200 günde dört kıtada benzersiz bir yolculuk serüveni

Altuğ Şimşek Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü'nden Ocak 2015'te mezun olmadan önce uzun zamandır çalışmayı hayal ettiği danışmanlık firmasıyla Eylül ayında işe başlamak üzere sözleşmesini imzaladı. Mezuniyet sonrasında yanında yalnızca sırt çantası ve Hindistan'a tek yön uçak biletiyle 6,5 ay sürecek bir dünya turuna çıktı. Şimşek ile öğrencilik hayatını ve sonrasında 200 günde dört kıta ve 20 ülke gezdiği seyahatini konuştuk.

Altuğ firarda!

Biraz kendinden ve Boğaziçi'nde geçirdiğin okul hayatından bahseder misin?

Bu senenin başında Endüstri Mühendisliği'nden mezun oldum. Mezuniyete kadar çok aktif bir okul hayatı geçirdim. 4 sene Spor Kurulu'ndaydım; en son saymanlık yapıyordum, üç sene tenis, bir sene de snowboard takımı kaptanlığı yaptım. Bunları yaparken istediğim şirketlere girebilmek adına not ortalamamı da yüksek tuttum. İki defa Amerika'ya değişim programı ile okumaya gittim. Büyük bir şirkette staj yaptım. Yoğun bir üniversite hayatı geçirdim, Boğaziçi'nden en iyi şekilde yararlanmaya çalıştım ve bunu başardığımı düşünüyorum.

Dünya turuna çıkmaya ne zaman karar verdin?

Okuldaki son dönemime girdiğimde işim hazırdı, yedi ay sonra iş başı yapacaktım. Tam da mezun olduğum zaman beş sene önce gittiğim Harvard'daki yaz okulundan tanıştığım Hintli arkadaşımın kız kardeşinin düğünü vardı ve beni ısrarla çağırıyordu, ben de gitmeye karar verdim. Zaten önümde boş bir zamanım vardı ve iki ay da Asya’da dolaşırım dedim. O yaz Çeşme'de uçurtma sörfü yapmayı planlıyordum ve öğrendim ki Türkiye'de sezon kapanınca insanlar Filipinler'e gidiyorlarmış. Bunun üzerine araştırmalar yaptım, gezi blogları okudum, planımı daha da genişlettim ve Hindistan'ı gezmekle kalmayıp bir dünya turuna çıkmaya karar verdim.

Nasıl hazırlıklar yaptın?

Sırt-çantalı gezi yapacaktım ve bunun için de kendime mümkün olduğunca basit ve hafif bir çanta hazırladım. Seyahatim boyunca kullanmak üzere bir GoPro edindim. Sponsorluk edinmek için girişimde bulundum ama yola çıkmak için fazla sürem yoktu ve tam anlamıyla bir geri dönüş alamadım. Gideceğim yerlerdeki bulaşıcı hastalıklara karşı aşılar yaptırdım. Yeşil pasaportum olduğu için vize meselesi çok sıkıntı değildi, ilk etapta sadece iki-üç ülke için başvurmam gerekti.

Etrafındaki insanlardan nasıl tepkiler aldın?

Aileme en başta dünya turuna çıkacağımı söylemedim, 'Ben Hindistan'a gideceğim, bir iki ay orada kalacağım.' dedim ve annem de 'Oğlum deli misin? Hindistan pis, ne yapacaksın Hindistan'da? Yaşayamazsın oralarda.' dedi. (Gülüşmeler) İş yerimle konuştum, oradan da 'İşe başlamak için acele etme.' dediler. Bir yandan da Hintli arkadaşım yanımda birilerini getirebileceğini, hatta o düğün işleriyle uğraşmak zorunda kalabileceğinden getirmemin iyi olacağını söyledi. Ben de bir arkadaşımı ikna ettim ve seyahatimin Hindistan ayağına onunla birlikte başladık.

Ne kadar sürede nereleri gezdin? En çok nereyi sevdin?

