Boğaziçi mezunu Dr. Gül Pulhan’ın yürüttüğü projeye Europa Nostra Ödülü!
Arkeolojik varlıklara bütünsel bir yaklaşımı benimseyen ve odağına arkeolojik varlıklarla ilgili çalışan insanları yerleştiren “Türkiye’nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması” kısa adıyla SARAT projesi, kültürel miras alanında Avrupa’nın en prestijli ödülü olan Europa Nostra Ödülü’ne layık görüldü. “Eğitim, Beceri Geliştirme ve Farkındalık Yaratma" kategorisinde elliye yakın proje arasından ödül alan SARAT’ın koordinatörü Dr. Gül Pulhan (BÜ’86), Türkiye’nin doğal ve kültürel zenginliğine dikkat çekerek bu zenginliği korumanın hepimizin sorumluluğu olduğunun altını çiziyor.
“Halk ödülü için oylamalar devam ediyor”
SARAT, kaç proje arasından Europa Nostra Ödülü’ne layık görüldü? Daha önce bu kategoriden bir ödül Türkiye’ye verilmiş miydi? Bu anlamda ülkemiz adına bir ilk barındırıyor mu?
Europa Nostra ödülleri ilk olarak 1978’de verilmeye başlanmış. 2002’de Avrupa Birliği Komisyonu ödülün ortağı olmuş. Bu nedenle Europa Nostra/Avrupa Birliği Kültürel Miras ödülleri olarak adlandırılıyor. Kültürel miras alanında Avrupa’nın en prestijli ödülü. Dört kategoride ödül veriliyor: Koruma, Araştırma, Üstün Hizmet, Eğitim ve Farkındalık Yaratma. Türkiye 1979’da İstanbul Yıldız Park’ındaki Malta Köşkü’nün restorasyonu ile koruma alanında ilk ödülünü alıyor. Mimari koruma alanında Türkiye’nin aldığı bir çok kıymetli ödül var, örneğin 2015’de Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi Restorasyonu. Ne yazık ki Diyarbakır sur içindeki bu yapı aynı yıl yaşanan çatışmalarda ve sonrasında çok zarar gördü. Boğaziçi Üniversitesi’nin yürüttüğü Tarsus Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi, 2019 Koruma ödüllerinden birini aldı. Allianoi antik kentini su altında kalmaktan kurtarmak için olağanüstü bir çaba gösteren kazı başkanı Doç. Dr. Ahmet Yaraş 2012’de üstün hizmet dalında ödüle layık görüldü.
SARAT’ın ödül aldığı Eğitim, Beceri ve Farkındalık Yaratma kategorisinde 2009’da Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı’nın Kültür Karıncaları projesi ödül almış. SARAT projesi, bu kategoride, Türkiye’nin ikinci Europa Nostra ödülü. Kendi kategorimizde elliye yakın projenin arasından seçildiğimizi biliyorum.
Ayrıca, eylül başında sonuçlanacak Europa Nostra halk ödülleri var. Ödül kazanan projeler arasından halk oylaması ile seçiliyor. Bu yazıyı okuyan herkesi halk ödülü için SARAT’a oy vermeye davet ediyoruz. Projemize oy vermek isteyenler vote.europanostra.org/ sitesine girerek SARAT ve seçecekleri iki projeye daha oy verebilirler. Eğer bu ödülü SARAT’a kazandırabilirsek bu gerçekten bir ilk olacak.
