“Asya ülkelerinin COVID-19 mücadelesindeki başarısı geçmiş deneyimlerine bağlı”

Koronavirüsle mücadelede Almanya, Güney Kore ve Singapur gibi ülkelerin yöntemleri örnek gösterilirken ABD ve İtalya gibi ülkeler salgının yayılma hızı açısıdan başı çeken yerler haline geldi. Salgınla başa çıkmada ülkelerin sağlık sistemlerinin etkisi olduğu görüşü hakim olsa da Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Burçay Erus, Asya ülkelerinin daha önce yaşadıkları salgın deneyimleri sayesinde COVID-19 salgınıyla mücadelede başarı elde ettiklerini vurguluyor. Erus’a göre ülkelerin salgınla mücadeleleri sağlık sistemlerinden çok acil durumlarla mücadele etme kapasitelerine bağlı.

Mikro ekonomi, sağlık ekonomisi ve kar amacı gütmeyen örgütlerin ekonomisi gibi alanlar üzerine çalışmalarını sürdüren Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Burçay Erus, sağlık sistemleri açısından ülkelerin koronavirüs salgınıyla mücadelesini değerlendirdi:

Salgın nedeniyle sağlık sistemleri en çok etkilenen ülkelerin başında İtalya geliyor, neden İtalya'daki sağlık sistemi talebi karşılayamadı?

Salgının ilerleyişini ve buradaki etkenleri net bir şekilde görmek için oldukça erken bir dönemdeyiz. Henüz bilmediğimiz çok şey var. Bu nedenle neden-sonuç ilişkileri konusunda kesin bir şey söylemek oldukça güç. İtalya’yla ilgili olarak ise şunları söyleyebilirim: İtalya yıl boyunca turist çeken ve Çin’den gelmiş çalışan sayısının Avrupa’da en yüksek olduğu ülke. Salgının Çin’den başladığını ve ilk döneminin Çin’de bir tatile denk geldiğini biliyoruz. Bu gerek İtalya gerek küresel trafiğe açık diğer şehir ve ülkeler için salgının yayılmasında önemli bir etken. Türkiye’de virüsün nispeten geç görülmesi ve sistemi henüz zorlamaması da bununla ilgili.

İtalya’nın ikinci şanssızlığı ise bu sorunla Batıda ilk karşılaşanlar arasında olması. Örneğin yakın geçmişte başka salgınlardan etkilenmiş Asya ülkeleri virüsün yayılmasına karşı başarılı önlemler alabildiler. Üçüncü etken olarak ise demografik yapıyı koyabiliriz. İtalya’da virüsten en çok etkilenen kesim olan yaşlı nüfus oranı yüksek.

“İtalya’daki hızlı artış başka ülkelerde olsaydı sonuç farklı olmazdı”

Bu faktörlerin yanına İtalya’nın sağlık sistemi konulabilir mi bilemiyorum. Tüm dünyada, artan sağlık harcamalarına karşı sistemi ekonomik şekilde kullanma çabası bulunmakta. Bu nedenle hastaneler rutin ihtiyaçlara yeterli olabilecek en düşük kapasite gözetilerek çalışmalarını planlıyor. İtalya’daki hızlı artış başka ülkelerde yaşansaydı da sonucun ciddi bir fark göstereceğini sanmıyorum. Sağlık sistemi örnek gösterilen Fransa’da da sistemin bugün yetersiz kaldığına şahit oluyoruz.

Virüs salgını öncesinde de sağlık sistemiyle eleştirilen ülkelerin başında olan ABD, salgınla mücadele etmede ne kadar başarılı oldu?

ABD ve özellikle New York için İtalya için söylediklerimizi tekrar etmek mümkün. Aslında Batıdaki küresel turizm ve ticaretin uğrak yeri olan tüm büyük şehirler çok sayıda hastayla karşılaştılar ve bununla başa çıkmakta zorlanıyorlar. İtalya’yla tek fark, ABD’de virüsün yayılması İtalya’ya kıyasla daha geç oldu. Buna rağmen benzer duruma düşmeleri yönetimsel sorunlarla ilişkili. Örneğin, ABD içi uçuşlar halen devam ediyor ve salgın gittikçe yayılıyor.