200 günde Hindistan'dan Amerika'ya, Laos'tan Japonya'ya 20 ülke, 80'den fazla şehir gezdim. Büyük kısmını Asya'da, bir ayını Avustralya, bir ayını da Meksika ve Küba’da geçirdim. Her ülkenin kendince güzel yanları var: kiminin doğası, kiminin partileri. Benim en çok beğendiğim ülkeler Vietnam, Tayland ve Laos oldu. Bu üçünde hem çok eğlendim, hem doğal güzelliklerini çok sevdim, hem de çok ucuzlardı. Avustralya'da mesela Asya'da ödediğimin on katı parayla geçiniyordum ve 7 aylık bir seyahatte olduğum için belli bir bütçe kollamam gerekiyordu, bunu da göz önünde bulundurarak bir sürü yer dolaştım.

Seyahatinin en çok zorlandığın, belki talihsizlik olarak değerlendirebileceğin ve en çok sevdiğin, ilginç bulduğun anları neler?

Gezdiğim yerlerde, özellikle de hostellerde hırsızlık gibi olaylara rastlanabiliyor ama benim başıma böyle bir şey gelmedi: hem önlemimi almıştım hem de şanslıydım diyebilirim fakat yine de sıkıntılı anlar yaşadım. Mesela Tayland’da bir plaj partisinde tanıştığım arkadaşlarımla birkaç ülkenin başka yerlerinde tekrardan karşılaştım. Bu arada bu Güneydoğu Asya için sıradan bir şey, yani insanlar çeşitli yerlerde tekrardan karşılaşabiliyorlar. Bu bahsettiğim arkadaşlarımla Laos’da bir daha karşılaştıktan sonra beraber Vietnam'a geçmeye karar verdik. 34 saat kadar sürecek bir otobüs yolculuğu için bilet aldık. Sınıra geldiğimizde Türkiye'nin vize anlaşmasına rağmen beni sınırdan geçirmediler başta. Resmen arkadaşlarım gidecekti ve ben sınırdan geri dönecektim. Sınırdaki görevliler anlaşmaya çalışıyordum ama doğru dürüst İngilizce bilmiyorlardı, elimdeki vize anlaşmasının çıktısını gösterdim fakat uğraştırdılar. Bu sırada arkadaşlarım otobüsü beklettiler. Üç saat süren bir kavga gürültünün sonunda sınırdan geçebildim ve sonrasında Vietnam'da çok keyifli zaman geçirdim. Satın aldığım motorsikletle ülkenin kuzeyinden güneyine yolculuk yaptım. Bir keresinde motorsikletim arızalandı ve yakınlarda bir köyde insanlar bizi bir gece evlerinde misafir ettiler, yemeklerini paylaştılar, İngilizce bilmeseler de bir şekilde anlaşabildik, bu oradaki insanların misafirperverliğine dair unutamayacağım güzel bir anı. Bunun dışında kendimle en çok gurur duyduğum anım Japonya'nın simgesi olan ve Japonlarca kutsal sayılan Fuji dağına yaşadığım bir sürü zorluğa rağmen gerçekleştirdiğim tırmanış diyebilirim. Çok istediğim bir şeydi fakat yeterince ekipmana sahip değildim. Henüz sezon başıydı, soğuktu ve ben Tokyo'ya önceki yolculuklarımda giydiğim ince kıyafetlerle gelmiştim. Sri Lanka'da Adem Tepesi'ne yaptığım tırmanış dışında da pek bir tecrübem yoktu. Bunlara rağmen tırmanmaya karar verdim. Tayvan'da tanıştığım ve bana Tokyo'da ev sahipliği yapan arkadaşımdan bir kaç kat giysi aldım ve tırmanmak için Fuji'nin eteklerine gittim. Zorlu bir yürüyüş oldu, arkadaşlarımla gece vakti dağda kaybolduk fakat sabah güneşin doğuşunu zirveden seyretmek paha biçilemezdi.

Tek başına bir seyahate çıkmanın artıları ve eksileri neler?

