Boğaziçi Üniversitesi’nden spor, sağlık ve pazarlamayı harmanlayan öncü araştırma
Sporun farklı branşlarında spor teknolojilerine çok ciddi yatırımlar yapılırken spor markaları teknolojiyi sporla buluşturan yenilikler konusunda adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Bu alanda dikkat çekici uygulamalar arasında İngiltere‘deki Spor Teknoloji Enstitüsü’nün geliştirdiği, topla oynanan sporlar için tasarlanmış aerodinamiğe sahip toptan tenis topuna vurduğunda tepkiyi arttıracak rakete, Nike’ın geliştirdiği; deri ile havanın arasındaki hava akışını kontrol ederek formanın sporcuya ağırlık katmasına engel olan formaya pek çok inovatif ürün ve uygulama söz konusu.
Ancak bu alanda literatüre katkı sağlayacak akademik çalışmalar ise yok denecek kadar az. Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü öğretim görevlisi Yusuf Öç’ün ‘’Spor Teknolojileri Kabul Modeli’’ başlıklı tezi spor teknolojileri alanındaki ilk akademik çalışmalardan biri olarak dikkat çekiyor. Öç’ün çalışması sağlık, spor ve pazarlama dinamiklerini gözeterek spor teknolojilerini analiz etmeyi amaçlayan bir yaklaşım sunuyor. Bu alanda öncü çalışmalardan biri olan olan bu araştırma Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşegül Toker’in danışmanlığında gerçekleştirildi. Araştırmanın detaylarını Ayşegül Toker ve Yusuf Öç’ten dinledik.
Öncelikle bu çalışma için nasıl bir fikirden yola çıktınız?
Yusuf Öç: Spor teknolojilerine ilişkin mevcut spor literatürü çoğunlukla spor teknolojileri ve spor motivasyonu arasındaki ilişkiyi anlamayı amaçlarken, pazarlama ve bilgi sistemleri literatürü spor teknolojilerinin var olan modellerle benimsenmesini ve yaygınlaşmasını açıklamaya çalışmakta. Bağlam farkındalığı olan bir teknolojiyi kullanma niyetinin tüketici bakış açısına göre günümüzdeki anlayışını genişletmek amacıyla, spor teknolojilerini çalışma alanı olarak kullandık ve “Bağlam Farkındalığı” adında izleme, koçluk, paylaşım ve oyunlaştırma olmak üzere dört boyutlu yeni bir yapı oluşturduk. Spor teknolojilerinin arkasındaki kullanım nedenlerinin anlaşılmasını geliştirmek için bağlam farkındalığı yeteneklerini ölçmek amacıyla 16 ölçekli bir yapı oluşturduk.
Çalışmamız, bağlam farkındalığı özelliklerinin kullanıcıların spor motivasyonu, yaptıkları spor türü ve diğer inovasyon özellikleriyle birlikte teknoloji benimsenmesi üzerindeki etkilerini anlamayı amaçlamakta. Önerilen model, Türkiye'deki 600 katılımcıdan elde edilen veriler ile ampirik olarak test edilmiştir. Modeller ve hipotez testleri için kısmi en küçük kareler (PLS) yöntemi kullanılmıştır. Bağlam farkındalığının algılanan inovasyon özelliklerini önemli ölçüde etkilediğini bulduk. Ayrıca bu çalışma bize spor motivasyonunun ve spor tipinin modeldeki ilişkileri modere ettiğini gösterdi.
Ayşegül Toker: Benim çalıştığım alan teknolojinin insanlar ve şirketler tarafından adaptasyonu üzerineydi. Yusuf ise spor girişimleriyle ilgileniyordu ve bu alanda bir şirketi olduğu için birlikte çalışmanın iyi olabileceğini düşündük. Spor teknolojisi deyince giyilebilir ve sensör teknolojisinin yapay zekâ uygulamalarıyla işlemesi aklımıza geliyor. Yeni teknolojilerin kişisel anlamda kullanılabilir anlamda ürünleştirilmesinin yolu yapay zekâdan geçiyor…
Yusuf Öç: Ayşegül Hoca ile gün içinde attığımız adımlardan yola çıktık diyebilirim. İkimizi de spora ilgimiz var. Tez fikrinin üzerine araştırmaya başladığımızda yeni teknolojiler üzerine açıklama getiren bir model bulamadık. Yapay zekâ uygulamaları ile kişiye özel verilerin algılanıp geri bildirim sağlanması başka teknolojilerde karşımıza çıkmıyor. Örneğin, teknoloji kabul edilebilirliği modeli var. 1980’lerde literatürde pek çok çalışması mevcuttu. Genelde yeni teknoloji ile ilgili çalışmalar eski modellere adapte ediliyor, yani eski modeller üzerinden açıklanıyor. Araştırmamızın en büyük katkısı bizim bu açıklamayı sağlayacak bir model geliştirmesi. Bunlar çok özel teknolojiler zira kalori hesaplamasından tutun birçok vücut aktivitenizin takip edilmesi söz konusu. Daha önce hiçbir teknoloji bu ölçüde kişiye özel değildi.