“Arkeolojik varlıklara bütünsel olarak yaklaştık”
SARAT Projesi Türkiye’de arkeoloji ve kültürel miras konularına pek çok yenilikçi yaklaşımlar sundu, üç yıl boyunca ses getirdi. Europa Nostra Ödülleri’nin jürisi de bu yenilikçi yaklaşımları vurgulayan bir görüş belirtmiş. Böyle bir projenin ortaya çıkış hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
2016 yılında Birleşik Krallık Dijital, Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı ve British Council; “Kültürel Koruma Fonu” (Cultural Protection Fund) başlıklı bir fon ilan etti. Kültürel mirasın özellikle çatışma ve kriz durumlarına karşı korunması üstüne hazırlanacak projeler için... Türkiye fondan yararlanabilecek ülkeler arasındaydı. Biz, Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü (BIAA) olarak Türkiye’nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması, kısa adıyla SARAT (Safeguarding Archaeological Assets of Turkey) isimli üç yıllık bir proje ile başvurduk ve yüzlerce başvuru arasından desteklenen projelerden biri olmayı başardık. Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) ve Uluslararası Müzecilik Konseyi ICOM’un İngiltere şubesi projenin ortağıydılar. Projenin odağına arkeolojik varlıkların kendilerini değil, arkeolojik varlıklarla bağlantılı çalışan insanları yerleştirdik. Halka, halka genişleyen gruplarda bilgi, kapasite ve farkındalık arttırmayı hedefledik. Çünkü, kültürel mirasa değer verecek, onu sevecek dolayısıyla koruyacak olan insanlardır. Projemiz kriz zamanında ya da çatışma altında değil, barış zamanında yapılacak işlerden oluşuyordu.
Arkeolojik varlıklara bütünsel olarak yaklaştık. Bu şu anlama geliyor: Arkeolojik varlıkları; taşınır, taşınmaz, anıt yapı, sit alanı, höyük, arkeolojik eser gibi ayırmadan tamamına önem ve değer vererek yaklaştık. Arkeolojik dokunun tamamı, insanın geçmişinin maddi kanıtları ve bu bütünün korunması çok önemli. Çizdiğim bu genel çerçeve içerisinde koruma hedefine ulaşmak için birbiri ile bağlantılı beş program gerçekleştirdik ve projemizin tekrarlanabilir bir model olarak görülmesini ve başka ülkelere ve bölgelere de ilham vermesini arzu ettik.
Kişisel birkaç nokta ekleyecek olursam, 2009-2019 arasında Batman’da Ilısu Baraj gölü altında kalacak höyüklerden biri olan Gre Amer’de kurtarma kazılarını yönettim. Batman gibi bir yerde olduğunuz zaman Orta Doğu’da kültürel mirasın yaşadığı tahribatları çok daha içinizde hissediyorsunuz. Diyarbakır’a, Mardin’e, Musul’a, Suriye’ye çok yakınsınız. Altı ay süren 2015 sezonundan kasım başı İstanbul’a döndüğümde müzeleri ve arkeolojik alanları korumak için özel çalışmalar yapılması gerektiği düşüncesi beynimde yeşermişti. Sonrasında “Kriz Zamanlarında Kültürel Miras’a İlk Yardım” başlıklı bir eğitime katıldım yurt dışında. Dünyada bu alanda çalışan insanlarla tanıştım. Ayrıca arazide olmak size arkeolojinin ve toplumun eksikliklerini çok iyi gösteriyor.
“Online sertifika programımız ile salgın günleri için büyük avantaj yakaladık”
Proje kapsamında birbirini besleyen çeşitli faaliyetler yürütüldü. Bunlardan biri online sertifika programı olmuştu. Özellikle içinde bulunduğumuz salgın günlerinde online eğitim ve etkileri sıklıkla gündeme geliyor. Arkeolojik varlıkların korunması için istenen mesajları aktarma yolu olarak online eğitimlerin ne tür avantajları var?
SARAT projesini Türkiye’deki kültürel miras dünyası ile en başarılı şekilde buluşturan programımız “Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması” online sertifika programı oldu. Bu 20 dersten oluşan, Türkçe ve ücretsiz bir eğitim programı. Yukarıda biraz bahsettiğim gibi kültürel mirasa yönelik afet ve çatışma risklerine karşı hazırlık ve kültürel mirasa ilk yardım dünyada yeni gelişen bir alan. Biz online dersimiz aracılığı ile bu kavramın temellerini, genel bir kültürel miras çerçevesi içinde katılımcılarımıza anlattık. Dersi, İngiliz Arkeoloji Enstitüsü, ICOM İngiltere ve Koç Üniversitesi’nden bir ekip olarak hazırladık. Derslerin büyük bölümünü ben anlattım. Konularında uzman kişilerle yapılan röportajları, ilgili kısa filmleri derslerin içine yerleştirdik. Dersleri tamamlayanlara Koç Üniversitesi bir başarı sertifikası verdi.
