“Butiğimle beraber bütün hayatımı baştan kurdum; yaşamak istediğimiz hayatları yaşamak bizim elimizde”

Çeviribilim bölümü 2010 mezunlarımızdan Çiğdem Tura, Ocak ayından bu yana İzmir Alsancak’ta “Mia Luce” adını verdiği butik ile ilgileniyor. Kurumsal kariyerini ani bir kararla geride bırakarak annesiyle girişimciliğe adım atan Tura, 8 ayda atölyesini hızla büyütmenin yanı sıra Ege İş Kadınları Derneği ve Dokuz Eylül Rotary Kulübü’nün düzenlediği “Yılın En İyi İş Fikri” yarışmasından birincilikle ayrıldı. KOSGEB’in desteği için son adımı geçerek kadın girişimci desteğini almak üzere olan Çiğdem Tura ile kurumsal kariyeri, butik macerası ve Boğaziçili olmak üzerine söyleştik.

Amaç müşterileri evde hissettirmek ve özgürlük sağlamak

Kurumsal hayatın stresinden ve koşturmacasından uzaklaşmak için 28. yaş gününde kendine doğum günü hediyesi olarak işinden istifa edip, her şeyini bırakıp, “kariyer” kavramına veda ederek doğup büyüdüğü İzmir’e dönen Çiğdem Tura’nın girişimcilik macerası KOSGEB kurslarına katılmasıyla başlıyor. İzmir’in Alsancak semtinde hazır giyim ürünlerinin satılabileceği, müşterilerin bu ürünlerden esinlenerek benzerlerini diktirebilecekleri veya hayallerindeki ürünleri yaratabilecekleri özel dikim butiği açmayı hedefleyen Tura, kumaşçıları ve atölyeleri dolaşarak üretim adımlarını öğrenmiş.

Tura, butiğin ilk zamanlarının çok zor geçmesine rağmen talep edilen herhangi bir gelinlik, gece kıyafeti ya da gündelik giyim kıyafetlerini birebir dikebilen, kalıp çıkarmaya dahi ihtiyaç duymadan pratikten ortaya çıkaran annesinin yeteneğine ve kendi iletişim becerilerine güvenerek ilerlediğini not ediyor. Tura şu günlerde atölyesine dikişçi arıyor ve müşterilerin olmadığı saatlerde mağazasında freelance çeviri yapmaya devam ediyor.

Kendinizi tanıtır mısınız?

Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü 2010 mezunuyum. Diplomamı aldıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’yle bağlarım değil kopmak, giderek güçlendi. Çünkü hayatta attığım adımlarda, verdiğim tüm kararlarda; “Boğaziçi’nin bana kattıkları sayesinde bunu yapabiliyorum!” diyorum.
Tercümanlıktan sağlık turizmine, PR’dan pazarlamaya, girişimcilikten tasarımcılığa bir çok alanda çalıştım.

Mezuniyetinizden sonra ne yaptınız?

İlk önce Dünya Göz Hastanesi Uluslararası İlişkiler Departmanı’nda, sağlık turizmi alanında, ardından Zarakol Ajans’ta PR alanında, sonrasında ise Avon Kozmetik’te pazarlama departmanında çalıştım. Öğrenciyken ATV Dış Haberler ve TRT Turizm ve Belgesel Kanalı Dış İlişkiler’de staj yapmış ve yine öğrenciyken işe girdiğim İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın düzenlediği İstanbul Film Festivali için beş yıl boyunca altyazı çevirmenliği yapmıştım. Çevirmenlik yapmaya sonrasında her zaman freelance olarak farklı şirketlerde devam ettim. Mezuniyetim sonrasında Yale Üniversitesi’nden ‘Roma Mimarisi’ ve Bocconi Üniversitesi’nden ‘Lüks Moda Markalarının Yönetimi’ derslerini online olarak tamamladım.

Kurumsal hayatı bırakma kararını nasıl verdiniz?

Hayal ettiğim gibi bir işe, eve ve hayata sahip oldum. Sonra bir gün, hepsini bırakmaya, hepsini silmeye karar verdim. İzmirliyim, İstanbul’da yaşadığım 11 yıl boyunca, içimdeki İzmir aşkı hep devam etti. İstanbul’da nereye olduğunu bilmeden hep koşuşturduğumuzu, sürekli iş odaklı yaşadığımızı, iş hayatının bize verdiği “statülerle” var olduğumuzu ve kendimizi dinleyemeden inanılmaz bir tempoda (ve trafik kuyruklarında!) yaşadığımızı fark ettim. Yaşamamızı gerektiğini düşündüğümüz hayatları değil, yaşamak istediğimiz hayatları yaşamak bizim elimizde. Zaten sürekli İzmir’e kaçıp kaçıp gidiyorum, “neden daha sakin, yavaş yavaş yürüdüğüm, her gün sakin sakin günbatımı izleyebileceğim, dalga sesine daha yakın, küçük ama huzurlu bir hayata kavuşmak için emekli olmayı bekleyeyim ki?”, “Hayatı bu kadar ciddiye almaktansa, neden isteklerimi daha ciddiye almayayım?” diye düşündüm. Yepyeni kapıları açmak için her şeyi sıfırlamam gerektiğini fark ettim..