Anlık olarak aktivitelerin paylaşımının da önemli olduğunu gördük. Kullanıcı için en büyük motivasyonlardan biri de buydu. Paylaşma ve takip etme özelliklerini var olan modellere adapte ettik.
Ayşegül Toker: Eski modellerde paylaşma özelliği mevcut değildi. Bu teknolojilerin coaching yani kişisel koç olarak algılanması özelliğini biz ekledik.
Bu çalışmanın bir başka önemi de yeni spor teknolojileri context-aware teknolojiler olduğu için bizim yeni değişkenler belirlememiz oldu. Context-aware kavramı sizin bulunduğunuz bağlamı anlayıp ona göre tepki gösteren teknolojiler anlamına geliyor. Bunlar geçmiş bilginizi ve anlık bilgilerinizi toplayıp gelecekle ilgili tahminlerde bulunuyor, kestirimci yanları var.
Bu çalışma için nasıl bir metod izlediniz?
Yusuf Öç: Bağlam farkındalığını ölçmek için 16 soruluk bir anket geliştirdik. Soruların bir kısmında takip etme yönünü ölçüyoruz. Örneğin, coaching yönünde bu teknolojilerin verdiği özel tavsiyelerin kullanıcı üzerindeki etkisini soruyoruz. Paylaşım tarafında ise spor teknolojilerinin aktivite paylaşımı yapılabilecek yeterince özellik sağlayıp sağlamadığını sorduk. Gamification yani oyunlaştırma kısmında sorular içinde spor teknolojilerinin kullanımı sırasındaki eğlence faktörünü katılımcılara yönelttik. Anket dışında birebir görüşmeler de yaptık.
Spor literatüründe kimilerinin içsel, kimilerinin dışsal motivasyonlarla spor yaptığı kabul ediliyor. Bu durumu da alıp var olan modele entegre ettik. Çünkü iki farklı motivasyonla hareket edenlerde bu spor teknolojilerinin kabul edilebilirliği farklı çıktı. Dışsal motivasyonlarla hareket edenlerde paylaşma ön plana çıktı. İçsel olanda coaching özelliği önemli çıktı.
Farklı bir değişken olarak da spor türlerini işin içine katmamız lazım diye düşündük. Tutarlı bir spor sınıflandırması yok. Indoor-outdoor gibi ayrımlar var. Aslında bu tezimiz tıp, spor ve pazarlama kısmını harmanlayan bir çalışma oldu. Bir tıp makalesinde sporların kardiyolojik temelli olarak dinamik sporlar ve dinamik olmayan sporlar şeklinde ayrıldığını keşfettik. Bunu model olarak aldık. Bu teknolojilerin performans odaklı yani hareket gerektiren spor türleriyle uğraşan kullanıcılar için farklı kullanım amaçları olduğunu da modelimize ekledik.
Ayşegül Toker: Böylece bu alanda iş yapan markalar için de bazı sonuçlar ortaya çıkmış oldu. Pazarlama için şirketlerin spor teknolojilerinde hangi özellikleri ön plana çıkarmaları gerektiğiyle ilgili bilgileri paylaşmış olduk başka bir ifadeyle. Hangi spor gruplarına, türlerine sesleneceklerse yol haritaları çıkarmaları için teknoloji firmalarına böyle bir araştırmanın faydası olacağını düşünüyoruz.
Yusuf Öç: Örneğin golfçular ve tenisçiler için farklı uygulamalar geliştirebiliyor. Teknik ve teknolojik olarak sensör yapıları birçoğu benzerken sporlara özel farklı amaçlar olabiliyor. Pazarlama iletişimi açısından daha doğru insanlara onları ulaştırmak önemli.
Anketi nasıl yaptınız?
Ayşegül Toker: Boğaziçi Üniversitesi mezunlarının kurduğu bir şirketle çalıştık. Ön sorularımızdan biri spor teknolojilerinin kullanılıp kullanılmadığını belirledi. Ancak katılımcının, spor teknolojilerini kullanması ön şart değildi. Zaten spor teknolojilerinin kullananlar ile kullanmayanlar arasında birçok noktada farklılık çıkmadı. Spor teknolojileri bağlamında ise ankete mobil uygulamaları da dahil ettik.
Dikkat çekici olması açısından anketteki en önemli sonuçlar sizce nelerdi?
Yusuf Öç: Farklı spor türleriyle uğraşanlar arasında spor teknolojilerinin kullanımı konusunda farklılıklar olduğunu gördük. Context-aware teknolojilerinin ölçülebilir olduğunu gösterdik, yeni teknolojileri daha iyi açıklayan ölçütler geliştirdik. Yeni teknolojilerin özellikleriyle algılanan inovasyon karakteristiklerini genişletmiş olduk. Bizim geliştirdiğimiz paylaşım ve oyunlaştırma özellikleri yapısı başka teknolojilere adapte edilebilir. Sosyalleşme tabanlı birtakım teknolojiler bu özellikleri ön plana çıkaracak yenilikler tasarlanabilir.