Tek başına gezmek benim sandığımdan çok daha farklıymış. Yanında bir kişi bile varken arkadaş edinme gerekliliği hissetmeyebiliyorsun ama tek başınayken insanlarla konuşmak, tanışmak, konfor alanının dışına çıkmak zorundasın. Ben de seyahatimin ikinci ayının sonlarına doğru çok daha rahat muhabbet kurmaya başladım. Hostellerde kalıyordum ve orada tanıştığım insanlarla günlerimi beraber geçirip akşam eğlenmeye çıkıyordum. Sonrasında kimileriyle yol arkadaşlığı yaptım, birkaçıyla baştan başa bir ülkeyi beraber dolaştım.

Çok farklı rotalarda seyahat etmiş bir insan olarak bulunduğun yerde tanıdığın gezginler hakkındaki gözlemlerin nedir?

Üç farklı tip gezgin var diyebilirim. İlki bazı ülkelerde uygulanan 'gap year' anlayışıyla üniversiteye kabul aldıktan sonra direkt olarak başlamayıp bir sene boyunca seyahat eden gençler. Bunlar 18-19 yaş civarında sırt çantalarını takıp altı ay, bir sene kadar ucuz olduğu için daha çok Asya'da dolaşan insanlar. Bu grubun içinde Avustralya'da 'Work and Holiday' konseptiyle altı ay kadar çalışarak para biriktiren ve aynı zamanda da tatil yapan, kalan zamanlarını da biriktirdikleri bu parayı harcayarak ülke ülke dolaşarak geçiren kimseler var. İkinci grup canına tak ettiği için işini gücünü bırakıp seyahate çıkanlar. Üçüncü grupsa o esnada işi olmayanlar; mesela öğrenciler ya da uzun tatil sürelerini değerlendirmek isteyen insanlar. Bu gruptakiler de bir ay, üç ay gibi süreler boyunca sırt çantaları arkalarında dolaşan, otellerde değil de hostellerde kalan kişiler.

Bu seyahat hayatında ne gibi değişikliklere yol açtı?

Ben kendime yedi ay boyunca çok büyük bir yatırımda bulunduğumu düşünüyorum. Başka hiç bir şekilde edinemeyeceğim tecrübeler edindim, farklı yerler gördüm, farklı insanlar tanıdım sıfırdan. Yeri geldi kırk kişilik odada kaldım. Bunun gibi şeyler sayesinde kime güvenip güvenemeyeceğimi, kiminle anlaşıp anlaşamayacağımı öğrendim ve bunun iletişim yeteneğimi çok geliştirdiğini düşünüyorum. Şu anda mesela çalıştığım şirketteki insanlar 'Ben 7 ay boyunca dünya turu yaptım.' deyince şaşırıyorlar, 'Helal olsun.' diyorlar çünkü aşırı rekabetçi bu ortamdaki insanlar arasında bile böyle bir vizyona ve tecrübeye sahip olduğun için farklı oluyorsun. Bunun dışında seyahatim boyunca pahalılık açısından çok farklı yerlere gittim; Güneydoğu Asya gibi ucuz yerlerde de Maldivler gibi lüks ve pahalı yerlerde de bulundum ve bu bana paramı yönetmeyi öğretti. Aynı zamanda başından beri detaylandırılmış bir plan değildi bu seyahat ve spontane bir şekilde gelişti, bu sayede karşılaştığım şartlara göre esnek olabilmeyi öğrendim.

Eklemek istediklerin ?

Bu seyahati yaptığım için çok mutluyum, en ufak bir pişmanlık yaşamadım. Hayatımda çok değişti ve daha da değişeceğini de düşünüyorum. Seyahatim süresince bir çok şey yaşadım ve bunları diğer insanlarla paylaşmak üzere bir kısmını blogumda yazdım, sosyal medyaya fotoğraflar yükledim ve rotamı anlatan bir internet sitesi oluşturdum. Hazırlık sürecimi, yaşadığım maceraları ve gezdiğim yerleri daha ayrıntılı görmek isteyenler buralara bakabilir, kendileri de böyle bir yolculuk düşünen insanlar için ilham verici olacağını düşünüyorum.



Altuğ Şimşek’in yolculuğu hakkında:

www.altugfirarda.com

altugfirarda.blogspot.com

instagram.com/altugsimsek



Söyleşi: Hasan F. Yetim / Kurumsal İletişim Ofisi