'Benim müziğim küçük, kişisel şeylerin aktarımından ibaret’

Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü 2010 mezunlarımızdan Nilipek, Kasım ayında çıkan ilk albümü 'Sabah' ile müzik çevrelerinin dikkatini üzerine çekmeyi başardı. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciyken girdiği Müzik Kulübü’nde edindiği deneyimleri anlatan Nilipek ile müzik yaşamı ve öğrencilik yılları üzerine keyifli ve samimi bir söyleşi gerçekleştirdik.

Klişe bir soruyla başlamak istiyorum: Nilipek kimdir?

Nilipek istediği şeyleri istediği şekilde yapmaya çalışan bir insandır. İzmir’de doğmuştur. Sonra üniversite için Boğaziçi’ni kazanınca İstanbul’a gelmiştir. Müzik hayatının önemli bir kısmını kaplar. Mümkün olduğunca bağımsız yürütmeye çalışır müzik işini. En son Kasım ayında albümünü yayımlamıştır.

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki öğrencilik yılların nasıl geçti, şu an yaptığın işlerde bu dönemin bir etkisi var mıdır?

Şu anda yaptığım işlerde en büyük etki herhalde Boğaziçi Müzik Kulübü'nünki oldu. Okuldaki ilk senemde Müzik Kulübü'ne girdim, arkadaşlarımın çoğunu orada tanıdım. O kadar yakın arkadaşlarım oldu ki hala beraber müzik yapıyoruz. Albümün prodüktörlüğünü yapan Ozan Tekin o zaman rock korosu şefiydi. Şu anda bas gitarda grubumda olan Tufan Büyükgüngör Taşoda Sorumlusu’ydu. Haliyle okulun sosyal anlamda etkisi benim için çok büyük. Onun dışında burası bir yuva gibi. İnsanın sürekli yaşamak isteyeceği bir cennet gibi bir yer. O yüzden gelmiyorum zaten, çünkü gelirsem mutsuz olurum diye.

Ortalama bir öğrenciydim. ‘’Müzik Kulübü'ne git, Korofest’e logo hazırla, BuGusto’ya git, Galip Tekin’in dersine git, işte manzarada çay iç, aa ders var dur derse de gireyim’’ şeklinde geçti üniversite hayatım. Bu da tabii şöyle bir şeye getiriyor: Ben hayatımın geri kalanını böyle geçirmek istiyorum, çok para kazanmasam da olur, yeter ki şu yaptığım şeyleri yapmak istediğim gibi yapmak rahatlığım olsun. Gerçek hayat öyle bir şey değil. Bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze ama yani, böyle bir etkisi var.

Müzik Kulübü öncesinde müzik geçmişin var mıydı?

Çok küçük yaştan itibaren... Hani böyle proje çocuklar vardır ya resim kursundan müzik kursuna götürülen. 5 yaşımdan itibaren piyano, sonra 9 yaşımdan itibaren keman, sonra 15 yaşında bir gazla bas gitar gibi ilerledi. Şu anda hiçbirini doğru düzgün çalamıyorum o ayrı bir mesele. Ama önceden de, lisedeyken bir grubum vardı. Çok fazla kendi kendime şarkılar yapıp söylerdim. Şu anda söylemiyorum o şarkıları, çok kötüler; lisedeki o duvarlara bakarak “ah çok mutsuzum” konulu şarkılarım var. Onları gizli tutuyoruz.

Sende bir meslek olarak müzisyenliğin yeri nasıl peki? Bir de akademik çalışmaların olduğunu biliyorum. Birlikte nasıl gidiyor bu çalışmalar?

Şu anda nörobilim laboratuarında çalışıyorum ve aynı zamanda medya araştırmaları doktorası yapıyorum. Yani akademik işim ve akademik çalışmalarım çok paralel gitmiyor. Yoksa bir yerde böyle elektrot takıyorum öbür tarafta böyle etnografi çalışıyorum.

Türkiye’deki bağımsız müzik piyasasının işleyişi hakkında nasıl düşünüyorsun?

Bence üretim anlamında çok güzel işliyor, yani herkes üretiyor, herkes bir şeyler kaydedip koyuyor. Bu güzel bir şey. Ama birkaç sıkıntı var. Birincisi, her zaman gerçekçi olamıyor insanlar. Biz çok Türk kökenli bir müzik yapmıyoruz. Haliyle bu müziğin insanlara ulaşma imkanı sınırlı olacaktır. Eğer ulaşmasını istiyorsak çok çalışmamız lazım. Gerçekten kendimizi ortaya koymamız lazım. Eğer koymuyorsak ondan sonra şikayet etme hakkımız çok fazla olmuyor. Bunu çok iyi yapan gruplar var ama kendi kendine oturup ağlayan gruplar da var. İkincisi de yaptıkları müzik üzerine neyse ki düşünüyorlar ama düşünmeyen gruplar da mevcut. Yani ben ne yapıyorum, neden böyle müzik yaptım, ben bu müzikle ne anlatmak istiyorum gibi...

Kendi yaptığın müziği nasıl tanımlıyorsun?

Bir şeyler anlatmaya çalışıyorum sakin sakin. Bunlar çok kişisel şeyler. Çok büyük laflar etmiyorum. O küçük kişisel şeyleri müzikle nasıl aktarabilirim, benim müziğim bundan ibaret. Bülent Ortaçgil’e, bazen Björk’e kayan noktaları var, progresif yönleri var. Dolayısıyla ben tanımlamayı çok beceremiyorum.

Kimleri dinliyorsun? Müziğinde kimlerin etkisi var?

Müziğimdeki etki çok çeşitli aslında. Jeff Buckley, Jim Morisson, The Doors, The Who, Jimi Hendrix, Moloko, Björk, Replikas… Böyle çok uzun bir liste var aslında. Mutlaka hepsinin etkisi olmuştur.

Kasım başında albümün çıktı. Benim takip ettiğim kadarıyla insanlar epey beğendi ve güzel bir başarı getirdi. Nasıl buluyorsun tepkileri?

Açıkçası beklediğimden daha fazla tepki aldım diyebilirim. Beklediğimden iyi tepki aldım, o zaten sürpriz oldu bayağı. İyiliğini kötülüğünü geçtim, beklediğimden daha fazla insan dinledi, değerlendirdi, yazma zahmetini gösterdi. Çünkü o kadar çok albüm var ki şu anda, o kadar çok müzik var ki ortada, onların arasından bir şekilde beni dinleyip yazmış olması insanların, beni dinleyip yorum yapmış olması çok değerli. Bunun hayatımın sonuna kadar değerini bilmeye çalışacağım gerçekten. O açıdan kendimi şanslı ve gururlu hissediyorum sanırım.

Önümüzdeki dönemde seni ne gibi projelerde göreceğiz?

2016 için birkaç ufak tefek projelerimiz var. Bir remix albümü var, orada benden çok remix yapanları göreceksiniz gerçi. Onun dışında sevdiğimiz diğer bağımsız müzisyenlerin şarkılarını yorumlamak istiyoruz. Onun dışında herhalde birkaç klip çekeriz diye ümit ediyorum. Ben belki arada bir iki şarkı yaparım, ukuleleyle kaydederim koyarım. Mümkün olduğunca çok konser vermek gibi bir plan var şu an önümüzde.

Söyleşi: Hasan F. Yetim / Kurumsal İletişim Ofisi