Japon mutfağını dünyaya tanıtan Boğaziçili, Asya’nın en başarılı girişimcileri arasında

Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri mezunu Serkan Toso (BÜ'14), Japonya’da kurduğu Byfood Japan şirketiyle bu sene Forbes dergisinin Asya’daki 30 Yaş Altı Başarılı Girişimciler listesine giren tek Türk oldu. Toso, Tokyo'daki sıra dışı girişimcilik serüvenini Boğaziçi'nden Haberler'e anlattı.

Serkan Toso, Japonya’da kurduğu Byfood Japan şirketiyle bu sene Forbes dergisinin Asya’daki 30 Yaş altı Başarılı Girişimciler listesine giren tek Türk oldu. Aralarında K-Pop yıldızlarından oyunculara 300 etkili kişinin aday gösterildiği listede Sosyal Etki kategorisinde Toso ve iş ortağı Kaoru Joho öne çıktı. Joho ile birlikte, 2018’de Tokyo’daki restoranlar için bir rezervasyon platformu kuran Serkan Toso, Japon mutfağının tanıtımı için projeler geliştiriyor. Aynı zamanda dünyanın farklı ülkelerinden çocuklar için gıda bağışlarıyla mutluluğu yaymaya çalışıyor ve önemli bir sosyal girişimcilik örneğine imza atıyor. Halen Tokyo’da yaşayan Serkan Toso ile sıra dışı girişimcilik serüvenini ve Japonya’yı konuştuk.

Serkan Bey öncelikle sizi tanımak adına öğrenim hayatınızdan ve kurucu ortağı olduğunuz byFood’a kadar gelen dönemde iş tecrübelerinizden kısaca bahsedelim mi?

Bursalıyım. Liseyi meslek lisesinde okudum. Türkiye’deki sistemde meslek lisesinden Boğaziçi’ni kazanmak çok zordu ancak lisede hocalarım beni çok destekledi. Üniversite sınavına girmeden önce iki defa Boğaziçi’ni ziyaret etmiş ve çok etkilenmiştim ve bu okulu kazanmayı ilk hedefim haline getirmiştim. Boğaziçi’nde ikinci sınıfta okurken IBM’de, üçüncü sınıftayken Turkcell’de çalışmaya başladım. Part time çalıştıktan sonra da mezuniyetimin ardından Turkcell’de full time çalışmaya başladım.

Çalışırken bir yandan da dijital kanallar ve dijital pazarlama üzerine kendimi geliştirmek istiyordum.  TEV’in burslarına başvurdum. Japonya’daki International University of Japan’dan burs kazandım ama daha sonra anlaşıldı ki bu burs sadece uçak biletimi karşılıyordu. Oradaki masraflarım ve okul ücretimi karşılayacak durumda değildim. Ancak o sırada çok güzel bir rastlantı oldu. TEV’in bursiyerlerini kamuoyuna tanıttığı toplantıda Ömer Koç ile tanıştım. Kendisine bu durumu anlatınca hemen ilgilendi ve eğitim masraflarımı karşıladı. Bu sayede Japonya’ya gitme şansına sahip oldum. Japonya’da bölümümü birincilikle bitirdim ve orada kalıp çalışmaya başladım.

Yaşamak ve çalışmak için neden Japonya’yı tercih ettiniz?

Mezun olduktan sonra Tokyo’da çalışmam için bazı şirketlerden teklif aldım. Başlangıçta burada kalmak gibi bir niyetim yoktu ama kültürünü ve insanlarını sevdim ve kalmaya karar verdim.

Fakat Japonlarla çalışmak çok kolay olmadı. Ne kadar yeni fikirlerle gelirseniz gelin önce bir dirençle karşılaşıyorsunuz. Çalıştığım şirketlerde bu direnci bizzat yaşadım. Yeniliklere uyum sağlama konusunda tutucu olduklarını gördüm. Ancak bu deneyim bir yandan da Japonya’da kalmamı sağladı. Asıl amacım kendi işimi kurup topluma faydalı olacak işler yapmaktı.

