Pandemi sürecinde öğretmen olmak...

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi tarafından düzenlenen 24 Kasım Öğretmenler Günü Töreni bu yıl Zoom platformu üzerinden çevrimiçi gerçekleştirildi. İstiklal Marşı ile başlayan törende, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan ve Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yasemin Bayyurt’un açılış konuşmalarının ardından Prof. Dr. Hikmet Sebüktekin Bursu’nun takdimi yapıldı. Törende ayrıca “Pandemi Sürecinde Öğretmen Olmak” başlıklı bir panel düzenlendi. Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun öğretmenler, pandemi sürecinde yaşadıkları zorlukları ve deneyimleri paylaşarak eğitimin ciddi bir dönüşüm geçirdiği vurguladı. Çevrimiçi tören sona erdikten sonra ise Kuzey Kampüs’te bulunan Atatürk büstünün önüne bir çelenk bırakıldı.
Kenan Özcan

Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan, Öğretmenler Günü’nü kutlayarak başladığı konuşmasında 1928’de başöğretmenlik unvanı verilen Mustafa Kemal Atatürk’ün ve o dönemin tüm öğretmenlerinin yılmadan çalıştıklarını, böylece günümüzün eğitim sisteminin temelini attıklarını belirtti. Ülkemizde değişmeyen tek ihtiyacın kaliteli bir eğitim ihtiyacı olduğunu dile getiren Mehmed Özkan, konuşmasını şu cümlelerle sürdürdü: İyi üniversitede okumak, güçlü ve etkin makamlarda bulunmak, büyük kazançlar elde etmek başarıdır, ancak bunlar birer amaç değil sonuç ve kimi zaman da araçtır. Bu araçlar veya ara sonuçlar amaç haline dönüştüğünde ve bunlara ulaşmak için kullanılan başka araçların ne oldukları umursanmaz hale geldiğinde bir eğitim sistemi dışarıdan başarılı gibi gözükse de aslında toplumsal çürümenin, fırsatçı yaklaşımların yolu açılmış demektir. Demek ki öncelikli olarak toplumun ortak amacını net bir şekilde ortaya koymak ve eğitimi de bu amaç doğrultusunda planlamak ve kurgulamak, kurumsallaştırmak gerekmektedir. Bu ortak amacı veya amaçları belirlemek sanıldığı kadar güç değildir. Düşündüğümüzde toplum refahı, adalet, çevreyi korumayı önceliklendiren, insan merkezli birkaç ana başlık her toplumda kabul görecektir. Asıl zor olan ve emek isteyen bireylerin tek tek ortak evrensel değerler çerçevesinde şekillenmiş amaçlar doğrultusunda yaşar hale gelmesidir.  Bunu sağlamanın yegâne yolu insan odaklı, vicdanlara ve akla hitap eden, düşünmeyi, sorgulamayı, araştırmayı ve öğrenmeyi öğreten bir eğitim sistemidir.  Bu yaklaşımla yetişen bireyler amaçlarla araçları iyi ayırt etme yetisi kazanır. Toplumları şekillendirmeyi hedefleyen değil, iyi ve doğruyu arama yolunda bireyleri donatan bir anlayışla eğitim sistemimizi kurgulamamız gerektiğine inanıyorum.  Bu şekilde bir toplum yücelerek, medeni bir ulus olmaya evrilecektir.”

Prof. Dr. Mehmed Özkan konuşmasında uzun yıllardır eğitimci yetiştiren Eğitim Fakültesi’nin öğretim üyelerine de teşekkür ederek 2020 THE sıralama sonuçlarına göre Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nin dünyada ilk 150-200 bandında yer aldığını hatırlattı.

“İyi bir öğretmen, yenilikçi öğretim yöntemlerinin takibinde olmalı”

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yasemin Bayyurt ise konuşmasında dekanlık görevine pandemi sürecinde başladığını dile getirerek bu tecrübesinin bir öğretmenin nasıl model olabileceği konusunda kendisini düşünmeye sevk ettiğini belirtti. Prof. Dr. Yasemin Bayyurt, nitelikli ve bir öğretmenin öğrencilerine model olabilmesi için sahip olması gereken özellikleri şöyle sıraladı: “İyi bir öğretmen; öğrencilerini iyi tanımalı, işini iyi yapmayı ilke edinmeli, her zaman derse hazırlıklı gelmeli, ders verdiği konudaki uzmanlığını öğrencilerine her zaman hissettirmeli, sürekli kendini güncellemeli, yenilikçi öğretim yöntemlerinin takibinde olmalı, öğrencilerin hepsine eşit ve adaletli davranmalı, soğukkanlı ve sabırlı olmalı, hiçbir zaman öğrencilerin önünde öfkeli davranmamalı, en sıkıntılı anlarda bile duyarlılığını kaybetmemelidir.”

Prof. Dr. Yasemin Bayyurt konuşmasının devamında bahsettiği öğretmenlik modeline uyan örnekler vererek Necatibey Öğretmen Okulu’nun kurucusu Mustafa Necati Bey’in, cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden Adem Vasfı Kerestecioğlu’nun ve Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Hikmet Sebüktekin’in yaşam öykülerini paylaştı.