Online derse olan ilgi bizim de beklentilerimizin çok ötesinde oldu. Katılımcılar dersleri sadece kendileri istedikleri, yararlı olacağını düşündükleri için aldılar ve istedikleri yerde ve zamanda bilgisayarlarından izlediler. 2019 yılında, 2 aylık dönemler halinde 4 kurs yaptık. Bu sürede 8357 başvuru aldık, 5512 kişiyi derse kabul ettik ve 3809 kişi mezun oldu. Bu %75’lik bir bitirme oranı ki ücretsiz ve hiçbir zorunluluk olmadan alınan bir ders için büyük bir başarı. Derse Türkiye’nin her ilinden, her köşesinden ve yurt dışında 22 ülkeden katılanlar oldu. Online işlerin coğrafi sınırları, uzaklıkları nasıl erittiğini SARAT projesinde birebir yaşayarak gördük. Bu programın tanıtımı da esas olarak sosyal medyadan yapıldı.
Derse katılanlar inanılmaz bir çeşitlilikteydi. Program profesyonel bir kapasite artırma eğitimi olduğu için katılımcılarımızı seçerek aldık. Arkeologlardan, müzecilere, restoratörlerden, mimarlara, hukukçulardan, öğretmenlere, sivil toplum çalışanlarından, mühendislere, polislere çok çeşitli ama hepsi kültürel mirasla ilgili çok zengin bir katılımcı topluluğumuz oldu. Katılımcılarla iletişimimiz çok sıcak. Sosyal medya mesajlarından, uzun e-maillere, teke tek buluşmalara kadar birçok mezunumuzdan çok güzel geriye dönüşler, yeni fikirler, öneriler aldık. Dersi almak isteyen yüzlerce kişi bekliyor ve çok yakında Koç Üniversitesi ANAMED üstünden dersi tekrar vermeye başlayacağız.
SARAT projesi için bir online ders hazırladığımızda Covid-19 yoktu ve şu yaşadığımız zamanları hayal bile edemezdik. Çok geniş ve çeşitli kitlelere ulaşmak ve özenle hazırlanmış, kalıcı dersler yapmak bakımından online dersin avantajını yaşadık. Yeni dersler de hazırlamak istiyoruz ve bu konuda büyük talep var. Sadece küçük bir açıklama yapayım, SARAT’ın online dersi önceden hazırlanan video filmlerle yapıldı ve bunlar dünyada birçok ünlü üniversitenin kullandığı Open edX online eğitim platformu üstünden verildi. Covid salgını ile birlikte bir “Zoom” fırtınası yaşandığı için, online ders deyince şimdi herkes “hoca evinden Zoom ile ders anlatıyor” sanıyor. SARAT’ın derslerini aylarca süren bir içerik hazırlığı, stüdyo ve diğer dış çekimler, montaj gibi işlerle gerçekleştirdik. Bu bize büyük bir ‘know-how’ kazandırdı ve Covid’li zamanlar için büyük bir avantaj yakalamış olduk. Düşünceme göre, Covid-19 salgını bitince de online eğitimler kalacak, çünkü mesafeleri yok ediyor, imkânsızı imkânlı hale getiriyor ve büyük bir fırsat eşitliği sağlıyor.
“Türkiye’de arkeolojik varlıklara ilgi yüksek, eksik olan ise bilgi”
Ülkemiz arkeolojik miras açısından şüphesiz çok zengin. Arkeoloji de Türkiye’de merak edilen ve ilgi çeken alanlardan biri. SARAT’ın yaptığı anket sonuçlarından yola çıkarak Türkiye’de arkeolojinin kamuoyundaki algısını nasıl özetleyebiliriz?
