Boğaziçili girişimci Hindistan cevizi kabuğunda domates yetiştiriyor

Perakende ve gıda sektörlerinde uzun yıllar üst düzey yöneticilik yapmış olan Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu Cengiz Genç (BÜ ’90), Çanakkale’de kurduğu Mavruz adlı akıllı tarım girişimiyle bu yıl Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından ödüle değer bulundu. Cengiz Genç, topraksız tarım alanında sıra dışı bir yöntem kullanarak domates yetiştiriyor; Dubai ve Hollanda gibi ülkelere ihraç ediyor. Toprak yerine Hindistan cevizi kabuklarını kullanarak domateste maksimum verim elde eden Genç, yeni nesil tarım uygulamalarıyla daha bilinçli bir tarım yapılabileceğini gösteriyor. Akıllı tarım uygulamalarında örnek bir başarı hikâyesine imza atan Cengiz Genç, bu sene BÜ’yülü Bir Gün’ün de konukları arasında...
Kenan Özcan

Akıllı Tarım alanında ne zamandan beri çalışıyorsunuz?

Cengiz Genç- Geçmişim gıda ve perakende ağırlıklı ancak açık tarımın önümüzdeki dönemde daha da artarak önem kazanacağını ve bizim gibi mürekkep yalamış, eğitimli kişilerin tarıma daha büyük katma değer yaratacağını gördüğüm için bu alanda ilerlemek istedim. 2010 yılı itibariyle tarıma yönelik bazı projelere başladım, önce Çanakkale’de Yenice ilçesinin meşhur kırmızı biberini yetiştirdim. 2011 yılında Hollanda’ya giderek Avrupa’nın en önemli tarım üniversitelerinden birinde modern seracılık üzerine eğitim aldım.

Hollanda’dan döndükten sonra seracılığa Çanakkale bölgesinde başlamaya karar verdim. Çanakkale Seramik ve Kale Grubu’nun sahibi Zeynep Bodur çok yakın arkadaşım, eşi Osman Bey de İzmir’den çocukluk arkadaşım. Onların atık baca gazını değerlendirmeye yönelik bir projeleri vardı. Atık baca gazı yüzde 90 civarında su buharından oluşan bir gaz. Bu projeyi onlarla gerçekleştirmeye karar verdik. 44 dönüm bir sera kurduk. Bu serada bir boru hattı üzerinden bacadan çıkan sıcak suyla ısınmayı sağlıyoruz. Böylece hem fabrikanın atık su sistemini yeniden kullanıma kazandırdık hem de kontrollü bir tarım arazisi oluşturduk. Arazimiz fabrikanın 5 km uzağında, 120 metre yukarısında tamamen taşlık bir bölgenin seracılığa uygun hale getirilmesiyle oluşturuldu. 2018 sonunda serayı kurduk ve domates yetiştirmeye başladık.

Yeni nesil bir tarım uygulaması: Hindistan cevizi kabuğundan domates yetiştirmek

Projenizi farklılaştıran bir başka unsur daha var, topraksız tarım yapıyorsunuz. Bunu biraz anlatır mısınız?

Toprağın aslında bitkiyi taşıması dışında bitkiye bir katkısı yok, asıl özelliği içindeki makro ve mikro elementleriyle bitkiyi beslemesi. Toprak yerine benzer bir malzemeyle bitkiyi taşıyabilirseniz toprağa ihtiyaç duymuyorsunuz. Biz de üretimi toprak yerine hindistan cevizi kabukları kullanarak yapıyoruz. 20 cmx1 m boyutlarındaki yastıkların içinde hindistan cevizi kabukları bulunuyor ve bitkinin kökleri suyla şişirilen kabuklar sayesinde tutunup gelişebiliyor. Bu yöntemin toprakla üretime göre daha iyi olduğunu bile söyleyebilirim, çünkü bu yöntemle 41 hafta boyunca ürün alabiliyoruz. Bu sayede 365 gün çalışan bir meyve sebze fabrikası gibi çalışıyoruz.

Peki, sağlık açısından nasıl böyle bir ürünü tüketmek?

Ürettiğimiz domatesler kokusuyla, tadıyla ve besleyici özellikleriyle tarladan aldığınız o eski kokulu güzel domateslerden hiç aşağıda değil. Hatta bizim ürettiğimiz domateslerin daha sağlıklı olduğunu söyleyebilirim, çünkü üretim esnasında kimyasal herhangi bir ilaç kullanılmıyor.

“Topraksız tarımda bitkiyi hastalıklardan korumak daha kolay”

Topraksız tarım yeni yeni duyduğumuz bir kavram, açık tarıma göre avantajları neler?

