikalarında ne gibi düzenlemelere imkân sağladı?

Para politikaları benim uzmanlık alanıma girmiyor, ancak uzaktan gözlemleyen biri olarak yorum yapabilirim. Bahsettiğiniz bölümde Cömert ve Türel’in yaptıkları tespite katılıyorum: 2008’den bu yana Merkez Bankası sadece kâğıt üstünde enflasyon hedeflemesi yapıyor, diğer türlü gün ve gün artarak yüzde 14’e dayanmış bir enflasyon karşısında ciddi faiz artışları görmemiz gerekirdi. Özellikle son dönemde, Merkez Bankası’nda hedeflenen tek şeyin siyasi erkin hışmını üzerine çekmemek olduğu söylenebilir. Dolayısıyla anaakım iktisat politikalarının temel taşlarından olan merkez bankası bağımsızlığından Türkiye’de bahsetmek artık mümkün değil.

Edebi metinler üzerinden ekonomideki değişimleri anlamak

Kitabın son bölümünde Ester Ruben, edebiyat eserleri üzerinden Türkiye ekonominin değişimini inceliyor. Hayli ilginç olan bu yöntemden ne gibi sonuçlar ortaya çıkıyor? Günümüz ekonomisini anlamak için başvurabilecek kaynaklar var mı? Edebiyat hangi açılardan ekonomik analizler yapmaya imkân veriyor?

Kitabın son bölümü benim de favorilerim arasında… Bu çalışmada Ruben, Türkiye Ekonomisi derslerinde edebiyattan nasıl yararlandığını anlatıyor. Dersinde Orhan Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanı başta olmak üzere öğrencilere okuttuğu edebi metinlerde nasıl Türkiye ekonomisinin geçirdiği safhaların izini sürdüğünden, okuduğu romanlarda iktisadi değişimlerin insanların hayatlarındaki yansımalarını gören öğrencilerin Türkiye ekonomi tarihini daha iyi kavradığından bahsetmiş. Bu pek alışılmadık bir yöntem, ama ben çok beğendim, öğrencilerin de beğeneceğine eminim.

Edebiyat, biz iktisatçıların sayıların arkasına saklamaya ya da “hane halkları”, “piyasa oyuncuları” gibi nötr ve soğuk terimlerle adlandırıp insani yanlarını unutmaya meyilli olduğumuz özneleri tekrar görünür kılıyor.  Bu açıdan Ruben’in çalışmasını çok faydalı buldum.

Açıkçası günümüz ekonomisini yansıtan bir edebi eseri var mı bilmiyorum… Ama Türkiye ekonomisinin son dönemine dair kitaplardan, benim ilgi alanıma girdikleri için ilk aklıma gelenler Bağımsız Sosyal Bilimciler grubunun “AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu” ve Çelik ve Meryem’in “Himmet, Fıtrat, Piyasa - AKP Döneminde Sosyal Politika” kitapları. Bugünü anlamak için geçmişi bilmek gerek diyerek daha derinlemesine bir okuma yapmak isteyenler için Şevket Pamuk hocamızın başta “Türkiye'nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi” olmak üzere tüm kitaplarını, Keyder’in “Türkiye’de Devlet ve Sınıflar”ını ve artık klasikleşmiş olan Kepenek ve Yentürk’ün “Türkiye Ekonomisi” kitabını tavsiye edebilirim. Son olarak da henüz iktisatla tanışmamış olanlar için Şenses’in yeni çıkan “İktisada (Farklı Bir) Giriş” kitabı yararlı olacaktır. Dileyenler daha geniş ve İngilizce metinlerden oluşan bir “yeni başlayanlar için iktisat” okuma listesini bölümümüzün web sitesinde bulabilirler.

 

Söyleşi: Özgür Duygu Durgun- Talat Karataş /Kurumsal İletişim Ofisi


[1] “Kalkınma İktisadının Penceresinden Türkiye’ye Bakmak”, der. H. Cömert, E. Özçelik ve E. Voyvoda, İletişim Yayınları, 2017: http://www.iletisim.com.tr/kitap/kalkinma-iktisadinin-penceresinden-turkiyeye-bakmak/9516#.WjlBwFXia00