Ödüllü Nuh Tepesi’nin Boğaziçili yönetmeni Cenk Ertürk: ‘Boğaziçi’nde yaratıcı bir boşlukta hissediyorum’

Nuh Tepesi, geçen mayısta ABD’nin önde gelen film festivallerinden Tribeca’dan iki ödülle döndü. Vizyonda ikinci haftasına giren filmin yönetmeni Boğaziçi mezunu Cenk Ertürk. Ekonomi doktorası hayalleri kurarken, ünlü sinemacı Derviş Zaim’in seçmeli sinema dersini alarak, yönetmen olmaya karar veren Ertürk, ilham kaynağının Boğaziçi kampüsü olduğunu söylüyor. Boğaziçi’ni zaman zaman ‘ofis olarak’ kullanan genç yönetmen, “Kendimi deniz kenarı hariç, yaratıcı bir boşlukta hissettiğim tek yer Boğaziçi’nin Güney Meydanı. Basamaklara, çimlere oturup, projeler hakkında düşünüyoruz. Bu kampüs bana ilham veriyor” diyor.
Kenan Özcan

Kenan Özcan

Nuh Tepesi, ünlü ABD’li yönetmen Robert De Niro’nun kurucuları arasında yer aldığı Tribeca Film Festivali’nden ‘En İyi Senaryo’ ve ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülleriyle döndü. Yerli ve yabancı sinema eleştirmenlerinin beğenisini toplayan film, vizyonda ikinci haftasını doldururken, yönetmen Cenk Ertürk (35) ile buluştuk. 2009 Ekonomi Bölümü mezunu Ertürk’ün kariyeri, ekonomi doktorası hayalleri kurarken, yine bir Boğaziçili olan ünlü yönetmen Derviş Zaim’in seçmeli sinema dersiyle değişiyor. Setlerde asistanlık yaparak biriktirdiği parayla New York Üniversitesi’nde giden Ertürk, burada ünlü ABD’li sinemacı Darren Aronofsky gibi birçok isimden ders alıyor. Çektiği ödüllü kısa filmlerin ardından ilk uzun metrajlı filmi Nuh Tepesi’nde Haluk Bilginer ve Ali Atay gibi usta oyuncularla çalışan genç yönetmen Boğaziçi aşığı. Cenk Ertürk ile ‘ikinci bir ilham ofisi olarak kullandığı’ Boğaziçi Üniversitesi’nde buluştuk. Filmini, kariyerini ve Boğaziçi Üniversitesi’ni konuştuk.

‘SEN YÖNETMEN OLABİLİRSİN’
Ekonomi doktorası hayalinden sinemaya geçiş nasıl oldu?

Ortalamayı yükseltip doktora yapmayı düşündüğüm dönemlerde, Derviş Zaim ile tanışınca, bundan vazgeçtim. Derviş hoca o sıralar film çekiyordu. Beni reji asistanı olarak sete çağırdı. Dolayısıyla ilk defa film setiyle temas kurmuş oldum. Bu, Boğaziçi’nde ekonomi doktorası yapmak isteyen beni, sinemaya taşıdı. Dersten unutamadığım bir anım var. Derviş Zaim, derste bir gün hayalimizin ne olduğunu sormuştu. Herkes ‘yönetmen’ derken sadece ben ‘Yazmak istiyorum, yönetmenlik umurumda değil’ cevabını vermiştim. O sıralar bir şeyler yazıyordum. Ama ‘göstermek’ kısmıyla yeni yeni uğraşmaya başlamıştım. Derviş hoca, dersten sonra yanıma gelerek ‘Diğerleri yönetmen olabilir mi bilmiyorum ama aralarında buna en yakın sen olabilirsin’ demişti. Tutkumu takip etmemi de söyledi. İlk dönem yazdığı senaryoları, ikinci dönem filme çektiriyordu. Burada çektiğim kısa filmi sonra festivallere yolladık. Oldukça beğeni topladı, küçük ödüller de kazandık.

