Leylâ Erbil’in Kişisel Arşivi Dijital Ortama Aktarılıyor

Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi bünyesinde yürütülen “Kişisel Arşivi Işığında Leylâ Erbil’in Edebi Dünyası” isimli proje, Türkçe edebiyatın önemli isimlerinden Leylâ Erbil’in kişisel arşivini kataloglayarak dijital ortama aktarıp araştırmacılarla paylaşıma açmayı hedefliyor. Yazarın kişisel arşivinin edebiyatına nasıl bir arka plan oluşturduğunun ortaya çıkartılması ve yayımlanmış eserleri ile eserlerinin müsveddeleri, kişisel mektupları, biriktirdiği gazete, dergi kesikleri, aldığı notlar gibi kişisel arşiv malzemesi arasındaki çift taraflı ilişkinin ortaya konulmasını amaçlayan proje, Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Olcay Akyıldız’ın yürütücülüğünde sürdürülüyor.
Kenan Özcan

Hallaç, Gecede, Eski Sevgili, Tuhaf Bir Kadın, Cüce, Üç Başlı Ejderha, Kalan gibi eserleriyle 1950 Kuşağı edebiyatı içinde özgün bir yer edinmiş olan Leylâ Erbil, aynı zamanda Türkiye PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk kadın. 19 Temmuz 2013’te vefat eden yazarın eserleri Almanca, İngilizce, Fransızca, Kürtçe ve Rusça gibi çok sayıda dile çevrilmesinin yanında edebiyat araştırmacılarına zengin bir kaynak olmaya da devam ediyor.

Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Olcay Akyıldız’ın Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi bünyesinde yürütmekte olduğu BAP (Bilimsel Araştırma Projesi) projesiyle Leylâ Erbil’in kızı Fatoş Erbil tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlanan yazarın kişisel arşivi kataloglanıp dijitize edilerek araştırmacıların kullanımına açık bir hâle getirilmeye çalışılıyor. Proje yürütücüsü Olcay Akyıldız’la birlikte, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Zeynep Uysal’ın proje danışmanı, aynı bölümden doktora öğrencileri Semiha Şentürk ve Şerife Seda Yücekurt Ünlü’nün araştırmacı ve İngiliz Edebiyatı Bölümü yüksek lisans öğrencisi Merve Şen’in de proje asistanı olarak yer aldığı proje için tasnif ve katologlama sistemi oluşturulurken Boğaziçi Üniversitesi Arşiv ve Dokümantasyon Merkezi’nin sistemlerinden faydalanıldı ve bu süreçte Nurçin İleri ve Başak Deniz Özdoğan da yardım alındı. Leylâ Erbil’i yeniden hatırlamanın ve okumanın tekrar anlam kazandığı bugünlerde proje yürütücüsü Olcay Akyıldız ve proje asistanı Merve Şen ile projenin amaçları ve Leylâ Erbil edebiyatına yeni bir gözle bakmak için vaat ettiği şeyler yanında arşivlerin koruma altına alınması ve kullanılmasına dair de konuştuk.

Leylâ Erbil’in arşivi sizlere nasıl ulaştı, böyle bir proje yapmaya nasıl karar verdiniz?

Olcay Akyıldız: 2016 yılında Fatoş Erbil, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi ile iletişime geçti ve Leylâ Erbil’in arşivini bağışlamayı düşündüğünü aktardı. Biz de Merkez olarak bu teklifle severek ilgilendik, ardından üniversiteyle bir protokol imzalandı ve Fatoş Erbil yazarın kitapları dışındaki el yazıları, defterleri, mektupları, notları gibi malzemelerden oluşan arşivini dijitizasyonu yapılarak koruma altına alınmak üzere bağışladı. O dönem Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Leylâ Erbil üzerine tez yazmış birkaç öğrenciyle birlikte bu arşivin kaba bir tasnifini yaptık, çünkü aslında bize gelen şey kolilerde, ayrıştırılmamış bir malzeme bütünüydü. El yazılarını, hakkındaki yazıları, öğrencilik yıllarından kalma defterlerini kabaca ayırdık; ancak malzemelerin kataloglama ve dijitizasyonunu gerçekleştirmek için proje ekibine ve maddi kaynağa ihtiyacımız vardı. Bu nedenle ben proje yürütücüsü olarak bir BAP projesi yazdım ve böylece bir proje ekibi oluşturduk. Merve Şen’in de proje asistanı olarak çalışmaya başlamasıyla kataloglama işlemine geçtik.

