Boğaziçililerden sosyal sorumluluğa ezber bozan yaklaşım

Sosyal sorumluluk kavramı şirketler için etik anlamda önemli bir başlık olarak karşımıza çıkıyor. Şirketler topluma yönelik sorumluluklarını gerçekten toplumsal fayda için mi sürdürüyor; yoksa bu tür projeleri uygulama amacı markanın tanıtımı ve pazarlamasına mı hizmet ediyor? Boğaziçi Üniversitesi’nin yeni mezunları Onurcan Yeşilkağıt (İşletme Bölümü 2018 mezunu) ve Fatih Koç (Elektrik Elektronik Mühendisliği 2018 mezunu), Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Operational Research Kulübü tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen BusinessPoint etkinliğinde bu sorudan hareketle düzenlenen münazara yarışmasında şirketlerin sosyal sorumluluk kavramına dair geliştirdikleri farklı yaklaşımla dikkat çektiler.

Yapısı itibariyle Türkiye’de ilk ve tek iş hayatı simülasyonu olarak gösterilen BusinessPoint’18’de, CV ve mülakat elemesiyle seçilen 13’ü Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi, toplam 60 kişinin katıldığı etkinlikte; yarışmacılar farklı aşamalarda pazarlama, finans, kriz çözümü ve ikna kabiliyetleri gibi gerçek iş hayatında sık sık karşılaşacakları alanları deneyimleme ve kendilerini test etme imkânı buldular.

Yarışma konseptinin yanı sıra katılımcıların ve şirket yetkilerinin networking yapmasını da amaçlayan BusinessPoint etkinliği kapsamında Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden 3. ve 4. sınıf öğrencileri ile  Unilever, Yapı Kredi, Eti, Henkel gibi sektörlerinde lider şirket yöneticileri bir araya geldi. Katılımcılar, problem analiz, sunum, çözüm ve takım uyumluluğu gibi iş hayatının  önemli unsurlarını deneyimleme imkânı buldular.

 Değerlendirmeler sonucunda Boğaziçili öğrenciler Onurcan Yeşilkağıt ve Fatih Koç yarışmada ilk beşe girerek toplam 7.500TL para ödülü ve tam burslu MBA kazanırken yine bir Boğaziçili olan Ege Güçlü Aşan ikinci takımda yer almayı başarıp toplam 2.500 TL para ödülü ve staj ödülü kazandı.

Zorlu elemelerden sonra katıldıkları münazara yarışmasında sosyal sorumluluk projelerinin aslında pazarlama aracı olarak kullanıldığını, şirketlerin öncelikli amacının kar etmek olduğunu savunan ve bu alandan çarpıcı örnekler vererek dereceye giren Boğaziçililer ile bu farklı yarışma deneyimini konuştuk.

 ‘’Zamanla yarıştık, şirket yöneticilerini beş dakika içinde bir fikre ikna etmeye çalıştık’’

Bilkent Üniversitesi'ndeki yarışmaya katılım hikayenizden başlayabiliriz. Nasıl katıldınız ve ne gibi süreçlerden geçtiniz yarışmada?

Fatih: Ben yarışmadan Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bir arkadaşımın aracılığıyla haberdar oldum. Bana bir başvuru sayfası linki attı. Ardından etkinlik sayfasına gittim. Sadece Türkiye'nin en iyi 6 üniversitesinden başvuru alındığını, 60 kişinin katıldığı bir etkinlik olduğunu gördüm. Bu yüzden başvurdum. Önce bir mülakat oldu. Mülakatta başarılı olan adaylarla da daha sonrasında etkinlik yapıldı. Totalde 600 kişi başvuru geldi. Sadece Koç, Sabancı, Bilkent, ODTÜ, İTÜ ve Boğaziçi'nden başvuru kabul edildi.