“Boğaziçi öğrencileri, etkileşimli öğrenme ortamını özlüyorlar”

Her yıl Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği tarafından Eğitim Fakültesi’nde akademik başarı ve sosyal faaliyetler açısından gösterdiği katkılarla örnek özellikler sergileyen bir öğrenciye verilen Prof. Dr. Hikmet Sebüktekin Bursu’na bu yıl Eğitim Bilimleri Bölümü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Programı öğrencisi Fatma Selcen Serin lâyık görüldü.

Bursun takdiminin ardından Öğretmenler Günü Töreni, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Deniz Albayrak-Kaymak’ın “Boğaziçi Üniversitesi Öğrencilerinin ilk Çevrimiçi Eğitim Deneyimlerini Değerlendirmeleri” başlıklı sunumuyla devam etti. Sunumunda Boğaziçi öğrencilerinin pandemi sürecindeki deneyimlerini aktaran Deniz Albayrak-Kaymak, çalışmasının nasıl gerçekleştirildiğine dair şu bilgileri verdi: “Çalışma iki şubeden oluşan zorunlu kitle dersi “ED 221 Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlığın Temelleri” kapsamında gerçekleştirildi. Öğrencilerden Mart 2020’de okuldan uzaklaşma sonrası nisan ayında çevrimiçi devam ettikleri eğitim deneyimlerini, artı ve eksi yönleriyle açık uçlu olarak ek puan karşılığında yazılı şekilde değerlendirmeleri istendi. Görüşlerin toplu olarak raporlanıp üniversite ile paylaşılacağı sözü verildi.”

Çalışma sonucunda öğrencilerin toplamda 500 artı 697 eksi görüş bildirdiklerini ifade eden Deniz Albayrak-Kaymak, artı ve eksi değerlendirmelerin her ikisi için on tema belirlediğini açıkladı. Deniz Albayrak-Kaymak görüşlerden çıkan değerlendirmeleri şu şekilde paylaştı: “Sonuçlara baktığımızda Boğaziçi öğrencilerinin çevrimiçi eğitim deneyimlerine dair olumsuz değerlendirmelerinin olumludan fazla olduğunu gördük. Ayrıca öğrenciler eğitimde gerideki yöntemlere dönüş değil, karma model bekliyorlar. Öğrenciler kampüs ve arkadaşlıklarını, etkileşimli öğrenme ortamını özlüyorlar. Derslere devamları ise ilişkilenme gereksinimlerine işaret ediyor. Son olarak öğrenciler haklarının korunduğu, dinlendikleri, anlaşılmaya çalışıldıkları ve gereksinimlerine yanıt vermek üzere esnetilen yöntemler bekliyorlar.”

Boğaziçi mezunlarından pandemi döneminde öğretmenlik deneyimleri

Öğretmen Günü Töreni’nde son olarak Boğaziçi Üniversitesi Matematik ve Fen Bilimleri Eğitim Bölümü'nde Dr. Öğretim Üyesi Gaye Ceyhan’ın moderatörlüğünde “Pandemi Sürecinde Öğretmen Olmak” başlıklı bir panel düzenlendi. Panele konuşmacı olarak katılan Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu öğretmenler; Zehra Kaplan, Yunus Emre Doğan, Nazlıcan Lüle, Osman Yılmaz ve Müjgan İlhan Akgün pandemi dönemindeki deneyimlerini şu şekilde özetlediler:

Zehra Sarıca Kaplan – Temel Bilimler (BÜ’12): Okul öncesi öğretmeni olarak pandemi sürecinde dijital bir sınıf yönetmede zorlandığımı söyleyebilirim. Bazı komik olaylar yaşandığına da şahit olduk. Örneğin çocuklara soru soruyordum ve arkadan anne-babanın cevap verdiğini görüyorduk. Ya da dans etmeye başladığımızda bir müddet sonra kimsenin dansa devam etmediğini görüyorduk.

Fakat bu süreç, kişisel gelişim anlamında bana katkılar sağladı. Kendimi kanlı canlı bir öğretmen olarak tanımlarken, yeni bir öğretmen olduğumu artık dijital bir Zehra olduğumu düşünüyorum. Hayatıma teknolojiyi dahil etme şansı buldum. Bu nesil çocuklar dijital bir yerdeler onları yetiştiren öğretmenlerin de bu dijital dili öğrenmesi ve bu dili etkin şekilde kullanması gerektiğini düşünüyorum.

Pandemi sürecinde öğretmenin gerektiğinde öğrencisine esnek davranabilmesinin önemli olduğunu fark ettim. Öğrenciyle telefonda iletişime geçmek çok fazla tavsiye edilmez. Ancak bu zor koşullarda çizgiler bulanıklaşabiliyor. Arkadaş olarak da öğrenciye destek olmak gerekebiliyor.

Yunus Emre Doğan – Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi (BÜ’14): Pandemiyle ciddi bir dönüşüme girdik fakat hızlı adapte olduk. Öğrencilerin öğrenmelerine etkili olacak her aracı deneme fırsatımız oldu. Ben zorluklarla başa çıkmanın da bir öğretmen olarak bana çok şey kattığını düşünüyorum. Mesai saatlerinin dışına çıkıp öğrencilerle farklı anlarda buluşuyor olmak onlarla ilişkimi güçlendirdi.