‘ABD’DE EĞİTİM İÇİN SETLERDE PARA BİRİKTİRDİM’
Sinema eğitimi için neden New York?

Boğaziçili olmanın faydasını hep gördüm. Çünkü iş yapış şeklimiz başkalarının hoşuna gidiyor. Derviş hoca'nın yanı sıra başka setlere de çağrıldım. Böylelikle ABD’de sinema eğitimi için para biriktirebildim. Bir yandan okul devam ederken, setlerde olmak zordu. 2012’de New York Üniversitesi sinema alanında yüksek lisans eğitimine başladım. Derviş Zaim’in dersinden sonra sinema konusunda hayatımda ikinci kırılmayı da burada yaşadım. Spike Lee, Martin Scorsese ve Coen Kardeşler gibi birçok yönetmen bu okuldan mezun.

ARANOFSKY ŞAKA YAPTIĞIMI SANDI’
Nuh Tepesi’nin senaryosu da bu dönemde mi yazılmaya başladı?

Şu anki adıyla Nuh Tepesi olan filmimizi, Nuh Ağacı ismiyle 2013’te bir senaryo dersi için yazdım. Normalde bir kısa film senaryosuydu. Ancak hocalarım bunun uzun metraja yatkın olduğunu söyledi. İkinci sınıfta, Nuh Tepesi’nin bir denemesi de olabilecek, ‘Uzun Bir Gün’ kısa filmimi çektim. Ünlü yönetmen Darren Aronofsky, okulda ders vermeye başlamıştı. 12 kişiyi seçmek için bizden niyet mektubu istedi. Derse kabul aldım. O dönem Aronofsky de Russell Crowe’un baş rolünde oynadığı ‘Nuh’ filmini yönetmişti. Derse başladığımız ilk hafta hangi filmlerle uğraştığımızı sordu. Nuh Ağacı adında bir filme uğraştığımı söyleyince, şaka yaptığımı sandı. Derste filmimizin en dramatik sahnelerini gerçek oyuncularla sınıfın önünde oynuyorduk. Aynı zamanda senaryomuzu geliştiriyorduk. Nuh Tepesi’ndeki iki dramatik sahneyi de sınıfta oynadık. Darren, sahneleri nasıl yönettiğimizi yorumluyordu. Benim çok iyi yönettiğimi söylediğini hatırlıyorum. Daha sonra birçok kez senaryoma olan beğenisini de ifade etti. Darren, o dönemde filmi hemen çekmemi önerdiğinde, duygusal olarak hazır olmadığımı söylemiştim. Bana bir referans mektubu yazdı. Bu da Nuh Tepesi hazırlıklarında işimi kolaylaştırdı.

‘HALUK BİLGİNER’E E-MAİL ATTIM’
Haluk Bilginer ve Ali Atay filmi nasıl kabul etti?

Haluk Bilginer’e profesyonel değil, amatör bir yolla yaklaştım. Ona e-mail yazdığımda Aronofsky’nin mektubunu da ekledim. Bu, beni biraz daha ciddiye almasını sağladı sanırım. Ancak Haluk Bilginer bana bir, bir buçuk ay dönmedi. Mailime cevap verdiğinde Kadıköy’de oyununa davet etti. Oyunu izledikten sonra Oyun Atölyesi’nin güzel kafesinde buluştuk. Beni gördüğünde ayakta güzel bir senaryo yazdığımı söyledi. Ardından arkadaşlarının olduğu masaya geldiğimizde ‘Sizi tanıştırayım bu Cenk kardeşim, Nuh Ağacı –daha sonra adını Haluk Bilginer ile değiştirdik- adında bir senaryo yazdı. Çok sevdim. Bunu birlikte çekeceğiz, ben oynuyorum bu filmde’ dedi. Arkadaşlarıyla konuşacağız sanırken, orada bana da ilk defa anons etmiş oldu. Heyecanlandım tabii. Masaya oturduğumuzda Haluk Bilginer senaryoyla alakalı, yaklaşık 4 saat inanılmaz etkileyici sorular sordu. Ardından takvim ayarlandı. 2017’nin ekim ve kasım aylarında çekimi yaptık. Ali Atay’ın da önce telefon numarasını buldum. Gece mesaj attım. O da senaryoyu istedi. Ardından çok beğendiğini söyleyerek hemen döndü. Ali Atay ile hemen arkadaş olduk. Onun içindeki sanatçıyla, bendeki sanatla ilgili bir şeyler yapmak isteyen adamın iyi konuştuğunu anladım.

