Savaşlar ve göçler çağında iki kadının hikayesi

Boğaziçi Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen BÜ+ etkinliklerinden ‘Kitaplar Arasında’nın 11 Nisan’daki konuğu, İkinci Meşrutiyet'in ilanından başlayıp Cumhuriyet'in seksen dördüncü yılına kadar uzanan zaman diliminde iki kuşaktan iki kadının yaşamından kesitler sunan İki Devir İki Kadın’ın yazarı Ülker Banguoğlu Bilgin’di…

İki Devir İki Kadın (Remzi Kitabevi), 1969 yılında Robert Kolej Yüksekokulu Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nü bitirdikten sonra 1979 yılında Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olan Ülker Banguoğlu Bilgin’in ilk romanı…

Roman, İkinci Meşrutiyet'in ilanından başlayıp, Cumhuriyet'in seksen dördüncü yılına kadar uzanan zaman diliminde iki kuşaktan iki kadının yaşamından kesitler sunuyor. Olay örgüsü Münevver ve kızı Perizat'ın çevresinde kurulan roman savaşlar, göçler ve köklü değişimlerle çalkalanan dönemlerde, onların kadın olarak var olma mücadelelerine ve hayata tutunma çabalarına ayna tutuyor. Ülker Banguoğlu Bilgin'in bu ilk romanı, bir geçiş dönemi öyküsü olarak Türkiye’nin toplumsal dönüşümlerine de tanıklık ediyor. Annesinin ve anneannesinin hayatını konu edindiği İki Devir İki Kadın’la Ülker Banguoğlu Bilgin, BÜ+ Etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirilen Kitaplar Arasında’nın 11 Nisan’daki konuğuydu.

Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te yer alan Özger Arnas Salonu’nda 11 Nisan’da yapılan Kitaplar Arasında etkinliği Çağlayan Erendağ Onar moderatörlüğünde gerçekleşti. Söyleşi şeklinde gerçekleşen etkinlikte Bilgin, Çağlayan Erendağ Onar’ın sorularını yanıtladı. Etkinliğe izleyiciler de soru ve yorumlarıyla katılırken, kitaptan pasajlar da okunarak tartışıldı.

“Boğaziçi çok rahat nefes aldığım bir mekân, ikinci evim gibi”

Boğaziçi Üniversitesi’ne hiç yabancı olmadığını söyleyen Bilgin, “Boğaziçi Üniversitesi benim çok rahat nefes aldığım bir mekân ve ikinci evim gibi,” ifadelerini kullandı. İki Devir İki Kadın’ın ilk eseri olmadığını, ancak ilk romanı olduğunu belirten Bilgin, “Kitabın olay örgüsü annemin ve anneannemin hayatı hakkında bildiklerimle şekillendi. Türkiye’de göç, savaş ve büyük sosyal değişimlerin yaşandığı dönemlerde ben de bir kadın olarak onların yaşadıklarını anlamaya çabaladım” dedi.

“Roman, bir anlamda sözlü tarihin yazıya dökülmesi işlevi de görüyor”

Annesinin ve anneannesinin hayatını anlatması bakımından romanın biyografik bir karakteri olduğunu da aktaran Bilgin, “Bu roman, bir anlamda sözlü tarihin yazıya dökülmesi işlevi de görüyor” ifadelerini kullandı. Kitabı yazarken araştırmalardan, büyüklerinden duyduğu hikâyelerden ve kendi şahitliklerinden faydalandığını belirten Bilgin, “Planım yalnızca annemin hayatını yazmaktı. Fakat annemi yazdıkça anneannemin de hayatının önem kazanmaya başladığını gördüm. Aslında elimde İzmir’in işgal edildiği dönemde dedem ve anneannemin Rodos’a kaçtıkları ve kurtarılınca dönüp bir Rum evine yerleştikleri dışında çok da fazla bir bilgi yoktu. Ama yazdıkça ‘Bu mutlaka böyle olmuştur ve böyle hissetmişlerdir’ demeye başladım. Ancak tarihi gerçekleri çarpıtmaktan da sakındım” dedi.

“Yazdıkça olayların mağduru ve tanığı gibi hissediyorsunuz”

Annesinin ve anneannesinin hayatını romanlaştırırken olayların mağduru ve tanığı gibi de hissetmeye başladığını vurgulayan Bilgin, “Yazdıkça o insanların acılarını da hissediyorsunuz. Bu anlamda bir kadın dayanışması işlevi de gören bir roman bu… Ancak özel hayata dair yazarken hassas bir denge de gerekiyor. Bu yüzden çıkardığım, bahsetmediğim şeyler de elbette oldu. Kitabı yazarken sürekli ‘annem olsaydı ne derdi?’ diye düşünmeden edemedim” dedi.

“Aslında benden önceki kuşaklarda ailemdeki kadınların durumu benden çok daha kötü. Birçok toplumsal felaketle karşılaşıp güçlü kalıyorlar. Hatta yaşadıklarının sözünü bile etmiyorlar. Bu anlamda bu roman onların hayatlarının da görünür olmasını sağlıyor” diyen Bilgin, romandaki kadınların şikâyet etmeyen ve kendi değer yargılarına duyarlı kadınlar olmasına karşın körü körüne itaat etmediklerini, seslerini çıkaramasalar da içlerinde öfkeli olduklarını vurguladı. Kitabın kendisi açısından bir yolculuk olduğunu vurgulayan Bilgin, “Yolculuklarımdan birisi kişiseldi. Ailemin kadınlarını ve kendimi daha iyi anladım. Daha geniş bir perspektifte de Türkiye’deki kadınlık algısına bakma fırsatım oldu. Dolayısıyla romanda feminist bir esinti de var” ifadelerini kullandı.

Haber ve fotoğraflar: Sinan Cem Deveci / Kurumsal İletişim Ofisi