“ABD’de yoksul nüfusta ölüm oranı çok yüksek”

ABD’de sağlık sistemiyle ilgili sıkıntı sağlık hizmetlerine erişmekte gelire dayalı eşitsizlikler olması. Sağlık sigortası olmayanlar için test ücretsiz, ancak yoğun bakımda kalmayı gerektiren bir tedavi 50.000 doların üzerinde bir maliyet demek. Bu da hastaların tedaviye ulaşmasını geciktiriyor. Yoksul nüfusta ölüm oranının çok daha yüksek olduğunu görüyoruz. Bunlar ABD’nin kamunun rolünü nasıl gördüğü ve sosyal devlet yaklaşımının eksikliğiyle doğal olarak ilişkili. Bu da sadece sağlık sistemiyle kısıtlı bir konu değil, eğitimin de içinde olduğu birçok alanı etkileyen bir durum.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin halk sağlığı politikaları salgınla mücadelede ne kadar başarılı oldu?

Türkiye için bu değerlendirmeyi yapmak çok zor çünkü elimizde veri yok. Salgın ne zaman başladı, hangi hızla ilerledi, şu anda hangi hıza ulaştı gibi sorular hakkında çok az bilgimiz var. İlk günlerde hata oranı çok yüksek bir test çok kısıtlı bir kesime yapıldı, bu durum ilk vakanın ne zaman çıktığını öğrenmemizi imkânsız hale getirdi. Bugün daha geniş bir kitleye test yapılıyor ama örneğin açıklanan toplam test sayısı içinde tekrar testler var mı, belli semptomlarla test yapılmadan önce vefat etmiş kişilerde ölüm nedeni araştırılıyor mu gibi soruların cevabını bilmeden bu rakamlara anlam yüklemek çok zor. O nedenle çeşitli kişilerce, hele salgın hastalık konusunda hiçbir yetkinliği olmayan kişilerce yapılan hesaplarda muhtemelen hata payı çok yüksek. Düzgün verinin sağlanması ve bu verilerle salgın hastalıklar konusunda uzman kişilerin çalışması gerekli.

“Türkiye’nin sağlık sistemi şimdilik salgınla başa çıkabiliyor”

Sağlık politikalarına gelince, Türkiye’de oldukça kapsayıcı bir sağlık sistemi bulunmakta. Sağlık politik anlamda oy getiren bir alan olarak görüldüğü için bu alana ciddi yatırımlar yapıldı. Şu anda salgının boyutları açısından kriz yaşayan ülkelerden daha iyi bir durumdayız ve sağlık sistemi bu yükle başa çıkabiliyor. Bunun daha ne kadar böyle gidebileceğini ise elimizde veri olmadığı için söylemek çok zor.

Alınan önlemler konusunda hatalar yapıldığını ileri sürenler çok. Yurtdışı girişleriyle ilgili daha etkin tedbirler alınabilirdi. Sağlık sağlayıcılarının organizasyonu daha iyi yapılarak sağlık çalışanları daha iyi korunabilirdi. Şehirler bazında giriş çıkışların düzenlenmesi ve daha sıkı bir karantina gibi uygulamalar daha erken yapılabilirdi. Ancak bunları söylemek çok zor çünkü Türkiye’nin ne yapmaya çalıştığı konusunda bir şeffaflık yok. Uygulanan politikadan niyet okumaya çalışıyoruz.

“Bu bir sağlık sistemi sorunundan çok, acil durumlarla başa çıkabilme sorunu”

Almanya ve Güney Kore gibi ülkeler salgınla mücadelede başarılı örnekler olarak gösteriliyor, bu ülkelerin halk sağlığı politikaları ve sistemleri başarılarında nasıl rol oynuyor?

Bana kalırsa, ABD gibi uç örnekleri bir kenara bırakırsak, bu bir sağlık sistemi sorunundan çok acil durumlarla başa çıkabilme sorunu. Asya ülkeleri geçmiş salgınlardan edindikleri tecrübeler çerçevesinde sağlıklı adımlar atıyorlar. Bu ülkelerin sağlık politikaları ve sistemlerinden çok beklenmedik bir krizle başa çıkma kapasitelerinin yüksekliği dikkat çekiyor. Almanya da diğer ülkelerin deneyimlerinden yola çıkarak etkin bir salgın kontrolü sağlamış gibi gözüküyor.

“Salgının etkileri uzadıkça sigorta ürünleri pahalılaşabilir”

Salgının sigorta sektörü açısından ne gibi etkileri olabilir?

