‘’İnsanlığı bir süper kahraman kurtarmayacak’’

Boğaziçi Üniversitesi’nde mikroelektronik mühendisliği alanında yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayan ve halen TÜBİTAK’ta çalışmalarını sürdüren Giray Kömürcü ‘’Nasıl Bir Gelecek?’’ adlı yeni kitabında dünyayı ve insanlığı kurtaracak bir süper kahramanın gelmeyeceğini; onu sadece bizim kurtarabileceğimizi vurguluyor.
Görsel: https://commons.wikimedia.org/

 

İklim değişikliği, çevre sorunları, göç, savaşlar, eşitsizlik, açlık ve salgın hastalıklar... Yaşlı dünyamızın görüp görebileceği tüm krizler neredeyse son 10 yılda yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. İnsanlık bu krizler çağını aşabilecek ve daha temiz, daha adil, doğaya daha saygılı bir dünya için çalışabilecek mi? Dönüşüm şart diyorsak bugünden başlayarak daha az tüketimle, gıdadan enerjiye daha minimalist bir yaşam tercihiyle daha yaşanabilir bir dünya için adım atmanın vakti gelmedi mi?

 

Boğaziçi Üniversitesi’nde mikroelektronik mühendisliği alanında yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayan ve halen TÜBİTAK’ta çalışmalarını sürdüren Giray Kömürcü ‘’Nasıl Bir Gelecek?’’ adlı yeni kitabında dünyayı ve insanlığı kurtaracak bir süper kahramanın gelmeyeceğini; onu sadece bizim kurtarabileceğimizi anlatıyor.

 

Peki, nasıl? Bir şey satın almadan önce iki kez düşünerek, tek kullanımlık plastik ürünleri kullanmayarak, ambalajlı ürün satın almayarak, reklamların kölesi olmayarak, sağlıklı ve yerel beslenerek, sağlığımızı ve dünyamızı tehdit eden mekanizmalarla ilgili daha fazla bilgi sahibi olarak ve daha pek çok konuda ezberlerimizi, alışkanlıklarımızı değiştirerek...

 

Giray Kömürcü ile kitabı üzerine konuştuk.

 

Öncelikle sizi tanıyalım...

 

Giray Kömürcü- 2005 yılında mezun olduğum Sabancı Üniversitesi’nden sonra eğitimimi farklı bir kültürde sürdürmeyi tercih ettim ve alanının en iyilerinden Boğaziçi Üniversitesi’nde Yüksek Lisans (2008) ve Doktora (2014) yaptım. Bu süreçte bilgi güvenliği alanında kullanılan elektronik yapılarla ilgilendim. Yine 2005 yılından beri TÜBİTAK'ta süren görevimde de kimlik kartlarından kredi kartlarına ve sim kartlara kadar geniş bir kullanım alanı bulunan akıllı kartların tasarım ve testleri başta olmak üzere çeşitli konularda çalışmalarımı sürdürüyorum. 

 

‘Nasıl Bir Gelecek?’ sorusu bu çağa tanıklık eden bizler açısından önem taşıyan bir soru. Bu sorunun peşine düşmeye nasıl karar verdiniz ve bu kitap nasıl oluştu?

 

Okumak çok uzun yıllardır hayatımın vazgeçilmez bir parçası, en önemli ihtiyaçlarımdan biri. Bu okumalar sırasında hemen her konuda ilgimi çeken eserlere zaman ayırmaya özen gösterdim. Bir süre sonra ekonomi ilgi alanlarım arasında bir adım öne çıktı. Bir yandan da üniversite yıllarından beri sürdürdüğüm dağcılık, kampçılık gibi doğa sporlarının da etkisiyle çevreyi önemseyen, eşya tüketmektense deneyimlere önem veren bir yapım vardır. Yaptığım okumaların neticesinde yavaş yavaş kafamda ekonomik sistemimize eleştirel bir bakış oluşturmaya başladım. Hem dünyanın, hem de insanlar başta tüm canlıların iyiliğine hizmet edecek bir sistemin neye benzeyeceği sorusunu biraz olsun yanıtlamaya çalışmak giderek çözüm hakkında somut görüşlerimin oluşmasının önünü açtı. Bir noktada tüm bunların artık yazıya dökülüp kalıcı hale getirilmesinin önemli olduğunu hissettim ve kitap yazma fikri netleşti. Karar verdikten sonra yaklaşık 6 aylık bir hazırlık ve 1 yıllık bir yazım süreci sonunda çalışmamı tamamladım. 