“Sokaklarda insanlarla konuşarak öğrenecek çok şey var”

Kurumsal hayata vedanız ardından kendi girişiminiz olan butiğiniz “Mia Luce” nasıl hayata geçti?


Annem 36 yıldır terzilik yapıyor, bu onun baba mesleği. O kadar yetenekli, o kadar özverili çalışıyor ki, yıllardır “Anne, işini büyütmelisin, terzihaneni bir markaya dönüştürmelisin” diye ısrar ediyordum. Nesil farkı; benim neslim ve kadar gözü karaysa, onun nesli de o kadar ihtiyatlı. İzmir’e döndükten ve hayat hızımı sıfırladıktan sonra, güçlerimizi birleştirmemiz gerektiğini düşündüm. Onun yüceltilmesi gereken bir sanatı ve el becerisi, benimse kurumsal hayatta edindiğim deneyimlerle ilerlemek en mantıklısıydı. Annemi bir sanat eseri en güzel çerçevede, müzenin en özel köşesinde durduğu şekilde parlatmak benim için ayrıca bir kadın dayanışması fırsatıydı.

İlk iş olarak kadın girişimcilere destek veren KOSGEB’in kurslarına katıldım. Atölyeleri, kumaşçıları dolaşıp üretim adımlarını öğrendim, kendimi gerçek hayatın içerisinde “tekstil master’ı” yapıyormuş gibi hissettim. Sokaklarda, insanlarla konuşarak öğrenilecek o kadar çok şey var ki! Aklımızdaki iş fikri; İzmir’in gözde alışveriş muhiti Alsancak’ta hem hazır giyim ürünlerinin satın alınabileceği, hem müşterilerin var olan hazır giyim ürünlerinden esinlenip benzerlerini diktirebilecekleri, hem de sıfırdan hayallerindeki modeli bize aktarıp özel dikim yaptırabilecekleri bir butik yönündeydi. Hazır giyim olarak ürettiklerimizi 5’er adet olarak hazırlamayı, az sayıda, sürekli yenilenen bir koleksiyon oluşturmayı hedefledik. Müşteriye inanılmaz bir özgürlük tanımak, hayal ettikleri her kıyafete sahip olmalarını ve her geldiklerinde farklı ürünler görmelerini sağlamak istedik. Yola çıktık, mağazamızı tuttuk, içini tasarladım ve tadilat yaptırdım. Butiğimiz “mia Luce” hayalimizdeki gibi oldu. Ocak ayında açılışımızı yaptık. Kuruluş süreci, önümde böyle bir girişimde bulunan bir yakınım olmadığı için inanılmaz zordu. Ama insan işin içine girince bir şekilde öğreniyor her şeyi.

“Pazarlama ve reklam bütçemiz sıfırdı; ama benim iletişim becerim, annemin ise sanatı vardı”

Bu süreçte ne gibi engellerle karşılaştınız?

O kış çok zor geçti. Çok az müşterimiz vardı. Hazır giyim kısmı için planladığımız şekilde atölyelerde küçük adetlerde üretim yaptırdık. Açılışa yakın ürünler geldiğinde hepsinin hatalı beden dikildiğini gördük ve tüm bütçemiz çöpe gitti. Elbette bu, kira giderlerimiz dahil her şeyi etkiledi. Girişimcilik başlı başına zor, hesapta olmayan tersliklerle daha da zor. Ancak bir işe çaba göstererek başladığınızda karşılığını alıyorsunuz. İlk mutluluğumuz Ege İş Kadınları Derneği ve Dokuz Eylül Rotary Kulübü’nün düzenlediği “Yılın En İyi İş Fikri” yarışmasında birincilik ödülü kazanmamla oldu. Kazandığımız ödülle en zor aylarımızdan birinde kiramızı karşılayabildik.

Önceden oldukça tempolu bir iş hayatım olduğu için, mağazada tek başına müşteri beklemek zor oluyordu. Annem eski atölyesindeki müşterileri kaybetmemek için orada devam ediyor, ben ise yeni butiğin başında duruyordum. “Acaba hep böyle oturacak mıyım?”, “Herkes ne kadar az müşteri olduğunun farkında mı?” gibi sorular kafamı meşgul ediyordu. Oturup beklemek dışında bir şey yapmam gerektiğini fark ettim. Bu noktada, yine İzmir’e taşındıktan sonra kazandığım, Singapur Havayolları, Turna.com ve Gezievreni.com’un düzenlediği gezi yazısı yarışmasında Zanzibar seyahatim ile ilgili yazarak kazandığım gezi yazısı birincilik ödülü bana ışık tuttu. “İyi yazabiliyorsam, kelimelerimi de iyi kullanmalıyım” diye düşündüm. Pazarlama ve reklam bütçemiz sıfırdı. Ama benim sözlerim, iletişim becerim, annemin ise elleri ve sanatı vardı elimizde.

Nasıl değişiklikler yaptınız?