Bir bitkinin hasta olduğunu anlamak için köklerine bakmak gerekir ancak açık tarımda bitkinin köklerini görme şansınız yok. Ancak hastalık ilerlediğinde anlayabiliyorsunuz. Topraksız tarımda ise bitkinin köklerini görebildiğiniz için sağlıklı olup olmadığını izleme şansınız var. Seramızda biz hiçbir şekilde ilaç kullanmıyoruz, ilaçlar yerine arıları ve yararlı böcekleri kullanıyoruz ve ilaçların işlevini onlar görüyor. Açık tarımda domatesin verimi dönüm başı 3,5 ton, ancak biz aynı dönümde 45 ton verim alabiliyoruz, çünkü aslında tarımsal ayak izini azaltarak aynı miktar alandan daha çok verim almaya ihtiyacımız var. Tarımın çevreye ciddi bir negatif etkisi olduğunu düşündüğümüzde tarım alanlarını ormanlık ve yeşil araziye daha çok dönüştürmemiz gerekiyor. Kontrollü ve akıllı tarım bu noktada aynı araziden daha fazla verim almayı sağlıyor. Bununla birlikte kontrollü tarımda sistem 365 gün çalışıyor, açık tarımda ise sadece sezona bağlı yüklenmeler var. Bu nedenle kontrollü tarım uygulamalarıyla istihdama da katkı sağlamak mümkün, projemizin bu açıdan da örnek olduğunu düşünüyorum çünkü hem istihdama yarattığı katma değer hem de çevresel etki açısından yarattığı pozitif değer ve verimlilik farklı başlıklarda örnek oluşturuyor. Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından atık yönetimi dalında ödülüne de değer bulundu, zaten Türkiye’de bu yönde baca atığı kullanan başka bir proje bulunmuyor.

Bu noktada akla sanayi tesisleri yakınlarındaki arazilerde tarım yapmanın handikapları olabileceği geliyor. Bu tür arazilerde yetiştirilen ürünler sağlıklı mı, bu konuda tüketiciye nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Bu konulardaki haberlerden çok etkileniyoruz ama pırıl pırıl, oksijeni bol bir ortamda üretilen domateste bilinçsiz ilaç kullanılmışsa havadan alınan zehirden çok daha fazla zehir alırsınız. Bu açıdan Türkiye’de ciddi bir kontrol mekanizması yok. Bu alanda şunu gözlemledim ki Türkiye’de çiftçi yok, köylü var ve köylünün bakış açısını değiştirmesi çok zor oluyor. Zaten köylüye tarımsal eğitim büyük oranda ilaç firmaları tarafından veriliyor. Bu nedenle ilaç kullanımını azaltmak kolay olmuyor. Köylünün hangi şartlarda ne kullanacağını bilmesi de kolay değil, yani aslında temel sorunumuz tarım arazilerinin fabrikaların yakınında ya da uzağında kurulması meselesinden daha derin.

Tarım konusunda ülkemiz maalesef dünyanın çok gerisinde. Sadece AB ülkeleri değil, örneğin Latin Amerika’da iyi tarım çok gelişmiş bir durumda. Arjantin’deki bir kooperatif drone kullanarak çiftçileri bilinçlendiriyor ve alması gereken tedbirler hakkında uyarıyor. Bizim böyle bir politikamız yok, oysa Tarım Bakanlığı Türkiye’de en geniş ağa sahip bakanlıklarından biri. Neredeyse her ilçede bir tarım müdürlüğü bulmak mümkün ancak bilinçlendirme konusunda koordinasyon ve planlama gerekiyor.

“Boğaziçililer tarımda söz sahibi olmalı”

Pek çok Boğaziçi Üniversitesi mezunu gibi siz de global şirketlerdeki kariyer yolculuğundan sonra kendi girişiminizi hayata geçirdiniz. Boğaziçi size girişimcilik adına neler kazandırdı?

Boğaziçi Üniversitesi içinde soluduğunuz girişimcilik ruhu kesinlikle çok önemli ancak bu ruhun tek bir katmanı yok ve pek çok şartla birlikte gelişebiliyor. Ben İzmirliyim, 18 yaşında üniversiteye geldim. Yurtta kalmam sayesinde üniversiteyi daha iyi yaşayabildiğimi düşünüyorum. Çok değerli hocalarımızla bir ağabey-kardeş ilişkisi içinde yaşadık. Sosyal yaşamının zenginliği Boğaziçi Üniversitesi’nin girişimciliğe, farklı düşünmeye yol açan en önemli etmenlerinden biri oldu. Yurtlarda kardeşlerinizle birlikte yaşamak, kantinde birlikte film seyretmek, birlikte basketbol veya tenis oynamak… Böyle bir ortamda okumak ve yaşamak insanın vizyonunu çok başka bir noktaya çekiyor. Ben 1990 yılında mezun oldum ve iş hayatına bir Boğaziçili olarak atıldım. Kariyerime başlar başlamaz üniversiteme hizmet etme düşüncesiyle kolları sıvadım ve 1991’den bu yana BÜVAK, BÜMED, BÜTEK gibi kurumların içinde idari görevlerde, gönüllü çalışmalarda bulundum. Dolayısıyla benim için üniversiteden kopmak çok zor.

Tarım sektörüne yönelmek isteyen gençlere neler önerirsiniz?

Tarımın ve gıdanın dünyanın geleceğinde ne kadar kritik bir role sahip olduğunu yeni yeni fark ediyoruz ve bu açıdan dünyayı geriden takip ediyoruz. Bu nedenle bugün Boğaziçi Üniversitesi mezunları mutlaka tarımda söz sahibi olmalı, zaten tarım günümüzde eski usul değil akıl ve bilinçle yapılıyor. “Vertical farming” yani dikey çiftçilik gibi teknolojilerin kullanıldığı bir üretim sektöründe özellikle mühendislik bölümlerinden mezun olan Boğaziçililerin sektöre çok büyük katma değer katacağına inanıyorum. Bu alana ilgili olanlara şunu hatırlatmak isterim ki şans hazırlık yapan beyinlere güler, stratejik olarak hazır değilseniz şans önünüze gelse bile kaçırırsınız.

 

 

 

Galeri 1 Fotoğraf