Onurcan: Yarışmayı İİBF Dekanımız Ayşegül Toker’in öğrencileri yolladığı mail sayesinde öğrendim. Yarışmanın konsepti gerçek bir işletmenin her gün karşılaşabileceği farklı departmanlar ve disiplinler arası sorunlara çözüm bulmak üzerine kurulu. Etkinlik dili İngilizce'ydi. Unilever pazarlama başlığında bir vaka (case) verdi, o vakayı oturup çalıştık. Ernst & Young bir danışmanlık ve finans vakası verdi, onu çalıştık. ETİ ise pazarlık zinciri (supply chain) üzerine bir vaka verdi, onu çalıştık. Bu üç vakadan sonra 60 kişiden 20 kişi geriye kaldı. Bu 20 kişiyi 10 kişiye düşürmek için bir "Asansör Konuşması" (Elevator Speech) düzenlendi. Pazarlama vakasında, tedarik zinciri vakasında ve finans vakasında çalıştığımız insanlarla rastgele bir kurguyla eşleştik. Dolayısıyla sıfırdan, etkinliğe katılmadan önce ben Fatih'le bir ekip oluşturmadım. Etkinliğin aslında zorlayıcı kısmı da buydu. Hiç tanımadığınız insanlarla çok kısa bir sürede ortak bir değer bir yaratmaya çalışıyorsunuz. Buradaki insanların background'ı farklı, okulları farklı, tecrübeleri farklı ve vakaları anlamlandırma şartları farklı. Bir ortak değer yaratma bilincinde ekip olarak çok kısa süreler içerisinde bir şey teslim etmeniz gerekiyor.

Fatih: Asansör Konuşması karşınızdaki üst düzey yöneticiyi birkaç dakikalık bir süre içerisinde fikrinizle ikna etmenize yönelik bir kavram. Çok kısa bir sürede karşınızdakini kendi fikrinize ikna etmeniz gerekiyor. Hepimize dörtlü gruplar halinde beş dakikalık bir süre verildi. Beş dakika içerisinde bir fikre dair bir yapı oluşturmamız ve sonrasında onu karşımızdakine üç dakika içerisinde anlatmamız beklendi. Bu aşama Şişecam'dan bir yönetici tarafından değerlendirildi. Bu aşamanın ardından da yarışmacı sayısı 20 kişiden 10 kişiye düştü. Sonrasında bu 10 kişi ile münazara aşamasına geçildi. Beşe beş ekipler rastgele olarak ayrıldı.

Onurcan: Final aşaması münazara olarak gerçekleşti. Aslında 600 kişinin ilkin 60, sonra 20 ve sonra 10 kişi olarak kalması sonucunda takdir edersiniz ki zorluk seviyesi de artıyor. Geriye kalan rakipler daha kaliteli ve zorlu oluyor. Son kalan 10 kişiden üçü Boğaziçiliydi. Son aşamada biz Fatih'le aynı gruptaydık. Biz iki Boğaziçili kendi takımımızdaydık. Karşı takımda ise Ege isimli bir Boğaziçili arkadaşımız daha vardı. Münazarada bize sorulan soru, "İşletmeler, gerçekten insan hayatına, topluma bir değer katmak; toplumdan aldığını topluma geri vermek isterler mi? Yoksa sosyal sorumluluk projeleri bir gösterişten (show off) mi ibarettir?" şeklindeydi. Bizim savunacağımız kısım da "Evet, bu bir gösteriştir. Biz bu çalışmaların samimiyetine inanmıyoruz. İşletmeler yalnızca kar amacı güder." şeklindeydi. Tabii bu argümanı da biz seçmedik, bu da rastgele olarak bize verildi.

Biz toplumsal sorumluluk projelerinin samimi olmadığını ve işletmelerin bunu kullandığını savunan taraftık. Karşı taraf ise "Hayır, gerçekten insanlardan alınan şeylerin topluma geri verilmesi gerekir" diyen taraftı.

Peki siz argümanınızı nasıl savundunuz? Nasıl bir yöntem izlediniz ve jüriyi nasıl ikna ettiniz?

Fatih: İlk olarak çarpıcı bir örnekle başlamak istedik. Çarpıcı örneği de Onurcan verdi. Onurcan, daha önceden dünyanın önde gelen otomotiv firmalarından birine bir vaka çalışmasına gitmişti. Firmanın müzesini gezerken ne kadar çevreci olduklarının, toplumsal sorunlara karşı ne kadar duyarlı olduklarının vurgulandığını görmüş. Ardından şirketin meşhur emisyon skandalı patlak vermiş. Biz de doğrudan bu olayı anlattık. "Şirketler topluma göründükleri gibi değildir. Amaçları topluma ve çevreye duyarlı olmak değil; asıl amaçları daima kar etmektir." dedik. Sosyal sorumluluk projelerinin bir pazarlama aracı olarak kullanıldığını anlattık.