Usta oyuncularla çalışmak, genç bir yönetmen olarak zor değil mi?

Filmi çekmeden önce bu soruyu çok duyuyordum. Aklınızda efsane oyuncuları nasıl uyaracağınızla ilgili soru işaretleri oluyor. Çok profesyonel ve deneyimli oyuncularla çalıştığınızda, size kulak veriyorlar. Haluk Bilginer’e sahnede bakacağı yön konusunda bir öneride bulunduğunuzda, sizi dinleyerek, ‘Evet, oraya bakarsam çok daha güzel olur, haklısın’ diyor. Setimizdeki yoğun iletişimle, istediğimiz yere vardığımızı düşünüyorum. Genç bir yönetmen olarak kendinize güveninizden başka sermayeniz yok. Ne yaptığınızı bilme duygunuz, size özgüven veriyor. Setteki herkes de bunu görebiliyor. Zaten bu yoksa hemen anlaşılacaktır.

‘FESTİVALDE ÖN SIRADA YER AYIRDILAR’
Tribeca Film Festivali’nden iki ödül. Bekleniyor muydu?

Tribeca’ya davet edildiğimizde birkaç uluslararası festivali de davet edilmiştik. Hepsine aynı anda gidemiyorsunuz. Biz ana yarışmada yer verdikleri için New York’ta Robert De Niro’nun hamiliğinde düzenlenen Tribeca’yı tercih ettik. Haberimiz olmadan filmin basın gösterimi yapılmış ve New York Times’tan tanınmış bir sinema eleştirmeni filmimizi çok sevmiş. Makalesinde festivalde tavsiye ettiği dokuz film arasında bizim de adımız geçiyordu. ‘İlerde bu yönetmenlerim filmlerini bekleyeceksiniz’ diye bahsediyordu bizden. Hakkımızda birçok eleştiri çıktı. Bir metinde ‘Hollywood’taki yönetmenler, erkek kırılganlığını bu filmden öğrenmeli’ cümlesini hatırlıyorum. Ödül töreni günü katılım bilgisi istediler. Kazananları gidip izleriz diye düşünüyordum. Öncesinden hiçbir ipucu verilmedi. Salona gittiğimizde ön sırada yer ayrılmıştı. Yapımcılarım olan kardeşlerime, ‘Burada oturduğumuza göre ödülü alabilir miyiz’ diye sordum. Onlar da ‘Buradan fotoğraf çekmek daha zor, ödülü alsak arkaya alırlardı bizi’ dediler. Yani hiçbir beklentimiz yoktu. Önce Ali Atay’ın en iyi erkek oyuncu ödülü açıklandı. Heyecanlanarak sahneye çıktım. Teşekkür konuşmasından sonra ödülü alanları içeriye alıyorlar. Tam gidecektim. Bir kadın arkadan yaklaştı. Beklememi söyledi. O an bir ödülün daha geldiğini anladım. Böylelikle en iyi senaryo ödülünü de kazandık.

‘DE NİRO O UTANGAÇLIĞININ İNTİKAMINI ALIRCASINA OYNUYOR’
Robert De Niro ile yemekte buluştunuz.

Ödül alan yönetmenlerin bir araya geldiği bir yemek verildi. Orada Robert De Niro da vardı. Kısa da olsa konuştuk. De Niro’nun utangaç olduğunu Haluk Bilginer de söylemişti. Sizden gözlerini kaçırıyor. Çok konuşkan biri değil. Ancak filmlerinde sanki günlük hayattaki utangaçlığının intikamını alırcasına oynuyor. Onunla tanışmak çok keyifliydi.