Mağazaya girip çıkan müşterilerin “dikimleri annem yapıyor” dediğimde etkilendiklerini gördüm, annemin deneyimini öne çıkarmaya başladım. Hem özel dikimin daha çok dikkat çektiğini gördükten sonra, hem de hatalı dikilen üretimler sonucunda dışarıdan üretim yaptırmayı bıraktık. Müşterilerin ihtiyaçlarını dinledim, onların dilinden anlamaya çalıştım ve böylece müşteriye güven verdim. Bahar aylarında mezuniyetlerin yaklaşmasını fırsat olarak gördüm. El ilanları bastırdım, sabahları mağazayı açmadan lise ve ortaokulları sınıf sınıf dolaşıp ilan dağıttım. Mağaza evim, müşteriler misafirim oldu. Özel dikim yaptırmak isteyen müşteriler, kumaşlarını kendilerinin alacağını duyunca, çoğunlukla uğraşmak istemediklerini söylüyorlardı. Ben de istedikleri bütçe aralıklarını bu yönde seçebileceklerini söyledim ve müşterilere diledikleri özgürlükleri tanıdım.

Doğal davrandım, kurumsal değil. Kıyafet deneyen müşterilere “Çok canım çekti sizden görünce, ben de 1-2 bir şey deneyeceğim” de dedim, “İyi ki geldiniz, bugün İzmir çok sıcak, sokaklarda kimse yok, çok sıkılmıştım, müşteri gelse de muhabbet etsem diye bekliyordum” da dedim… Çevredeki mağazaları dolaşıp “Benim de mağazam var, siz de bana gelsenize!” demeye başladım. Müşteri yönlendiren mağazalara her seferinde bizzat gidip teşekkür ettim. Bir noktada sabah 08:00 gece 01:00 arasında çalışan annemi görüp kötü hissettikçe girdiğim psikolojiden sıyrıldım. Boncuk işlenecekse, malzeme alınacaksa, ölçü alınacaksa, “anne ben de yapabilirim” demeye başladım.

Nasıl bir model diktirmek istediğini düşünen müşterilere öneriler vermeye, elimde olan kumaş rulolarından müşterilerin üzerine dolayıp model geliştirmeye başladıkça yavaş yavaş her şey değişti. İçimden hiç keşfetmemiş olduğum bir yaratıcılık çıktı! Artık müşteriler ve annem tavsiyelerimi duymak istiyordu. “Siz tasarım mı okudunuz?”, “Buranın stilisti sizmişsiniz, sizi önerdiler” cümlelerini sürekli duyar oldum. Bana göstermek için iki çift ayakkabı alıp, “Ayakkabımı siz seçin, beğenmediğinizi geri vereyim” diyen mi ararsınız, akşamları takı resimleri yollayıp, “Sizce hangisini kullanmalıyım annenizin diktiği elbiseyle” mesajları mı….

Teşekkür mesajları, “kıyafetim tam hayalimdeki gibi oldu” ve “sizi ve annenizi çok sevdik, çok güvendik” mesajları giderek artmaya başladı. Vermiş olduğumuz tüm samimiyet, bize geri dönmeye başladı. Kanada, İsviçre ve Almanya’dan dahi müşterilere dikim yaptık! İstanbul’a veda ederken bir yazı yazıp sosyal medyada paylaşmıştım. “X şirketinde çalışan, X title’ı olan etiketleriyle yaşamak istemiyorum, İzmir’deki yeni hayatımda, hayatıma giren insanlar beni tanıdıkça bana kendileri sıfatlar versinler istiyorum” yazmıştım. Ben farkında olmadan, “tasarımcı” olarak anılmaya başladım.

Boğaziçili olmak size bu yolda nasıl bir avantaj sağladı?

Boğaziçi Üniversitesi bana inanılmaz bir özgürlük ve özgüven sağladı. Mütercim tercümanlık bölümünde yalnızca çeviri odaklı dersler almadım. İlgimi çeken her dersi seçmeli olarak alabildim. Pazarlama dersi, metin yazarlığı dersi, reklamcılık dersleri, sosyoloji, ekonomi… Aldığım derslerin yelpazesi o kadar genişti ki, her alan konusunda fikir edinerek mezun oldum ve iş hayatında karşıma çıkan her konuda bilgim vardı. İnsan ilişkileri konusunda Boğaziçi’nin bana katkıları sanıyorum ki saymakla bitmez. Boğaziçi’nde birbirinden çok farklı karakterde insanla benzerlik/farklılık aramadan bir arada olmayı, iyi anlaşabilmeyi öğrendim. Bu yalnızca bahsettiğim şekilde iş hayatında değil, özel hayatımda da beni çok iyi bir noktaya taşıdı. Boğaziçi’nin bana sunduğu imkan ve donanımlarla farklı farklı iş alanlara korkmadan dalabildim, yapabileceğime her zaman inandım. Yavaş, küçük, huzurlu bir hayat yaşıyorum, kendime inanılmaz vakit ayırabiliyorum.


Söyleşi: Süveyda Ece Çil / Kurumsal İletişim Ofisi