SARAT projesinin KONDA ile birlikte yaptığı arkeoloji konulu kamuoyu araştırması gerçekten Türkiye’de bir ilk, dünyada da pek benzer bir örneği yok. Çünkü Türkiye’nin tüm bölgeleri, metropol-kent-kırsal yerleşim oranları, nüfus dağılımı göz önünde bulundurularak tesadüfi yöntemle seçilen 3601 kişiye yüz yüze yapılan görüşmelerle gerçekleştirildi bu anket. Katılımcılar 65 soruya cevap verdi. Soruları dört ana başlık altında toplamak mümkün:
-Demografik veriler yani cinsiyet, yaş, eğitim, çalışma seviyesi, hayat tarzı gibi sorular
-Arkeoloji anlayışı yani arkeoloji ile ilgili bilgi düzeyi, arkeolojik varlıklara verilen değer ve anlam
-Arkeolojik varlıklar ve geçmiş ile ilişki yani arkeolojik varlıklarla olan ilgili, deneyimler ve yorumlamalar
-Arkeolojik varlıklara genel yaklaşımlar yani fikirler, yargılar ve değerlendirmeler
Anketin sonuçları ve üstünde konuşulabilecek çok şey var tabii ama kısaca özetlemeye çalışırsam: Türkiye’de toplumun geneli arkeolojinin ne olduğunu biliyor. Katılımcıların %83’ü arkeolojiyi kazı, kazı bilim, tarihi eser, eski eser, ören yeri, bilimsel çalışma, müze, antika, define gibi kelimelerle tarif ediyor ve arkeolojik varlıklara birinci sırada manevi (%59.8), takip ettiğinde sanatsal (%50.3), bilimsel (%46.8), ekonomik (%31.7) bir değer veriyor. Bu benim beklediğim bir sonuçtu çünkü biz arkeolojik kalıntılarla, tarihi eserlerle içi içe yaşayan bir toplumuz.
Yine toplumun %83’ü Türkiye’nin geçmiş uygarlıklarından kalan kalıntıları kendi kültürünün bir parçası olarak görüyor, ankete katılanların %70’i tarihi eserlerin yol ve baraj yapımı için feda edilmesini yanlış buluyor. Defineciliğin suç olduğunu ve önlenmesi gerektiğini düşünenlerin oranı %80. Öte yandan, yakın çevrenizden define bulup zenginleşen birini biliyor musunuz diye sorduğumuzda %7 evet diyor. Yani her 100 kişiden 7’si define bulup zenginleşmiş birini tanıdığını söylüyor. Bu çok yüksek bir oran ve üstünde düşünmemiz gereken bir veri.
Arkeolojiye, tarihi varlıklara olan ilgi gayet yüksek ve olumlu. Bugüne kadar bir ören yeri gezdiniz mi sorusuna evet diyenlerin cevabı %48 ama fırsatım olsa giderim diyenlerin oranı çok daha yüksek. Eksik olan ise bilgi. Bize Türkiye’de yaşamış bir eski uygarlık adı söyler misiniz dediğimizde %47.7 hiçbir cevap veremiyor. Söylenen uygarlık isimlerinden en yüksek olan %12.8 ile ‘Etiler.’ Dikkatinizi çekerim Hitit değil, Eti diyor toplum. Bunu %9.2 ile Osmanlılar takip ediyor. Lidyalılar %4.7, Sümerler %4 çıkmış. Sümerlerin Türkiye’de hiç yaşamadığını göz önünde bulundurduğumuzda buradaki etkinin Türkiye’nin arkeoloji tarihi ve Muazzez İlmiye Çığ faktörü olduğu yönünde bir yorum yapılabilir belki.
Anket bizlere Türkiye’de arkeoloji ile toplumu buluşturmak için neler yapılabileceği konusunda çok ilham verdi. Bu konularla ilgili kişiler için de büyük bir kaynak olduğunu düşünüyoruz. Sonuçlarla ilgili Dr. Işılay Gürsu’nun yazdığı özet rapora www.saratprojesi.com adresinden ulaşmak mümkün.
Ödülün başlığındaki “Eğitim, Beceri Geliştirme ve Farkındalık Yaratma”nın farkındalık yaratma kısmına odaklanırsak... Kültürel ve doğal mirasın korunması, yıllardır tartışılan çok katmanlı bir kavram. Sizce Türkiye, bu konuda nerede konumlanıyor? Düzenli olarak bir tahribat haberiyle karşı karşıya kaldığımız gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda bu koruma idealini gerçekleştirmede farkındalık yaratmak neden önemli?