Peki, kataloglama ve ardından dijitizasyon işlemleri nedir, nasıl gerçekleştiriliyor?

Merve Şen: Bu noktada her arşive tekil olarak yaklaşmak gerekiyor, kabaca yapılan genel tasnif de bize bunu sağladı, yani kataloglama yapmamız için gereken temel veriyi sundu bizlere. Kataloglamanın içeriğini netleştirmek için de Arşiv ve Dokümantasyon Merkezi'nden yardım aldık ve orada bulunan bazı arşivleri baz alarak Leylâ Erbil koleksiyonunu 3 ana kategoriye ayırdık. İlk kategori kişisel mektuplar, resmi yazışmalar, pasaport ya da kimlik kartı gibi şahsi belgelerden oluşan biyografik malzemeleri; ikinci kategori metinlerine ait taslaklar, yayımlanmış ya da yayımlanmamış metinlerinden oluşan malzemeleri; son kategori ise ilk iki kategoriye de girmeyen çeşitli nesneler, kupürler, gazeteler, dergiler gibi malzemeleri içeriyor. Bu kategoriler aynı zamanda ilki 7, ikincisi 6, üçüncüsü de 5 olmak üzere kendi içlerinde alt kategorilere ayrılıyor. Kataloglama sırasında yaptığımızsa her belgeye bir kod vermek ve belgenin anlaşılıp incelenmesini  kolaylaştırmak adına başlık, tarih, içerik, anahtar kelime gibi bilgileri girmek. Bu süreçten sonra da dijitizasyon işlemi geliyor, ki bu da Arşiv ve Dokümantasyon Merkezi’nde yürütülüyor. Dijitize edilmesinin ardından belgeler biri araştırmacıların belge içinde arama yapabilmesi için OCR ile olmak üzere iki farklı şekilde kaydediliyor.

Olcay Akyıldız: Öncelikli amacımız arşivi koruma altına almak olduğu için her belgeyi bütün ayrıntısıyla okuyamayabiliyoruz. Örneğin, karşımıza birden “Komşum ona bu düz betona nasıl tırmanabildiğimi sorduğunda fare ayaklarım olduğunu söyledim oysa,” yazan bir not çıkıyor. Bu bir not mu, yoksa bir romanın parçası mı diye hızlı bir karar veremeyiz, çünkü şu andaki amacımız arşivi muhafaza etmek, malzemelerin anlamlandırılması ise ikinci aşama olacak.

“Arşiv kendi failliği ve öznelliği olan bir şey”

Proje sona erdiğinde kaç parçadan oluşan bir arşiv dijital ortama aktarılmış olacak?

Merve Şen: Şu anda katalogladığımız belge sayısı 2430’lara varıyor ve bu belgelerin yüzde 30’u dijitize edilmiş durumda; ancak elimizde hâlâ sayısını belirleyemediğimiz kadar belge mevcut. Henüz bakmadığımız bu belgeler içinden bir mektup da çıkabiliyor, bir metin taslağı da. Arşivin gayrihiyerarşik yapısı kesin bir sayı vermemizin de önüne geçiyor. Çünkü kataloglanmamış kutuları elinize aldığınızda içinde kaç belge olduğunu dışarıdan kestirmeniz zor.

Olcay Akyıldız: Örneğin, şarkı sözlerinin yazılı olduğu bir not var elimizde. Acaba bunu o anda o şarkıyı dinlerken mi not aldı, yoksa daha sonra başka bir şey için kullanmak üzere mi? Bu sorular, bizi hangi malzemeyi nereye koyacağımıza dair çok düşündürdü. Bu süreçte Merve’yle birlikte yazar arşivlerinin anlamı ve nasıl işlediği üzerine bir yazı da yazdık Monograf’ta yayımlanmak üzere. Arşiv denen şey aslında sadece duran, statik ve failliği olmayan bir şey değil, kendi içerisinde bir işleyişi, öznelliği ve failliği var. Bu tartışma bize şunları da sorduruyor: Biz burada hangi pozisyondayız, arşivi biriktiren kişi hangi pozisyonda? Bu işlemlerin bir kısmı her belgenin ölçülmesine kadar varan çok mekanik bir süreç, bu işin işçilik kısmı; ama aynı zamanda orada dinamik olarak kıpırdayan da bir şeyler var, biz de bunları bu süreçte öğrendik.