SEZGİLERİMİ TAKİP EDİYORUM’
Filmde neden baba-oğul ilişkisi ön planda?

İlk kısa filmim Babamın Cenneti’ndeyi 2007’de Boğaziçi’nde öğrenciyken çektim. Bununla, Altın Portakal’a gitmiştim. Dolayısıyla baba-oğul meselesi 2007’den beri aklımda. Babamla 4 kısa film çektim. Sadece biyolojik babalar değil, kurumsal babalarla da ilişkimiz var. Yazar olarak, kendimi çok iyi yazıyor hissettiğim yer; bildiğim duygular. O yüzden oğul, baba adayı olmak ve babayla sorun yaşamak konuları aklımdan hep geçiyordu. Sezgilerimi takip ederek, bir baba-oğul hikayesi yazarken buldum kendimi.

Film vizyondaki ikinci haftasında. Gişede durumlar nasıl?

Öngörülenden üç kat daha fazla gişe yaptık. Salon sayısı da arttı. 176’dan 202’ye çıktık. Filmimiz Sivas, Artvin ve Gebze gibi çok yeni yerde de gösteriliyor. Geri dönüşler çok iyi.

‘BOĞAZİÇİ İLHAM KAYNAĞIM’
Boğaziçi’ni sık sık ziyaret ediyor musunuz?

Burada eğitim alırken, Boğaziçi’nin sunduğu güzel şeylerden sonuna kadar faydalanamadım. Kulüplere gitmeye sonradan başladım. Son iki yıl yaşadığım güzellikleri, ilk iki sene kaçırmış gibi hissettim. Bana Boğaziçi’nin borcu varmış gibi geliyor. Tadı damağımda kaldı. Birlikte bir şeyler yazdığım bir arkadaşımla ofiste sıkıldığımızda, kendimi deniz kenarı hariç, yaratıcı bir boşlukta hissettiğim tek yer Boğaziçi’nin Güney Meydanı. Arkadaşımla toplantılarımızı burada yapıyoruz. Burayı ofis olarak kullanıyoruz diyebilirim. Basamaklara, çimlere oturup, projeler hakkında düşünüyoruz. Bu kampüs bana ilham veriyor.

‘BOŞ BOŞ OTURSAN BİR ŞEYLER ÖĞRENİRSİN’
Neden bu okuldan bu kadar sinemacı çıkıyor?

Bu, Boğaziçi’ni özel yapan bir şey. Okula ilk geldiğimde bir arkadaşım, sadece meydanın bir yerinde boş boş otursan, derslere girmesen, 4 yılın sonunda bir şeyleri bilerek, doğru yaparak çıkarsın demişti. Boğaziçi benim için çok özel. Sadece derslerde hocalarınızdan değil, arkadaşlarınızdan da çok şey öğrenebiliyorsunuz. Kendimi gerçekleştirme duygusunu en çok yaşadığım yerlerden biri Boğaziçi İşletme ve Ekonomi Kulübüydü. Dinamik dergisinde aldığım görevler, röportaj ve haberlerin bana katkısı çok büyük. Boğaziçi, köklü olmasına rağmen zamanla iyi iletişim kuran bir üniversite. Şimdi daha iyi ama benim zamanımda da çok güzel seçmeli dersler vardı. İspanyolcayı burada öğrendim. Belgesel, sinema derslerini burada aldım. Köşeye sıkıştığımda bu derslerden çok faydalandım. Boğaziçili’yim demek çok güzel bir şey. Hala Boğaziçiliyim deyince insanların gözü parlıyor.

Yeni proje var mı?
Bir uzun metraj ve kısa dizi projemiz var. Çekimler başlamadı. Senaryolar bitti, takvimi oluşturuyoruz. Birçok tanınmış online platformla görüşüyoruz.

*/