Ankette sorduğumuz sorulardan biri, kişilerin arkeoloji/kültürel miras ile bilgileri nereden aldıklarıydı. Cevaplarda %37 televizyon, %35 müzeler, %34 internet, %10 gazete ve dergiler çıktı. Kısacası medya arkeoloji/kültürel miras haberlerine ulaştığımız birinci kaynak. Biz, bu sonuçtan önce de toplumun düşüncelerinin oluşmasında medyanın öneminin farkındaydık ve bu nedenle SARAT’ın programlarından biri Arkeoloji Haberciliği Atölyeleri oldu. Türkiye’nin dört ayrı bölgesinde ve İstanbul’da medya mensupları ve arkeologları bir araya getirdiğimiz, daha doğru ve etik bir arkeoloji haberciliği yapmak için neler yapılabileceğini konuştuğumuz toplantılar yaptık. Tabii konuştuğumuz konular arasında tahribatlar, definecilik gibi konular da vardı. Arkeolojik varlıkların ederi konusundaki sansasyonel haberler kaçak kazıları, dinamitlerle eski eserlerin havaya uçurulmasını kısaca her türlü tahribatı körüklüyor. Takip edebildiğim kadarıyla Covid-19 günlerinin sessizliği ve insanların evlerine çekilmesi kaçak kazıcıların, talancıların hayatını kolaylaştırmış ve tahribat çok daha artmış. Bu söz ettiğim kişilerin yarattığı bireysel tahribat, ama zararı çok büyük.
Öte yandan gelişme, büyüme, alt yapı çalışmalarıyla bağlantılı olarak Türkiye’nin her köşesindeki doğal ve kültürel varlıklar her gün, her an geri dönülmez şekilde yok ediliyor ve arkeolojik kalıntıların soyu tükeniyor. Burada çok umutlu bir tablo çizmem mümkün değil. Artan nüfus, kentleşme, yapılaşma, barajlar, madenler, taş ocakları, tarım alanları orantısız ve geri dönülmez şekilde Türkiye’nin doğal ve kültürel varlıklarını yok ediyor. Türkiye hem coğrafyası, doğası ve iklimiyle, hem bununla bütünleşmiş tarihi geçmişi ile çok ayrıcalıklı bir ülke, esas farkımız bu ama bu miras sorumsuzca harcanıyor.
Kültürel mirasta koruma-kullanma dengesi dünyanın on yıllardır üzerinde düşündüğü, tartıştığı, farklı çözümler ürettiği bir konu. Ama Türkiye’ye baktığımızda biz bunu artık tartışamıyor ve konuşamıyoruz. Bazı hukuki süreçler, mahkeme kararları ile geçici engellemeler oluyor ama sonuçta kaybeden hep kültürel ve doğal miras oluyor. Halbuki esas yerine konamayacak zenginlik ve ayrıcalık bu kültürel ve doğal hazineler. Türkiye bu konuda dünyada en şanslı ülkelerden biri, uygarlık tarihinin önemli dönüm noktalarının yaşandığı, bunların arkeolojik izlerinin bulunduğu, doğal kaynaklarının, ikliminin çok çeşitli olduğu bir coğrafya. Bu zenginliğe ister kendimiz için ister tüm dünya için iyi bakmak, en azından yok etmemek gibi bir sorumluluğumuz var.
“Boğaziçi’ndeki yıllarım hayatımın en önemli ve zevkli dönemiydi”
Biraz da Boğaziçi’ndeki yıllarınızdan konuşalım. Tarih Bölümü’nde aldığınız eğitim kariyerinize ne tür katkılar sağladı? O yılları nasıl değerlendirirsiniz?
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden 1986’da şeref öğrencisi olarak mezun oldum. Hem okulda öğrendiklerim, hem arkadaşlıklar açışından hayatımın en önemli ve zevkli dönemiydi diyebilirim. Arkeolojiye ilgi duymaya birinci sınıfta Profesör Aslıhan Yener’den aldığım harika derslerle başladım. Sonra beni bir kazıya göndermesini istedim ve 1984’ün sıcak bir temmuz gününde şimdi Tarih Bölümü'nde profesör olan Çiğdem Kafescioğlu ile birlikte Şanlıurfa’da Chicago Üniversitesi’nin Kurbanhöyük kazısının yolunu tuttuk. Çok vakitsiz kaybettiğimiz sevgili sınıf arkadaşım, ileriki yılların Boğaziçi Tarih Bölümü hocalarından Yavuz Selim Karakışla, bu kazıdan önce bana kolonyal stil bir şapka hediye etmişti ve ‘arkiyolog şapkan’ geldi demişti.