Henüz salgının ne şekilde gelişeceğiyle ilgili bir öngörü yokken cevap vermek zor. Özel sağlık sigortaları açısından ilginç bir dönem. Hastalık kapma korkusuyla insanlar tedavi ihtiyaçlarını erteliyorlar. Ertelenen talebin ilerideki maliyetlere yansıması bu sektörün gelecekte alacağı kararları etkileyecektir. Öte yandan sigortacılıkta finansal yatırımlar önemli bir gelir kaynağı ve burada ciddi kayıplar var. Ayrıca özellikle büyük şirketlerin çalışanlarına sağladığı sağlık sigortalarında değişikliklere gitmeleri olası. Salgının etkileri uzadıkça sağlık sigortasında maliyet ve prim hesapları yapmak zorlaşacak ve bununla birlikte sigorta ürünlerinin pahalılaşması ve azalması söz konusu olacaktır. 

Salgın sosyal devletlerin dahi sağlık sistemlerinde önemli sorunlar yarattı, salgının ardından Türkiye ve dünyadaki ülkelerin sağlık sistemleri ne yönde değişmeli, alınacak dersler neler olabilir? Kamu harcamalarında sağlığa ayrılan pay nasıl düzenlenmeli?

Konunun sağlık sistemi üzerinden düşünülmesi ne ölçüde doğru bilemiyorum. Bu tip bir durum düşünülerek sağlık hizmeti kapasitesi belirlemek çok maliyetli olur. Daha olası çözüm salgınları yavaşlatmak üzere önlemler almak, salgın zamanlarında kapasiteyi destekleyecek mekanizmalar kurmak olabilir. Benim öngörüm sağlık sisteminde gerekli durumlarda kapasite yaratma yönünde esneklikler içeren girişimler olacaktır. Ancak olası salgınları önlemeye yönelik tedbilerin ekonomik anlamda daha çok tercih edileceğini düşünüyorum. Ülkeleri farklılaştıran faktörler sağlık sistemlerinden çok beklenmeyen durumlarla başa çıkma kapasiteleri, küresel trafiğin odağında olmaları gibi etkenler. Dolayısıyla küresel hareketliliğin kısıtlanması ve sınırlanması beklenebilir.

“Salgın uzarsa korumaya yönelik tıp harcamaları artabilir”

Salgının zamana yayılması durumunda sağlık hizmetlerinin uzaktan verilmesine doğru bir değişim olabilir. Bu vesileyle, tedavi hizmetlerinin güçleşmesiyle korumaya yönelik tıp harcamaları artabilir. Sağlıkta kamunun payının artmasını etkileyebilecek bir diğer etken ise kişilerin gelirlerinin uzun bir süre azalması. Bu durumda özel sektöre dayanan sağlık sistemlerinin azalmasını bekleyebiliriz. ABD’de sistemin değişmesi yönünde halihazırda da seslendirilen talepler ciddi anlamda artacaktır.

Virüs salgını global bir sorun ancak devletlerin mücadele yöntemleri sağlık sistemlerinin kapasitesi oranında devam ediyor, salgın küresel halk sağlığı politikalarının kurulmasına yönelik bir girişime de öncülük edebilir mi? Örneğin aşı ve tedavilerin ücretsiz sunulmasına yönelik küresel bir iş birliği kurulabilir mi?

Şu anda dünyada iş birliği üzerine kurulu bir yaklaşım pek yok. Özellikle Trump sonrası ortaya çıkan durum salgın konusunda iş birliği yapmayı güçleştiriyor. Aslında küresel bir örgüt olarak Dünya Sağlık Örgütü bulunmakta ancak onun da etkisinin ve iş birliği yaratma yetisinin çok sınırlı olduğunu ve ülke politikalarını aşamadığını gördük. Bu nedenle özellikle de ülkelerin fakirleşmesi durumunda bu tip bir sonucu beklediğimi söyleyemeyeceğim.

“Salgını en hızlı kontrol altına alanlar fırsatları yakalayacak”

Salgın sonrasında dünya ekonomisi genel olarak nasıl etkilenecek, yakın gelecekte Çin'in pozisyonu nasıl değişebilir?

Bu günlerde fırsat beklentisi sıklıkla dile getiriliyor. Bunları söylemek için çok erken. Henüz salgının ömrü ve kalıcı etkilerini hiç bilmiyoruz. Benim görüşüm fırsatların bu işi en hızlı kontrol altına alanlar için ortaya çıkacağı yönünde. Bunu da Asya ülkeleri daha iyi yapıyor gibi gözüküyor. Türkiye bu süreci oldukça uzun yaşayacak gibi, bu da olumsuz bir durum. Bunlar doğal olarak çok kaba tahminler, öte yandan elimizde bu kadar kısıtlı veri varken ne söylesek falcılık yapmış oluruz.