Merve Şen: Aslında işe başlarken bu kadar girift bir şey beklemiyorduk ama siz arşive belirli fikirlerle gidiyor olsanız da arşivin de size getirmiş olduğu yeni fikirler oluyor. Malzemeyle haşır neşir oldukça arşivin dinamik değerinin ne kadar önemli olduğunu fark ediyorsunuz. Örneğin, bir belge için tarih girmeniz gerekiyor ama belgenin üzerinde herhangi bir tarih yer almıyor, bu sefer araştırmaya başlıyorsunuz ve bu araştırma belki de sizi o belgenin yazıldığı döneme dair yeni bir metne götürüyor. Leylâ Erbil arşivinin sadece Leylâ Erbil arşivi değil, 1950’lerden 2000’lere uzanan geniş bir aralığı kapsayan belgelerden oluşan bir arşiv olduğunu göz önünde tutunca da elinizdekinin bir döneme farklı açılardan ışık tutacak bir ağ olduğunu fark ediyorsunuz.

Olcay Akyıldız: Bir mektup sadece bir mektup olarak kalmıyor, o döneme dair bir tartışmanın izleri de içeriyor, yazarın o sırada devam eden bir çeviri ya da yayın çalışmasıyla ilgili, kendi metnine dair söylediklerinin izleri bulunabiliyor, metnini oluşturma sürecinde süren tartışmalar ve dönüşümler de öyle. Biz şimdilik bu gibi dönüşümlerin görülebileceğini gözlemliyor ve not ediyoruz. Arşivdeki her bir belgenin daha detaylı incelenmesi çok daha yeni fikirlere ve yayınlara olanak tanıyacaktır.

Bu noktada yazar arşivlerinin kimin elinde olduğu arşivin kullanılmasını nasıl etkiliyor?

Merve Şen: Arşivde kullanım meselesi oldukça tartışmalı. Arşivler genelde bir kaynak olarak görülüp otorite üzerinden ele alınıyor; ancak dinamik değerini düşününce arşivin varsayılan kullanım alanının ya da sadece bir kaynak olmanın dışına taştığını da görüyoruz. Olcay hocanın da söylediği gibi, arşiv failliğini ortaya koyuyor ve söz sahibi oluyor. Biz de projeyi yürütürken buna dikkat etmeye çalışıyoruz. Bu arşiv sadece bizim tahakkümümüzde olan bir şey değil, biz öncelikli olarak tasnif yapıyor ve muhafaza ediyoruz. Arşivin kendisi çok farklı kullanım alanlarına ve düşüncelere açılabilir ki kataloglama yaparken de bu esnekliği yansıtmaya çalışıyoruz.

Olcay Akyıldız: Bu süreçte şunu da öğrendik ki nasıl bir edebiyat metninin çok farklı okumaları olabilirse arşivin de birden çok okuması olabilir. Üstelik söz konusu Leylâ Erbil olduğunda bağlantılar, katmanlar kendini daha çok sezdiriyor, öte yandan, bunları tespit etmek de zorlaşıyor. Çünkü parçalı, zihin oyunları içeren, bağlantıları net olmayan bir yazma biçimi var Erbil’in. Arşivleme biçimine baktığımızda da yazma biçimine çok benzer bir pratikle karşılaşıyoruz. İstif edilmiş malzemeler parçalı ve yer yer mükerrer bir yapıda, yaptığı okumalar, ayırdığı kupürlerden gördüğümüz de zihninin daima birden fazla konuda aktif olduğu. Bu arşiv hâli,  arşivlerin kimin elinde olduğu sorusunu da gündeme getiriyor aynı zamanda. Çünkü arşivi elde tutan kişilerin koruma eylemini öncelikli hâle getirmesi, bunu da arşiv sahiplerinin pratiklerini de göz önüne alarak yapması gerekiyor. Keşke Leylâ Erbil arşivi gibi çok sayıda daha yazar arşivi olabilse ve bu arşivleri birbirleriyle konuşturabilmek mümkün olsa. Bu noktada da arşivlerin korunması ve araştırmacılara açılması konusunda ailelere önemli bir görev düşüyor.

“Zihni sürekli edebiyata içkin şekilde hareket eden bir yazar”

Proje içerisinde yer alan edebiyat araştırmacıları olarak Leylâ Erbil’in yazım sürecine ve dönemi değerlendirişine dair neler gördünüz?

