Bienal’de el emeğine ve ustalığa selam gönderen bir iş: Dirty Box

Kaybolan zanaatları ve ustalarını görünür kılan ‘’Dirty Box” (Kirli Kutu) adlı işiyle 15. İstanbul Bienali’nde izleyicilerle buluşan Boğaziçi Üniversitesi mezunu tasarımcı ve enstalasyon sanatçısı Bilal Yılmaz, bir araştırma projesi olarak başladığı zanaatkâr atölyelerinin hikâyesini anlatıyor…

Bu yıl 16 Eylül-12 Kasım 2017 tarihleri arasında düzenlenen ‘’İyi bir komşu’’ başlıklı 15. İstanbul Bienali’ne Türkiye’den katılan sanatçılardan biri de Boğaziçi Üniversitesi mezunu, tasarımcı ve enstalasyon sanatçısı Bilal Yılmaz.

Bilal Yılmaz’ın Galata Rum Okulu’nda sergilenen ‘’Dirty Box’’ (Kirli Kutu) isimli yeni medya işi İstanbul’daki eski zanaatları ve bu zanaatların ustalarını nostaljik bir yerleştirmeyle izleyiciyle buluşturuyor. Yılmaz’ın ilk defa 2016’da Tütün Deposu’nda bir grup sergisinde yer alan bu çalışması bienalin küratörleri tarafından bienal programına davet edilmiş.

Dirty Box’ın hikâyesi, sanatçının İTÜ’de devam ettiği Endüstriyel Tasarım Bölümü Yüksek Lisans Programı bünyesinde yürütmekte olduğu bir araştırma projesine dayanıyor. 2012 yılında İstanbul’da farklı üretim alanlarından zanaatkârları kapsayan bir araştırmaya başlayan ve tarihi yarımadadan Dolapdere’ye uzanan araştırmasında tanıştığı ustalardan, İstanbul’un kaotik arka sokaklarında ziyaret ettiği atölyelerden ilham alan Bilal Yılmaz araştırmasını sürdürürken yüzyıllar içerisinde birikmiş atölye ve zanaat bilgisinin kaybolma tehlikesi altında olduğunu fark ediyor.

Farklı disiplinlerden gelen deneyimlerini gölgeler, sesler ve mekanik hareketlerle birleştirerek Bienal’in en büyüleyici işlerinden birine imza atan Yılmaz ‘’Dirty Box” ın hikâyesini şöyle anlatıyor:

Aslında ‘Kirli Kutu’ (Dirty Box) İstanbul’da zanaatkârlık üzerine yaptığım araştırmanın çıktılarından bir tanesi. Araştırma zanaatkârlığın ve atölyelerin görünürlüğü üzerine temelde. Ustalara ait tutulmuş güncel bir verinin olmaması üzerine kaybolan bu değerin potansiyelinin araştırılıp, atölyeleri tespit edip, sınıflayıp, belgelemekle başladı süreç. Daha sonrasında bu araştırma Seda Erdural ve Barış Gümüştaş ile kolektif olarak gerçekleştirdiğimiz “Craftedinistanbul” projesi ile online bir veri tabanına dönüştü, amaç ise İstanbul’da zanaatın mevcut sisteme entegre edilip yaşatılması mümkün mü sorusunu aksiyonlar ile sorgulamaktı’’.

Kaybolmakta olan zanaatları ve ustaların atölyelerini tek tek ziyaret edip belgeleyen Yılmaz, hali hazırda 100’ün üzerinde zanaatkârın hikâyesini ve bilgi birikimini “Craftedinistanbul” sitesinde kamuoyu ve bu konuda araştırma yapmak isteyen herkesle paylaşıyor.

Bilal Yılmaz, sanat üretiminin başlangıç noktası olarak Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarında devam ettiği Güzel Sanatlar Kulübü’nün geldiğini söylüyor.