Türkiye’deyken One Young World (Young Davos diye de bilinir) etkinliğine aktif olarak katılıyordum. Güney Afrika’da yapılan zirvede Türkiye’den ilk 10 öğrenci arasına girdim. Bu etkinlik ufkumu çok geliştirdi. Boğaziçi’ndeyken de Avrupa Birliği Gençlik Değişim Projeleri’nin düzenlediği Euromedist (Euro Mediterranean Youth Assocation) organizasyonunda başkan yardımcılığı yapıyordum. Avrupa’nın farklı ülkelerinden gençler olarak eşitsizlik, genç işsizliği gibi sosyal konuları tartışıyorduk. Dolayısıyla sosyal meselelere dair hep bir ilgim vardı. Japonya’da da bu alanda kendi işimi geliştirmeye karar verdim ve 1,5 sene sonunda ilk işimden istifa ettim.

İlk etapta Wordpress’te küçük çaplı Tokyo by Food adlı bir site kurdum. Yemek turları yapan kişilerle konuştum ve siteye üye olmalarını sağladım. Her rezervasyon aldığımda Kamboçya’daki çocuklar için 10 öğün bağışlamaya başladım. Japonya’da yaşayan yabancıları tanıtan bir portal sayesinde de şimdiki iş ortağımla tanıştım. Onun da Japonlara yönelik restoran rezervasyonu yapan bir sitesi vardı. Birlikte çalışmaya karar verdik.

Japonya’da kendi şirketinizi açmak için 50 bin dolarınız olması gerekiyor. Bu aşamada da 30 yıldır Japonya’da yaşaya ve Japoncadan Türkçe’ye çeviriler de yapan bir Boğaziçi mezunu olan Vaner Alper sayesinde bu engeli de aştım. Bu karşılaşma önümü açan çok önemli bir adım oldu.

Şu anda Japonya’da olsam da web sitemizin altyapısı ve yazılım-donanım işlerini Türkiye’den yine Boğaziçi mezunu arkadaşlarımın kurduğu şirketlerle yapıyoruz. Yani Boğaziçi mezunları olarak birbirimize destek olmaya devam ediyoruz.

Japonlar teknolojiye karşı çok tutucu

Aslında Japonya’dan önce, Amerika’ya gitmeyi çok istiyordum ama maddi olarak benim için zordu. Asya ise biraz daha gizemli bir yerdi. Türklerin Japonya’da iyi karşılandığını duyuyordum. Üstelik dijital sektörün çok gelişmiş olduğu söyleniyordu ama Japonya’da yaşamaya başlayınca durumun çok da öyle olmadığını gördüm. Kesinlikle beklediğim gibi değildi ve açıkçası çok şaşırdım.

Hangi açıdan şaşırdınız?

Japonya’da olmayı seviyorum ama teknolojik olarak çok gelişmiş olduklarını söyleyemem. Düşünebiliyor musunuz burada hala herkes faks kullanıyor! Her şey manuel. Kısa süre önce vergi ödemelerimin bir dökümünü vermek zorundaydım. Bu belgeleri alabilmem için Japonya’da yaşadığım her şehre gidip tek tek belge almam gerekti. Bu inanılmaz yorucu bir şey Aslında kurmuş oldukları bir sistem var ve manuel olarak işliyor, onlar da bu sistemi çok fazla bozmak istemiyor.

Oldukça ilginç, peki e-ticaret gibi bir sektörde çalıştığınız için bu sizin için zorlayıcı olmuyor mu?

Biz teknolojiyi yaratıyoruz ama sonuçta teknolojiyi kullanacak olanlar insanlar. Onlar da çok fazla otomasyon istemiyor. Kısacası içinde olunca daha iyi görüyorsunuz, dışarıdan sanıldığı gibi değil.

Bize biraz byFood’u anlatır mısınız?

Biz aslında sadece yemek satmıyoruz. Misyonumuz yemek yoluyla mutluluğu yaymak. Bu yüzden bu projeye ‘’Food for Happiness’’ diyoruz. Her rezervasyon aldığımızda Malavi’deki bir STK kanalıyla Malavi’de 10 kişinin yemeğini karşılıyoruz. Bu işi yapmamızın aslı nedeni çocukların beslenmesine destek olmak, maddi durumları elvermeyen bireylere katkı sağlamak. Hindistan’dan Güney Afrika’ya çok farklı ülkelerdeki STK’larla bu çerçevede çok sayıda işbirliği gerçekleştirdik.