Bunu diğer kazılar, yolculuklar izledi. Bölüm başkanımız Profesör Aptullah Kuran’dı. Onun derste anlattığı, slaytlarla gösterdiği her camiye, kiliseye, kaleye, türbeye gitmek istiyorduk. Son sınıfta bahar tatilinde okuldan dört arkadaş, Van’dan başlayıp Trabzon’da bitirdiğimiz bir doğu gezisine çıktık. Hopa’ya vardığımızda bunlar buraya ne yapmaya gelmişler diye polis bizden şüphelenmiş. Yemek yediğimiz balıkçıdan bizi alıp karakola götürdüler. Göz altına alınırsak Aptullah Bey’i ararız o bizi kurtarır diye düşündüğümüzü hatırlıyorum.
Bizlerin bu kazı, gezi hikayelerimizi dinleyen Profesör Faruk Birtek, ‘Young Victorians’ demişti, ne demek istediğini epey yıl sonra anladım. Profesör Zafer Toprak danışmanlığında Osmanlı’da Batılılaşmasının bir parçası olarak arkeoloji konulu bir bitirme tezi yazmıştım. Bu konu hala benimle, üstünde düşünüyorum, çalışıyorum. 1990 yılında Yale Üniversitesi’ne Yakın Doğu Arkeolojisi alanında doktora yapmaya gittiğimde Tarih bölümünde okuduklarımın kendi döneminin en iyi kaynakları olduğunu anladım. Braudel, ‘Annales Ekol’ o zamanki Tarih Bölümü’nde ilk öğretilenler arasındaydı. Kısacası hem düşünsel olarak hem bir arada olduğum arkadaşlarım ve hocalar bakımından, hem de okulun genel havasının aşıladığı kendine güven ve cesaret bakımından eşsiz bir ortamdı. Boğaziçi’nde okumamış olsaydım, mesleğim, yaptıklarım ama daha da önemlisi hayatta önemli bulduğum işler ve konular aynı olmayabilirdi diye düşünüyorum.
Güncel çalışma ve araştırmalarınız hakkında bilgi alabilir miyiz?
SARAT projesi ile başlarsam, projenin ilk fazı mart sonunda tamamlandı. Şimdilerde aklımızdaki yeni işler ve dersler için kaynak arama sürecindeyiz. Bu arada dijital ortamlarda toplantılar, söyleşiler, yazılar oluyor. Europa Nostra ile yaptığımız toplantılar ve tanıtım kampanyaları var. Ayrıca projede yaptığımız işlerden akademik makaleler de hazırlıyoruz. Roma merkezli ICCROM’un (International Center for the Study of the Preservation and Restoration of Cultural Property) hazırladığı bu alandaki tek kaynak kitap olan, “Kriz Zamanlarında Kültürel Miras için İlk Yardım”ı Türkçeye çevirdik. SARAT’ın web sitesinden ulaşmak ve indirmek mümkün.
SARAT projesinin programlarından biri eski eser koleksiyonerleri ile yaptığım sistematik görüşmelerdi. Bu görüşmelerde koleksiyonerlerin motivasyonları, geleceğe dönük planları, koleksiyonerlik sorunları, biz arkeologlar açısından sorunlu olan konular, tahribatlar, arkeolojik kontekstin önemi, uluslar arası kaçakçılık gibi bir çok konuyu uzun uzun konuştuk. Çok ilginç bulgular var, bu görüşmelere biraz daha devam etmek ve sonuçları yayımlamak istiyorum.
SARAT dışında, son on yılımın önemli bir bölümünü oluşturan Batman Gre Amer kazıları, geçen sonbahar tamamlandı. Gre Amer höyük şu anda su altında kalıyor. Her hafta biraz daha suya gömüldüğünü orada yaşayan ve bizimle çalışmış işçilerimizin yolladığı video ve fotoğraflardan takip ediyorum. Kazının kapsamlı bir yayınını yapmak en önemli sorumluluğumuz. Ayrıca, kazı hayatından yola çıkarak bölgeyi ve bir dönemi anlatmak istediğim, anı türü, daha kişisel bir kitap yazmak da var aklımda. Garzan nehri kıyısında, petrol kuyularının gölgesinde kazı yaparken çok şey gördüm, çok şey öğrendim.