“Kampüslerimizde Köpeklerle Birlikte Yaşamak”

Boğaziçi Üniversitesi Barınma Merkezi ve DogGO iş birliğiyle “Kampüslerimizde Köpeklerle Birlikte Yaşam” söyleşisi gerçekleştirildi. Köpek Eğitmeni ve Davranış Uzmanı Mustafa Karakoca’nın katıldığı söyleşide Boğaziçi kampüslerinde ve yakın çevrede yaşayan köpekler ile daha uyumlu şekilde bir yaşam ortamı paylaşabilmek adına yapılması gerekenler tartışıldı.

 

Söyleşinin açılış konuşmasını gerçekleştiren Boğaziçi Üniversitesi Barınma Merkezi koordinatörü Defne Arsoy, sokak hayvanları gerçeğiyle yaşayan bir ülke olduğumuzu, Boğaziçi Üniversitesi’nin, gittikçe şehirleşen İstanbul’da dikkat çeken yeşil alanlara sahip olmasından dolayı önemli bir kedi ve köpek popülasyonuna ev sahipliği yaptığına dikkat çekti. Arsoy, Boğaziçi Üniversitesi Barınma Merkezi’nde 70’e yakın köpeğin yaşadığından ve bu köpeklerin beslenme barınma ihtiyaçlarının karşılanma yollarından bahsederek Köpek Eğitmeni ve Davranış Uzmanı Mustafa Karakoca’yı takdim etti.

Türkiye’de köpeklerle ilgili birtakım önyargıların olduğuna ve köpeklerin yüksek oranda hırlayan, saldırgan, kokan, kirli canlılar olarak görüldüğüne değinerek konuşmasına başlayan Mustafa Karakoca, köpek sayısının ülkemizde yaklaşık olarak 1 milyon, İstanbul’da ise 150 bin civarında olduğunu açıkladı.  

Bu önyargıların aşımı konusunda köpeklerle empati yapmanın gerekliliğine değinen Mustafa Karakoca, köpeklerin belli kurallarla sınırlanması gereken canlılar olarak görülmemesinin ve ihtiyaçlarının iyi tespit edilmesinin önemini vurguladı.

Sokak hayvanları ile ilgili her ülkede belli çözümler üretilmeye çalışıldığını hatırlatan Karakoca, tarih boyunca köpeklerin bir mevkiden alınıp başka bir mekâna aktarılarak toplu şekilde yok edilmeye çalışıldığının ancak bunun asla bir çözüm sunamadığını belirtti. Sahipsiz köpekler ile ilgili sorunların çözümü için Karakoca konuşmasına şu şekilde devam etti: “Sokak köpeklerinin kontrol altında tutulabilmesi için ciddi bir kısırlaştırma planlaması gerekli. Buna ek olarak köpeklerin hem egzersiz hem sosyalleşme ihtiyaçlarının giderildiği alanlar olan barınakların, STK’ların destekleriyle veya vergilerimiz aracılığıyla sayılarının arttırılması yoluna gidilmelidir.”

Sonrasında köpeklerle empati için onları nasıl iyi tanıyabileceğimizi katılımcılara aktaran Karakoca; köpeklerin barınma, beslenme, sosyalleşme ve egzersiz yapma gibi temel ihtiyaçları olduğundan bahsetti ve Türkiye’de sokak köpekleriyle ilgili şu ifadeleri kullandı: “Sokak köpekleri hayatları boyunca düzenli olarak benzer insan tepkileriyle karşılaşmadıkları için aslında insanların onlara nasıl davranacakları konusunda hep tedirginler. Hepsinin vücudunda ciddi deformasyon söz konusu. Neredeyse hepsi ciddi travma yaşamış canlılar. Bunların, tabii ki öngörülemeyen davranışları üzerinde etkisi mevcut.”

Bu bağlamda Karakoca, köpeklerin belli duruş ve davranışlarının göz önünde bulundurulmasıyla insanlara karşı öngörülemeyen tutumlarının nasıl değerlendirilebileceğini açıklayarak konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Örneğin, korkak olan bir köpek, kuyruğunu içeri alıp kulaklarını yapıştırır. Yani kendini küçültür. Korkak köpeklerin üzerlerine gitmemek gerekir çünkü canı pahasına kendini savunma eğiliminde olacaktır. İkinci tip ise “emin olmayan” köpekler. Dilleri hafif çıkmış; kulakları dik, hafif öndedir. Önceden belirttiğim gibi Türkiye’de köpeklerin pek çoğunun bu ikinci grubu oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca üç saniyenin üzerinde size dik dik bakan bir köpekle karşılaşırsanız onun da bölgesine doğru hareket etmemek faydalı olacaktır. Varlığınız onu alarm duruma getirmiştir. Eğer bir köpek kafasını çevirip sırtını size dönerse, suratını sürekli yalamaya başlarsa, aralıksız esnemeye veya silkelenmeye başlarsa stres altında olduğunu size anlatmaya çalışıyordur. İlla bu köpeklerin yanlarından geçmeniz gerekiyorsa geniş açılar çizerek yürümelisiniz.”

Bir köpeğin kendisini her tehlikede gördüğü an ısırmaya eğilimli olarak değerlendirilmemesini gerektiğini dile getiren Karakoca, köpeklerin öncelikli olarak dişlerini göstererek tehlikeyi uzaklaştırma yoluna gideceğini, ısırmayı fazla kalori harcayacaklarından ve ısırmanın kendilerinin de yaralanmasına sebebiyet verebileceğinden ötürü ilk aşamada tercih etmediklerini hatırlatarak: “Eğer bir köpek havlayarak size doğru geliyorsa, tehditkâr görünecek hareketlerden kaçınmalısınız. Tekme atmaya çalışmayın çünkü köpeklerin kafatasındaki kemik oranı çok fazladır. Canını çok acıtamayacağınızdan dolayı daha da sinirlendirebilirsiniz. Ani hareketlerde de bulunmamalısınız. Bir anda elinizi kaldırmayın veya çığlık atarak zıplamayın. Sakinleşmek için nefes almayı unutmayın, ellerinizi göğsünüzün üzerine doğru yaklaştırıp köpeğe doğru 30 derecelik bir açıyla dönün ve kendinizi küçültün. Arkanızı köpeğe tamamen dönmeyin. Eğer köpek hamle yapmaya devam ediyorsa çantanızı, montunuzu veya başka bir eşyanızı hamle yaptığı yere doğru hafifçe tutun. O tuttuğunuz eşyayı ısırması daha faydalı olacaktır. Hem sizin ısırma anındaki şokunuzu azaltır hem de uzaklaşma fırsatı verebilir” şeklinde konuştu.

Son olarak köpeklerin nasıl “gel” mesajı vereceklerini anlatan Karakoca: “Sevmek istediğiniz bir köpek varsa elinizi ona doğru yaklaştırın. Onun elinizi koklayarak kendisini sevdirip sevdirmeyeceğine karar vermesine izin verin. Aynı zamanda yüz ifadesini gözlemlemeyi unutmayın. Eğer çenesinin rahatladığını dilinin hafifçe dışarı çıktığını görüyorsanız sizinle etkileşim kurmaya hazır demektir. Bu durumda ona yanımızda olan bir ödül maması ikram edebilir, sesinizi incelterek sevgi sözcükleri söyleyebilirsiniz. Bir köpek eğer etkileşim kurmayı bırakıp sizden uzaklaşırsa asla peşinden gidip onu zorla sevmeye çalışmayın” ifadelerini kullanarak konuşmasını tamamladı.

 

Haber: Yılmaz Yeniler