“Çocuklar için Felsefe” yöntemiyle çocuklar eleştirel düşünme becerisi kazanıyor

Türkiye’de göreceli olarak yeni bir yöntem olan ve çocuklara felsefe yaptırarak onlara eleştirel düşünme becerisi kazandıran “Çocuklar için Felsefe” (P4C) yöntemini, bu metodun hem uygulayıcısı olan hem de eğitmen eğitimlerini veren Dr. Özge Özdemir ile konuştuk. Boğaziçi Üniversitesi Felsefe bölümünden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünde yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayan Dr. Özdemir, Montclair Üniversitesi’nde yöntemin yaratıcısı olan Matthew Lipman’ın kurduğu enstitüde “Çocuklar için Felsefe” eğitimini aldıktan sonra bu yöntemin Türkiye’de de yaygınlaşması için atölyeler ve eğitmen eğitimleri veriyor. Lipman’ın yöntemi temelde çocuklara tartışma beceresi kazandırmak ve onları eleştirel düşünceye yönlendirmeyi hedefliyor. Bunu yaparken de onları sıkmadan düşündürüyor.

Çocukların felsefeye ilgisi, yöntemin çocuklar üzerindeki etkisi, felsefenin farklı gruplara uygulanabilirliği ve yöntemin geleceği hakkında Dr. Özge Özdemir ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?

Boğaziçi Üniversitesi’nde Felsefe okudum. 99 mezunuyum. Sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde doktora yaptım. Akademisyendim, ama şimdi akademisyenlik biraz daha ikinci planda. Bir tarafım halen akademisyen, bir tarafım sosyal girişimci. “Çocuklar İçin Felsefe”den bahsedecek olursak; üç sene önce Amerika’ya gidip bunun eğitimini aldım Türkiye’de yapılabilir mi diye işe koyuldum. Türkiye’de daha önce 90’larda bazı çalışmalar yapılmış ama yaygınlaşmamış. Benim sorum ise, ‘’Ben böyle bir değer yaratabilir miyim?’’ oldu. Böyle başladı serüven. Fikir kafamda canlandıktan sonra mezun olduğum üniversitenin kapısını çaldım. 2015 yılında Boğaziçi Üniversitesi’yle yeni ilişkimiz başladı diyebilirim, artık öğrenci olarak değil bir mezun olarak. İlk olarak BEPAM’a (Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Politikaları Araştırma Merkezi) geldim. “Çocuklar için Felsefe yöntemini Türkiye’de yaygınlaştırmak istiyorum, bunun için ne yapabilirim?’’ dedim. Onlarla iki proje yazdık. Arkasından üniversitede bir Kuluçka Merkezi olduğunu öğrendim ve onların projemi beğenmesi üzerine oraya yerleştim. Daha sonrasında BÜMED’de (Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği) çocuklar için atölyeler açtım. Hala uygun zaman bulunca bu atölyeleri yapmaya devam ediyoruz. Sonrasında bu yöntemin yaygınlaşması için okullarla görüştüm. Okullarda zaman yönetimi sorunu oluyor çünkü bu uzun bir eğitim ve bu kadar zaman ayıramayabiliyorlar. Dışarda eğitim açılsa gibi taleplerle karşılaştım. Tüm bunlardan sonra BÜYEM’e (Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi) gitmeye karar verdim. Böylelikle ilk eğitmen eğitimini geçen sene BÜYEM’de açmış olduk. Beklediğimizden yüksek bir taleple karşılaştık. Esasen 96 saatlik uzun bir eğitim. Haftada altı saat süren bir eğitim olduğu için dört aylık bir zamana yayılıyor. Her lisans mezununa açık bir eğitim, bu yüzden sadece felsefecilere veya öğretmenlere yönelik değil, ilgilenen herkese yönelik. Programı tasarlarken de hem kendi birikimimden hem de dünyada yapılan işlerden yararlandım.

Çocuklarla felsefe alanına sizi çeken ne oldu?

Akademisyen olmak dünya ile ilişki kurmak anlamında beni çok tatmin etmedi galiba. Bu biraz bölümümle de ilgili. Felsefe ile ilgili uygulamalı bir alan olabilir mi diye düşünüyordum. Bir iş geliştirirken en çok birikiminiz olan yerden hareket etmeniz gerektiğine inanıyorum. Ben de felsefede iyiydim ve buna nasıl bir uygulamalı alan bulabilirim sorusu vardı kafamda. Araştırdığımda Çocuklar İçin Felsefe alanıyla tanıştım, çok ilgimi çekti. Bunun üzerine Montclair Üniversitesi’nde Lipman’ın kurucusu olduğu enstitüde eğitim almaya karar verdim. Sonrası aslında tamamen inanmakla ilgili. Bunun Türkiye’de olacağına inanmak gerekiyordu. Engellere aldırmayıp devam etme inancı. Türkiye’de akademiyle sahayı birleştirecek projelere ihtiyaç var. Bu da onlardan biri oldu. İki alanı birleştirecek anlaşılır bir dil ve iyi bir çalışma ile köprü görevi görecek insanlara ihtiyaç var.

Peki çocukların felsefeyle alakaları nasıl oluyor? Pratikte nasıl işliyor bu yöntem?