Bilgi nesilden nesile aktarılmayınca zanaatkârlık yok oluyor

Atölye üretimiyle Boğaziçi yıllarında tanıştığını ve atölye merakının yine bu dönemde filizlendiğini anlatan Yılmaz, ‘Bilgi aktardıkça değer kazanan ve yeni formlar alabilen bir şey. Zanaatkârlığın temelinde de nesilden nesile aktarılan ve aktardıkça gelişen bir bilgi var. Zanaatkârlar ve zanaatları ekonomik ve kültürel olarak değersiz görüldüğü sürece üzerinde maalesef yeterince çalışma da yapılmıyor. Hatta eski zanaatlar bugüne nasıl aktarılır diye soramadan tek tek ortadan kayboluyorlar. Teknoloji çağındayız ve bu çağda her köşe başında bir zanaatkâr aynı üretim biçimiyle var olmalı demiyorum ama o üretime dair bilginin bugüne ve geleceğe kalabilmesini çok önemsiyorum. Bu nedenle Bienal’deki işimde biraz da var olan bu bilginin yok olmaması adına bu meseleyi gündeme getirmek istedim’’ diyor.

1986 Soma doğumlu olan Bilal Yılmaz, Boğaziçi ve Binghamton Üniversitesi Bilişim Sistemleri Mühendisliği’nde çift diploma eğitimi görürken New York’ta Prof. Jim Startk ve Prof. John Thompson’dan temel sanat ve tasarım eğitimi almış. Üretim sürecine girişi ise New York’tan İstanbul’a dönüşüyle gerçekleşmiş.

 ‘’Üniversite eğitimim boyunca atölye eğitimimin bir parçası oldu. Güzel Sanatlar Kulübü de bu deneyim ve üretim sürecinin içinde yer aldı.  Aslında mezuniyet sonrasında ne yapacağıma dair herhangi bir fikrim yoktu. Bir şeyler üretmeye dair çocukluktan beri bir merakım vardı ve kulüp bu anlamda bana çok iyi imkanlar sundu. Binghamton’da eğitimim sırasında profesyonel atölye imkanlarında çalışma fırsatı buldum. Genel malzeme ve üretimle tanışmam ve arayışım ise Boğaziçi’nde Güzel Sanatlar Kulübü’nde gerçekleşti diyebilirim ve Türkiye’ye geldikten sonra atölye süreci yeni projelerle devam etti’’.

Bilal Yılmaz, ‘’Dirty Box’’ isimli işine ilham veren atölye ziyaretlerine dair izlenimlerini ise şöyle anlatıyor: ‘’Gezdiğim atölyelerde ustaların yaklaşık yüzde 96’sında bir çırak yok. Yani bir sonraki nesil yok! Bu ustaların yarısından fazlası ise 50 yaşın üzerinde. Bu demek oluyor ki, kentsel dönüşüm, soylulaştırma ve sanayileşme politikaları olmasa bile biz eylemsiz kaldığımız sürece bu zanaatları ve yıllardır aktarılarak gelişmiş tüm bilgi birikimini önümüzdeki 10 yıl içinde kaybedeceğiz. Fakat zanaatkârlığı “geleneksel” imgesinden kurtardığımızda özellikle yaratıcı endüstri için alternatif bir potansiyel barındırdığını görüyoruz.

Zamanda yavaş, mekânda küçük, tasarımda esnek, malzemede doğal, adette sınırlı üretim şekli kitlesel üretim modeli ile taban tabana tezat teşkil etse de birçok alanda işbirliği ihtimali barındırıyor. Ustanın zanaat bilgisi ve tasarımcının yaratıcılığı her iki özne adına yeni olasılıklar doğuruyor. Bu bilgi birikiminin ve potansiyelin yitirilmemesi için ustaların varlıklarını ekonomik olarak sürdürmeleri ve onlarla yapacağımız işbirliği oldukça önemli “.

Bilal Yılmaz’ın çalışmalarına dair daha fazla bilgi için:

http://bilalyilmaz.info/

Söyleşi: Talat Karataş –Ö. Duygu Durgun / Kurumsal İletişim Ofisi