Onurcan: Bunun öncesinde de, tabii ki Fatih ve diğer ekip arkadaşlarımla "Ne söyleyebiliriz? Karşı taraf ne söyleyebilir? Potansiyel tezleri nedir? Bunların anti-tezleri nedir?" diye düşündük. Bunları listeledik. Buradan gelecek eleştiri ve çürütmeleri nasıl savuştururuz ve nasıl karşı argümanlar üretebiliriz diye tartıştık. Beşimiz oturup bir kapalı alanda, 10 dakika gibi kısa bir süre içerisinde bunları düşündük. Fatih, Elektrik Elektronik mühendisi, ben ise işletmeciyim. Diğer insanlar arasında da başka okul ve bölümlerden insanlar vardı. Herkesin vizyonunu, perspektifini yansıtabildiği ve farklı açılardan aynı konuya bakabildiği bir çalışmaydı. Bu yüzden değerli de görüyorum. Bu arada karşı taraf da oldukça zorluydu. Biz 10 dakikalık kısa bir beyin fırtınası sırasında aldığımız kararları iyi bir şekilde yapılandırarak ve Fatih'in de belirttiği üzere biraz da iddialı bir giriş yaparak, gerçek hayattan örnekler vererek jüriyi etkilemeyi başardık.

O halde diğer argüman verilmiş olsaydı benzer bir yöntemle karşı fikri savunacaktınız?

Onurcan: Diğer konuyu savunsaydık nasıl savunurduk diye düşünmek aslında oldukça zorlayıcı. Ben şahsen işletmelerin bu denli vahşi olduğunu, vahşi bir kapitalizm yaşandığını düşünmüyorum. Böyle olmaması gerektiğine de inanıyorum. Böyle umut ediyorum. Öteki türlü, insanlık için hayatın çok zor olacağını düşünüyorum. İnsan olmanın verdiği değerlerde bir yabancılaşma hissederdik. Dolayısıyla ben savunduğum argümanı içsel olarak savunmadım. Münazaranın temelinde de bu yatıyor. İnanmadığınız şeyleri bile doğru argüman ve sistematikle iletebiliyorsunuz. Ancak ben bunun böyle olmadığı, işletmelerin ve büyük organizasyonların insan hayatına bir değer kattığı noktasındayım.

‘’Boğaziçi’nin özgürlükçü ortamı bize farklılıklarla birlikte yaşamayı öğretti’’

Vaka analizlerinden iş hayatındaki reel problemlere farklı alanlarda sorunlara çözümler ürettiğiniz bu yarışma size neler kattı?

Onurcan: Size verilen vakalar üzerinde düşünürken hiç tanımadığınız insanlarla pazarlama boyutunda bir şeyler üretmeye çalışıyorsunuz. Sonrasında oturup finansal anlamda, "bir şirket başka bir şirketi satın almalı mı" gibi bir soru ekseninde daha stratejik bir kararı yine tanımadığınız insanlarla almaya çalışıyorsunuz. Her ne kadar Boğaziçi'nde mozaik bir yapı olsa da, çok farklı kültür ve düşünce tarzlarından insanlarla bir arada olsak da zorlayıcıydı. Gerçekten de iş hayatına gelindiğinde, iş hayatını simüle ettiğinizde -zira bu 'business simulation' mottosuyla yola çıkmış bir etkinlikti-, bizim okulda aldığımız hem eğitim hem de okuldaki çok kültürlülükten faydalandığımızı gördüm. Boğaziçi’nde farklı insanlarla farklı şeyler yapabilme kültürünü ben ilk defa profesyonel anlamda bu etkinlikte tatbik ettim. Boğaziçi'ne gerçekten çok teşekkür etmek istiyorum. Bizi bunlara hazırlayan, tabii ki şüphesiz eğitim ile birlikte, Boğaziçi ekolüydü. Boğaziçi'nin bir ekolü, bir kültürü, bir liberal-özgürlükçü temeli var. Farklı insanları dinleyip farklı insanlarla bir şeyler yaratabilme kültürünü bu okulun bize verdiğini düşünüyorum. Çok da minnettarım.