 

Mevcut ekonomik düzen küresel anlamda çözümden çok artık sorun üreten bir sisteme dönüşürken kitapta minimalist ve bilinçli yaşam, az tüketim gibi çözüm önerileri dikkat çekiyor. Peki,bireysel olarak atacağımız adımlar toplumu dönüştürmeye yetecek mi?

 

Bunu aslında henüz bilmiyoruz. Bireylerin hangi oranda ve hızda şu andaki bakış açılarını değiştirecekleriyle yakından alakalı aslında bu sorunun cevabı. Ama bildiğimiz bir şey var ki dünyamız bu derece bir tüketimi çok uzun yıllar daha kaldıracak durumda değil. Bundan sonra da şimdiye kadar olduğu gibi davranmaya devam edersek belki bizim belki de çocuklarımızın / torunlarımızın hayatları tehlikeye girecek. Dolayısı ile bir noktada toplum hiç istemese bile davranışlarını değiştirmeye mecbur kalacak. Tabii bu değişimin zorunluluk üzerine gerçekleşmesi bilinçli bir şekilde gerçekleşmesinden çok daha sancılı ve sarsıcı olacak. Oysa toplumu oluşturan bireylerin kendiliğinden yaşam tarzlarını doğayla daha uyumlu bir yönde değiştirmesi dönüşümün de en az hasarla başarılmasının anahtarı olacaktır.

 

Dünya Coronavirus salgınıyla sarsılıyor. Kitlesel ölümler yaşanıyor,  sınırlar kapatılıyor... Sizce bu salgınla mücadeleden topyekün başarıyla çıkabilirsek daha iyi bir gelecek inşa etmek adına ülkeler, hükümetler ve bireyler olarak ne gibi kararlar ve adımlar atmak gerekecek?

 

Evet, insanlık olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Umuyoruz ki bu süreçten de başarıyla çıkacağız. Bundan sonrası için de bu dönemde edindiğimiz tecrübeler hayati önem taşıyor olacak. Neredeyse tüm toplumların istemeden de olsa hayatlarını kısıtlamayı başardıkları bir dönemdeyiz. Evden çıkmadan yapamam diyenler evde oturuyor. Seyahat etmeden yapamayanlar mecburen ara veriyor. Tüketim ikinci plana düştü. Yani istek ve hırslarımıza ket vurmayı öğreniyoruz, istersek başarabileceğimizi görüyoruz. İnsanlık bugün düne göre biraz daha birbirine yakın, kavgalar arka planda, birlik içinde mücadele gündemde. Tam da açlık, yoksulluk, işsizlik gibi insani; iklim krizi ve çevre kirliliği gibi çevresel sorunlarla etkili mücadelenin gerektirdiği gibi.

Bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsak hükümetlerin günü kurtaran değil, bilinçli politikalar uygulamalarını temin etmek zorundayız. Devletlerin dünyaya her anlamda zarar veren düşmanlıklarını bir tarafa bırakıp bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir gezegen bırakmayı hedeflemeleri bir diğer ilke olmalıdır. Bireyler olarak bize düşen ilk görev yöneticilerimizi popülist politikalar uygulamak yerine rasyonel adımlar atmaya teşvik etmektir. İkinci ve belki de daha önemlisi ise kapitalizmin bize sunduğu sınırsız tüketim ütopyasının aslında tam bir kaos senaryosu olduğunun farkına varıp tüketim alışkanlıklarımızı ihtiyaçlarımızı karşılamak temelinde değiştirmemizdir. Şu anda dünyaya hakim olan yaşam tarzının değişmesinin şart olduğunun farkına varmamız ise yaşadığımız felaketlerin belki de tek olumlu yansıması olarak değerlendirilebilir.  Bu vesileyle ‘Nasıl Bir Gelecek?'i okuma ve kapak yazısı yazma nezaketini gösteren sayın Mahfi Eğilmez'e  de çok teşekkür ederim.