Ayşegül Toker: Bu özellikler aslında bahsedilen teknolojinin vazgeçilmez olmasını sağlıyor. Adım sayar cihazın takılmasının unutulması spor yapmayı anlamsız hale getirebiliyor. Sabah kalkıp ilk iş bunu takıyorsun. Yoksa hedefleri tutturamayacağının farkındasın. Takip özelliği sağlığın kendisini takıntı haline getirebiliyor. Gamification çeşitli ödüllerle motive ediyor. Spor teknolojilerinin bu sayede başlangıç seviyesindeki insanlarda dahi yaygınlaşacağını düşünüyoruz.
Yusuf Öç: Aslında bu teknolojilerin telefonlardan sonra patlama yapacağı sanılıyordu. Son yıllardaki verilere göre satışları sabitlendi, hatta azalmaya başladı denilebilir. Daha fazla satış beklerken durağanlaşması düşündürücü. Araştırmamızdaki sonuçlara göre doğru iletişim kurulursa bu teknolojilerin daha fazla insana ulaştırılabileceği fikrindeyiz.
Özetle, kişiye göre farklı gruptaki insanlara göre, spor teknolojilerinde farklı özelliklerin ön plana çıktığını bulduk. Paylaşım özelliği, koçluk özelliği, oyunlaştırma bunlardan bazıları. Çoğu insan bu cihazların tracking’ den yani adım saymaktan ibaret olduğunu düşünüyor ama sadece öyle değil.
Ayşegül Toker: Bu kullanımın alışkanlık haline gelmesi yeni teknolojilerin farkını yaratan unsur. Örneğin, koçluğun bireysel ve düzgün yapılması lazım ancak her zaman bir koça sahip olmak mümkün olmuyor. Nabzınız spor sırasında yükselebilir ve burada bir uyarıcı olarak koçunuzu yanınızda taşımız oluyorsunuz.
Yusuf Öç: Ayrıca sporun doğasında rekabet var. İnsanlar gençlik yıllarından sonra sporu bırakıyor. Buradan yola çıkarak birçok marka koşu grupları kurmaya başladı ve örneğin kolunuzdaki saatle Amerika’daki arkadaşınız ile spor için yarışabiliyorsunuz. Rekabeti katarak ve oyunlaştırarak spor da eğlenceli hale gelmiş oluyor. Bunun büyük etkisi olduğunu yaptığımız çalışmada fark ettik.
Ayşegül Toker: Teknoloji geliştiren firmalar var. Akıllı, öğrenen algoritmalar geliştiriliyor ancak biz işin bu kısmından ziyade insan tarafına yoğunlaştık. ‘’İnsanlar spor teknolojilerini kullanacaksa hangi özellikler kullanımı arttırıyor?’’ sorusundan yola çıktık.
Yusuf Öç: Spor teknolojileriyle ilgili bir başka boyut ise maddi erişim. Ücretsiz olarak mobil uygulama indirebiliyorsunuz. Rekabet, paylaşım gibi özellikleri bu uygulamalarda da bulmak mümkün. Bazı öğrenciler akıllı bilekliklerin fiyatının uygun olmadığını düşünüp mobil uygulamalara yöneliyor. Bunların avantajları da var. Örneğin saat takmak unutulabiliyor ama telefon her zaman taşınıyor. Zaten başlarda koşarken telefon takılıyordu sensörlerin algılanması için. Sonrasında bu sensörler saatlere evrildi. Bugün bireysel teknolojiler akıllı telefonlarla da uyum içinde çalışabiliyor. Sensör sayılarını arttıracak çalışmalar yapılıyor. Artık bu cihazlardaki yeni sensörler örneğin yüzme stilinizi bile anlayacak düzeye geldi. Yatırımlar arttı. Gelecekte daha da gelişeceği muhakkak. Bu çalışmayla spor teknolojilerinin kullanıcılar nezdindeki algısını biraz açıklamış olduk.
Spor teknolojileri ağırlığı olan bir sektör. 1986’ da ilk defa Puma ayakkabılara sensör takmıştı. Ancak aradan uzun yıllar geçmesine rağmen kabul görmemişti. Bu teknolojilerin kullanımı cep telefonu penetrasyonları sonrasında arttı. Türkiye’de ise kullanımı hakkında net sayılar yok.
Spor teknolojileriyle aslında firmaların eline müthiş kapsamlı bir veri geçiyor. Bu verilerden yola çıkarak teknolojiyi daha da ileri boyutlara taşımak mümkün. Örneğin düşme detektörleri sayesinde spor yaparken ani olarak düştüğünüzde belli yerlere haber verilebilecek sistemler geliştirildi. Akıllı cihazlar GPS aracılığıyla lokasyonunuzu takip edip alternatif koşu rotaları çıkarabiliyor. Bu alanda büyük veri tarafına doğru ilerleme hızla devam ediyor.
Haber: Özgür Duygu Durgun-Yılmaz Yeniler / Kurumsal İletişim Ofisi
Fotoğraflar: Kenan Özcan