Fatih: Ben de katılıyorum. Bu etkinlikte başarılı olmamı sağlayan en büyük şeylerden biri Boğaziçi'nin kattığı kültürdür. Daha önceden çok fazla böyle etkinliğe katıldım. Öncelikle hazırlıkta ve 1. sınıfta çeşitli Boğaziçi kulüplerinde görev aldım. Bu etkinliklerin nasıl yapıldığını, etkinlik organizasyonunun nasıl gerçekleştiğini, etkinliğe gelen şirketlerin nasıl düşündüğünü görme ve deneyimleme şansım oldu. Bu etkinlikte de bunları kullandım. Boğaziçi'nin özgürlükçü ortamına dair bir şeyler de söylemek isterim. Ben bitirme projemi İsviçre'den bir şirket ile yapıyordum. Ve etkinliğin mülakatı, bizim bitirme projemizin haftalık görüşme saatine denk geliyordu. Ona rağmen, sırf beni etkinlik mülakatına katmak için bana izin verildi. Biz haftalık görüşmemizi bir gün sonraya aldık. Ben bunun her okulda böyle anlayışla karşılandığını düşünmüyorum. Bence bu tamamıyla Boğaziçi kültüründen kaynaklı bir durum. Kesinlikle ben de Boğaziçi'ne bize bu fırsatı verdiği için teşekkür etmek istiyorum.

‘’Şimdi Boğaziçi’nden aldıklarımızı okulumuza geri vermek zamanı’’

Onurcan: Artık yuvadan uçuyoruz. Bunun iç burkan bir tarafı da var. Boğaziçi benim için bir okul değil bir yuva gibiydi. Ben 4-5 sene bu kampüste yaşadım. Boğaziçi'nin manzarasına karşı uyudum, orada uyandım. Benim için bir aile, bir ev gibi. Şimdi mezun oluyoruz. Yarın öbür gün çok daha güzel işler yapmayı amaçlıyoruz. Hepimizin idealleri, hedefleri var. Bu noktada tıpkı şirketlerin toplumdan aldığını topluma yansıtması gibi, ben de okuldan aldığımı gerek maddi gerekse manevi olarak okuluma yansıtmak istiyorum. Çok daha güzel nesillerin de geleceğini umuyorum. Gerek okulumuzun, gerek ülkenin böyle nesillere ihtiyacı var. O yüzden taşın altına elimizi sokmak, sorumluluk alarak Boğaziçi'nden aldığımızı Boğaziçi'ne ve sonraki nesillere geri vermek gerekiyor.

Boğaziçi'nden sonra hikayenizin devamı nasıl olacak, gelecek planlarınız neler?

Fatih: Ben mezun olurken ilk başta bir kafa karışıklığı yaşadım. İleride ne yapacağıma dair kafam karışıktı. Bu da aslında Boğaziçi kültüründen gelen bir şey. Sadece elektrik elektronik mühendisi olarak mezun oluyorsunuz; ama bunun dışında birçok alanda iş yapma fırsatına sahip oluyorsunuz. Çünkü mezun olmadan önce birçok farklı sektörü görüyorsunuz. Farklı etkinliklerle hangi işlerde başarılı olabileceğinizi görüyorsunuz ve tartabiliyorsunuz. Ben de mezun olunca bir banka bünyesinde ödeme sistemlerinde iş analisti olarak devam edeceğim kariyerime. Bu alanda da tecrübe kazanarak ileride kendi şirketimi kurmak istiyorum.

Onurcan: Mezuniyet öncesinde Google'da analitik danışman stajyeri olarak görev aldım. Stajımdan sonra Vodafone'da Strateji ve Pazarlama Departmanı'nda çalışmaya başlayacağım.

 

Söyleşi: Özgür Duygu Durgun / Kurumsal İletişim Ofisi