Bu yöntem aslında 70’lerden itibaren oluşmaya başlamış bir yöntem. Matthew Lipman’ın geliştirdiği yöntemin en temel mantığı da şu: Üniversitedeki öğrencileriyle akılyürütme ve tartışma pratiğinin yürümediğini görüyor ve bunu daha erken yaşta geliştirmek gerektiğini düşünüyor. Onun üzerine bu yöntemi geliştirmeye başlıyor. Felsefe öğretmek değil, felsefe yapmanın düşünme becerilerini, iyi tartışma yapmayı, iyi diyalog kurmayı geliştiren kısımları nasıl erken yaşta öğretilebilir sorusu üzerine çalışıyor. Bu yöntem esasında her yaş grubuyla yapılabilir. Ama en temel hedef erken yaşta başlaması yönünde. Lipman bunun 10 yaş civarı olduğunu söylüyor fakat yeni teoriler anasınıfından itibaren bu yöntemin kullanılabileceği yönünde. Uygulamada bir hikaye oluyor. Hikaye çevresinde oluşturulan sorular var. Tartışmayı yürüten bir kolaylaştırıcı oluyor, bir öğretmen yerine. Başlangıçta basit gibi görünüyor fakat eğitmen eğitimine gelenler o kadar da basit olmadığını görüyorlar. Eğitmen eğitiminde kolaylaştırıcılığı öğretiyorum aslında. İki temel işi var kolaylaştırıcının. Başta demokratik sınıf ortamını sağlamak ve sürdürmek. Çocuklara güvenli bir iletişim alanı yaratmak gerekiyor, onların çekinmeden, sıkılmadan kendilerini ifade edebilmeleri için. İkincisi de tartışmalar sırasında çocukları eleştirel düşünmeye yönlendirmek. Bu hususta örneğin bir argüman varsa, neden böyle olduğunu, karşısında başka argümanlar kurmanın mümkün olup olmadığını çocuklara düşündürmek önemli. Hipotezini sorgulamak, çıkarsama yapmak, ayrımlar yapmak, örnekler yaratmak için kolaylaştırıcının çocukları bu konuda biraz itmesi gerekiyor. Çünkü eleştirel düşünme öğretilecek değil yapa yapa geliştirilecek bir şey. Ben bu yöntemi beceri kazandırma adına çok değerli buluyorum. Bilgi kazandırmak bir yana, esas mesele beceri kazandırmak. Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bir çağdayız. Asıl mesele o bilgiyle ne yapacağımızı ve o bilgiyi nasıl kullanacağımızı bilmek.

“Çocuklar için Felsefe”nin okullara uygulanabilirliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Okullardaki felsefe eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Eğitimde yeni modeller, yeni yöntemler geliştiriliyor. Devlet okullarında değil belki ama özel okullarda adaptasyonlar daha hızlı oluyor. Yöntem dediğimiz şey de öyle kolay gelişmiyor. Oluşturulması, içerik hazırlanması, etkisinin ölçümlenmesi gibi aşamalara ihtiyaç var. O yüzden rüştünü ispatlamış yeni yöntemleri kararlılıkla, sürdürülebilir bir şekilde ülkemize adapte edecek entelektüellere, eğitimcilere ihtiyaç var.

Çocuklar için Felsefe dedik. Peki bunu başka alanlara uygulayabilir miyiz? Mesela kadınlar için felsefe, çalışanlar için felsefe gibi alanlar yaratılabilir mi?

Aslında dünyada buna benzer çalışmalar var. Akademik felsefede uzmanlaşma arttıkça, felsefe gündelik hayatın dilinden ve sorunlarından uzaklaşıyor, böyle olunca gündelik hayatta yüzeyselleşme artıyor. İkisinin arasını bulan alternatifler bu bahsettiğiniz şey aslında. Herkes felsefe yapabilir. Daha demokratik bir tavır. Bir sorun alanı belirleyip bunun üzerine felsefi bir tartışma yaratabiliriz. Eğitmen eğitimlerinde yetişkinlerle çalışıyorum sonuçta ve felsefenin bu kadar haz verici olabileceğini düşünmemiştim hiç. İnsanların kafasında birçok yargı var ve günün sonunda bu yargıları sorgulamak onlara iyi geliyor. Bunu görmek ve zihnin o performansa alışması yorucu ama canlandırıcı bir şey.

Son olarak, bu projenin geleceği ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Elimizde bir yöntem var sonuçta, Çocuklar İçin Felsefe, hatta her yaş grubunda uygulandığını düşünürseniz Topluluklar İçin Felsefe. Pek çok derste ya da sorun alanında uygulayabileceğimiz bir yöntem. Öğretmen eğitimleri ve içerik üretimiyle yaygınlaşması için çok çalışmaya devam etmek gerekiyor. Düşünme eğitimi, değerler eğitimi gibi dersler var müfredatta. Hem içeriği hem nasıl uygulanacağı her zaman tartışma konusu. Değerler eğitimi önemli bir konu. Burada bilgiden çok beceri kazandırmak ön planda olmalı diye düşünüyorum ve Çocuklar İçin Felsefe bunun için harika bir yöntem. Kararlı bir şekilde, olumsuzluklara kulak asmadan, çalışmaya devam diyorum.

 

Haber: Serdar Yetkin – Fotoğraf: Sinan Cem Deveci / Kurumsal İletişim Ofisi