Bu dönemde özellikle öğrenen yönüm aktif oldu. Aslında 7/24 öğretmenliğe devam ettik. Bu yoğun emek, pek çok konuda kendimi geliştirmeme vesile oldu. Pek çok konferansa ve paylaşım toplantısına katılma fırsatı yakaladım.

Bundan sonra hayatımızda uzaktan eğitimin hep yer alacağına inanıyorum. Gelecekte tek opsiyon artık yüz yüze eğitim olmayacak.

Nazlıcan Lüle – Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi (BÜ’18): Normalde bizim alan çevrimiçi eğitime en yatkın alan olarak görüldü ama çevrimiçi ders anlatmak çok farklı. Laboratuvarı kendimiz oluşturup, bilgisayarları kendimiz kontrol edebiliyorduk ama evdeki öğrencilerin ne gibi bilişim alt yapısına sahip olduklarını bilmiyorduk. Bu nedenle müfredatı online eğitime dönüştürmek bizi de zorladı. Mesai saati kavramı yoktu. Zorluklarla başa çıkmak için veli ve öğrenci ile iş birliği içinde olmamız gerekti.

Fakat sürecin olumlu yanları da oldu. Türkiye’de ilk kez online robotik turnuvaları gerçekleştirildi ve biz bunu ilk defa deneyimlemiş olduk. Ben yüksek lisans yapan bir araştırmacı olarak da pandemi dönemiyle ilgili araştırılması gereken bir sürü konu olduğunu fark ettim. Ayrıca Eğitim Fakültesi’nde eğitim alırken duyduğum birçok tekniği derslerimde uygulama imkânı buldum. 

Pandemi sürecinde bilgisayar okur yazarlığının ve bilişim sistemlerinin hayatımızda ne kadar önemli olduğunu anladık. Gelecekteki öğretmenlere hangi branş olursa olsun bilgisayar konusunda kendilerini geliştirmelerini tavsiye ediyorum.

Osman Yılmaz – Eğitim Bilimleri (BÜ 14 & 19): Ben psikolojik danışman olarak görev yapıyorum. Biz genelde ders anlatmıyoruz dinleyici pozisyonundayız, bu nedenle sanal ortamlar bizim branşı biraz daha fazla etkilemiş gibi görünüyor. Yaptığımız iş, birebir insan iletişimine dayalı bu anlamda sanal ortamlarda zorluk çektim. Örneğin, kamera açmıyorsa öğrencinin duygularını anlamak zor olabiliyordu. Ayrıca gizlilikle ilgili bazı sıkıntılar oldu. Örneğin, evde kalma döneminde aile bireylerinin hepsi evde olduğundan öğrenci, ailesiyle ilgili bir sorunu açıklamaktan kaçınabiliyordu. Aile ilişkileri ile ilgili durumlarda çalışamadığımız zamanlar oldu.  

Ben pandemi öncesinde Rehberlik Araştırma Merkezi’nde görev yaparken öğrencilerine kendi kariyer planlarını yapabilecekleri bir etkinlik kitapçığı üzerinde çalışıyordum. Pandemi sürecinde böyle bir yayına ihtiyaç oluştuğunu gördüm ve bunu paylaşma kararı aldım. Elektronik yayınların gündeme gelmesi de bir avantaj oldu. Rehberlik çalışmaları bağlamında velilere istediğimiz ölçüde erişmekte zorlanıyorduk. Pandemiyle birlikte toplantılarımızı velilerin işten geldikleri saatlerde düzenlemeye başladık ve eskiye nazaran toplantılara katılımın yüksek oldu.  

Müjgan İlhan Akgün – Yabancı Diller Eğitimi (BÜ’99): İngilizce öğretmeni olarak görev yapıyorum. İlk başta öğrenciler çok ilgiliydiler, çabuk uyum sağladılar. Fakat zaman içinde bu istek azaldı ve derslerden uzaklaşmalar yaşandı. Ayrıca çocukların günde altı saat eğitim almasının hem bizler hem onlar için dezavantaj olduğunu düşünüyorum.

Bu dönemde veli faktörünün önemini fark ettim. Öğretmenler aslında sadece yol gösterici oldular, eksiklerini bulmak ve derslerini tamamlamak bizzat öğrenciye düştü. Bu anlamda velilerle kurulan ilişkiler öğrencinin performansını etkiledi.

Bizim için yeni olan şey yeni neslin hızlı değişen öğrenme stilleri ve bizim buna uyum sağlayabilmemiz. Artık dikkat dağınıklığı teşhisi konulan ve ilaç kullanan öğrencilerim var. Bu öğrenciler süreç içerisinde eğitimden koptular. Bu deneyimlerin çocukları nasıl etkilediği zaman içinde ortaya çıkacak. Bu nedenle tüm öğretmen adaylarına pandeminin çocuklara etkisine değinen tüm güncel araştırmaları takip etmelerini öneririm.