Şimdi de Japon şirketleri ile çalışıyoruz. Bu şirketlerden aldığımız parayı STK’lara aktarıyoruz. Pandemi döneminde hiç gelirimiz olmasa bile birlikte çalıştığımız şirketlerden gelen maddi destekle bağış yapmaya devam ettik ve şu ana dek toplam 300 bin öğün bağışladık.

Peki, Japon mutfağını bu kadar özel yapan şey ne?

Japon mutfağı dünyada çok popüler ve çok rağbet edilen bir mutfak. Turistlerin yüzde 70’i Japonya’ya yemek yemek için geliyor. O nedenle bu çok büyük bir fırsat oldu benim için çünkü bu alanda hizmet veren web tabanlı bir platform yoktu. Ayrıca dünyadaki en çok Michelin restoranı olan ülke Japonya, Tokyo ise en çok Michelin restoranına sahip şehir.

Fakat pandemi herhalde orada da pek çok şeyi değiştirdi, sizin işleriniz nasıl etkilendi?

Pandemi döneminde satış olarak sıfıra düştük. Japonya sınırlarını zaten kapattı. Artık business vize bile verilmiyor. Bu yüzden şu anda herhangi bir satışımız yok. Bu sene Olimpiyatlar yapılacak ama seyircisisiz olacağı için sene sonuna dek herhangi bir değişiklik olmasını beklemiyoruz. Dolayısıyla şu anda çoğunlukla restoranlara danışmanlık konusuna odaklandık. İçerik ve video prodüksiyonu yapıyoruz, yemek tasarımı için öneriler geliştiriyoruz. Yemek videoları çekiyor ve Youtube kanalımızda yayınlıyoruz. Ayrıca burada Tarım, Balıkçılık, Ormancılık Bakanlığı ile çalışıyoruz. Bakanlık, Japon mutfağını dünyaya tanıtmayı amaçlıyor ve bir yarışma yapıyor. Yemekle ilgili bir projeniz varsa başvurabiliyorsunuz. Hükümet turizm sektöründe çalışan sivil toplum kuruluşlarına önemli bir destek veriyor. Biz de bu sektördeki STK’larla işbirliği halinde çalışıyoruz.

Japonya’da saat 20.00’de restoranlar kapanıyor şu anda ancak normal kapanış saatine göre oluşan fark için devlet restoran sahibine ödeme yapıyor. Aynı şekilde uzaktan çalışanlara da bilgisayar desteği gibi destekler veriliyor.

Sivil toplum deneyimi öğretici oldu

Son olarak, sizin gibi sosyal girişimcilik alanında ilerlemek isteyen girişimci adaylarına ne gibi önerileriniz olur?

Öncelikle bir STK içinde çalışmak çok güzel bir başlangıç olabilir. STK’lar genellikle bağışa bağlı sistemlerle çalışıyorlar o nedenle maalesef çok sürdürülebilir olamıyorlar. Oysa dünyanın daha fazla sosyal girişimciliğe ihtiyacı var. Bu kuruluşlar daha çok kazanabilsin ki sürdürülebilir olsun ve daha çok kişiye ulaşabilsinler.

Bu açıdan kendi kişisel hikâyemde Euromedist ve One Young World gibi etkinliklerde karşılaştığım örnekler çok eğitici ve yol gösterici oldu. Yapacağım işlerin sosyal yönü olması için kendimi geliştirmeye odaklandım. İşe başlamak çok önemli. İlk aksiyonu aldıktan sonra çok ilginç bir şekilde devamı geliyor. Ben de küçük bir Wordpress sitesiyle işe başladım ve devamı geldi. Bu işe başladığımda çok büyük bir birikimim yoktu. Sadece 4 bin dolarım vardı ve bir süre sonra o birikim de bitti. Bu yüzden işe başlarken en az bir yıl boyunca kendinizi garantiye alacak bir maddi dayanak olmalı. Bu bakımdan benim hikâyemde biraz deli cesareti de var diyebilirim!

 

Serkan Toso'nun girişimi hakkında daha fazla bilgi için: https://www.byfood.com/