Olcay Akyıldız: Zihninin çalışma sistemini edebiyat metinleri ve arşivinde paralel olarak takip edebildiğimizi gördük mesela. Sürekli biriktirerek, araştırarak, her yere notlar alarak çalıştığını görmek bizi asıl heyecanlandıran şey oldu. Örneğin, üniversite yıllarından kalma ders notları ve defterleri var, arkadaşlarıyla olan yazışmaları, çizimleri var. Bunlar hem yaşantısının parçaları hem de başvuru kaynakları. Tuhaf Bir Kadın’da nasıl bir yazarın doğuşunu okuyorsak bu notlar sayesinde de kendi malzemeleri üzerinden bir yazarın doğuşunu takip etme şansımız oluyor. Sonuçta çıkan fotoğraf ise her zaman, her konuda var olup her şeyin çok farkında olan ve hiçbir şeyi boş vermeyen bir yazar portresi, bu çok net görülebiliyor. Yıllar boyunca tuttuğu ve henüz bize ulaşmayan defterleri de var, oralardan da çok ilginç malzemeler çıkacaktır. Örneğin, bir roman taslağını yanında bir alışveriş listesini görüyorsunuz. Ben bu gibi örnekleri gördükçe Foucault’un “What is an Author” sorusu ve yazısı üzerine çok düşündüm. Örneğin alışveriş listesi de yazarın külliyatına dahil olan şeyler arasında olabilir mi?

Merve Şen: Gündelik hayatıyla yazım pratiğinin ne kadar iç içe olduğunu görebiliyoruz, zihni sürekli edebiyata içkin bir şekilde hareket ediyor. Gündelik hayatında işlerini sürdürürken her zaman aklının bir köşesinde edebiyat var. Bunu görmek heyecan verici.

Son yıllarda Leylâ Erbil edebiyatına dair çalışmaların da arttığı görülüyor, sizce bu arşiv Leylâ Erbil çalışan edebiyat araştırmacılarına yeni neler sunabilir?

Merve Şen: Bir yazar arşivini incelediğiniz zaman akla ilk gelen yazar üzerine otobiyografik bir okuma yapmak oluyor. Leylâ Erbil arşivininse bunu aşan çok yanı var; bir bilgi ya da belginin birden çok göstereni olabiliyor. Biz de bu farklı okumaları görünür kılmaya çalışıyoruz, ki bu da edebiyat araştırmacısının çok yönlü ve çoğulcu bir bakışla hareket etmesi gerektiğinin altını çiziyor diye düşünüyoruz.

Olcay Akyıldız: Aslında projenin başından beri hedeflediğimiz şey, proje bittikten sonra elimizdekilerle ne yapabileceğimize dair Leylâ Erbil edebiyatını çalışan diğer edebiyat araştırmacılarıyla bir araya gelip konuşmak. Bu süreçte de gördük ki farklı yaklaşımların bir araya gelmesiyle farklı değerlendirmeler ortaya çıkabilir. Bu nedenle, projenin ileride kolektif bir çalışmaya dönüşmesini hedefliyoruz. Yeni bir noktaya yol almak, Leylâ Erbil metinlerinin şifrelerinin çözülmesi sayesinde olabilir, çünkü gerçekten şifreli metinler bunlar.

Merve Şen: Şifrelerin çözülebilmesi ve zihninin çalışma prensiplerini göstermesi açısından Üç Başlı Ejderha kitabındaki Karagöl örneğini verebiliriz mesela. Metinde bahsedilen üç nesilden ilki Karagöl'de yaşıyor. Bununla birlikte, kitaptaki Karagöl'e ilişkin bilgiler sadece birkaç yerde isminin geçmesinden ibaret. Arşive döndüğümüzde ise Karagöl'e ilişkin detaylı bir metin karşımıza çıkıyor. Bunu kitaba dâhil etmemiş fakat o dünyayı kurabilmesi ve sürdürebilmesi için gerekli gördüğü bir adım olarak kurgulamış.

Olcay Akyıldız: Arşiv üzerinde daha detaylı çalışılabildiğinde edebiyatının kaynaklarıyla ilgili malzemeler de daha fazla şey söylüyor olacak. Buzdağının arkası diyebileceğimiz malzeme toplamına bakarak söyleyeceğimiz şu; bu arşivden çıkacak her söz, her durumda, geçmişteki sözleri açacak, genişletecek, çoğaltacak ve yenilerine yol gösterecek bir söz olacaktır, ki bence en önemli kısım da bu.

Söyleşi: Gizem Seher / Kurumsal İletişim Ofisi