''Sosyal gelişimimi Orta Kantin'e borçluyum''

2000 yılında yayınlanan Tatlı Rüyalar kitabıyla kendi deyimiyle ‘psiko-absürd romantik komedi’ roman türünü ortaya koyan ve ardından Oğullar ve Rencide Ruhlar, Gizliajans ve en son Cehennem Çiçeği kitaplarıyla da büyük bir hayran kitlesinin gönlünde taht kuran yeni dönem Türk edebiyatının en önemli ve özgün kalemlerinden Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunu Alper Canıgüz'e hayatı, eserleri ve projeleri hakkında merak edilenleri sorduk ve cevaplarını Boğaziçi'nden Haberler okuyucularıyla paylaşıyoruz.

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Çocukluğunuzun edebiyatınızı nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Yetmişli yıllarda ve şehirlerde büyümüş herkesinkine benzer çocukluğum. Sokakta arkadaşlarla oyunlar, evde radyo, –bence şimdikilerin hepsinden daha nitelikli bir yayın programı olan- tek kanallı televizyon, komşu ve akraba ziyaretleri vs... Farklı olarak ben okumaya biraz daha düşkündüm yaşıtlarıma göre. Babam sayesinde küçük yaşta okuma yazma öğrenmiştim ve elime ne geçse okurdum hakikaten. Böyle böyle hikayeler de uydurmaya başladım. Kimi zaman odamda tek başınayken kendi kendime, kimi zaman mahallede arkadaşlarıma anlatmak için. Beni neticede edebiyata iten de bu dönem olmuştur.

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarınızdan bahsedebilir misiniz? Murat Menteş’le gerçekleştirdiğiniz bir söyleşide ‘’ Üniversitedeyken Faruk Birtek’in verdiği bir sosyoloji dersinde bir arkadaşımız kalkıp uzun bir sosyal analiz yapmıştı. Faruk Bey kendisini baştan sona dinledikten sonra şöyle demişti: “Söylediğin her şeye sonuna kadar katılıyorum, ne var ki bunlar hiç ilginç değil.” Enteresanlık bilimin dahi ölçütlerinden biriyken bunu edebi eserlerden esirgememek gerekir diye düşünüyorum.’’ demişsiniz. Üniversitede aldığınız eğitimin ve Boğaziçi atmosferinde geçirdiğiniz zamanın eserlerinizde yansımaları olduğunu söyleyebilir miyiz? Derslerinizin yanı sıra herhangi bir kulüp veya toplulukla ilgilendiniz mi? Neler yaptınız?

Boğaziçi’nde geçirdiğim yılları her zaman büyük sevgiyle hatırlayacağım. Oradaki atmosfer, dostluklarım, bir ölçüde aldığım eğitim hem yazdıklarım, hem de hayata yaklaşımım üzerinde etkili olmuştur. Üniversitenin ilk yıllarında tiyatroyla ilgileniyordum ama okulun kulübünde değil, İTÜ kökenlilerden oluşan Genç Oyuncular’daydım ben. Kulüplerle fazla bir bağlantım olmadı; Mağaracılık Kulübü’yle bir kampa gitmiştim yalnız. Yirmi yirmibeş metrelik bir iniş ve geri tırmanış bu işlerin pek bana göre olmadığını anlamama yetti. “Sosyal gelişimimi” daha ziyade Orta Kantin’e borçluyum diyebilirim.

Bir söyleşide ‘’ 1980´de Dârüşşafaka´ya girdim. Orada, fazla konuşmak zayıf biri olduğunuzu düşündürebileceğinden hikâyelerimi anlatmayı bırakıp yazmaya başladım.’’ şeklinde konuşmuşsunuz. Peki, sonrasında yazarlık süreciniz nasıl ilerledi?

Dârüşşafaka’da televizyon, sinema falan gibi alternatifler pek bulunmadığından olacak yazdıklarım bayağı bir rağbet görür, elden ele dolaşırdı. Türkçe ve edebiyat öğretmenlerim de desteklediler beni bu konuda. Sonrasında yazıyla gönül bağımı hep korudum ve üniversite yıllarında da tek tük bir şeyler yazdım ve fakat başladığım bir romanı sonuna kadar götürecek dirayeti ancak otuz yaşında bulabildim. İletişim Yayınları’nın bu romanı (Tatlı Rüyalar) basmaya karar vermesiyle de, tabiri caizse “profesyonel” olmuş bulundum.

En çok hangi yazarları okursunuz? Tavsiye edeceğiniz yazarlar ve kitaplar var mıdır?

Bu aralar Etgar Keret’i ilgiyle okuyorum. Herkese de tavsiye ederim. Türkiye’den Murat Menteş, Emrah Serbes, Murat Uyurkulak, Hakan Günday’ın yazdıklarını takip ederim, hepsine de hayranlık duyarım. Sait Faik, Italo Calvino, Nabokov eserlerini çok sevdiğim yazarlardır. Ara sıra Umberto Eco’yu yoklamayı da ihmal etmem.

Yakın zamanda yeni bir eserinizi okuma imkanımız olacak mı?

Umuyorum, evet.

Afili Filintalar için Menteş çabalıyor fakat ama siz pek sessizsiniz. Niçin?

Blog hadisesi bana pek uymuyor sanırım. Birkaç kez denedim bir şeyler yazmayı ama fazla hoşuma gitmedi. Bilemiyorum, belki ileride daha çok yazarım ben de.

Alper Kamu adı nereden geliyor? Sizin adınız ve Albert Camus’yle bir ilgisi var mı?

Elbette; oldukça da açık bir referans olduğunu düşünüyorum bunun. Ayriyetten, “Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde,” diyen Kemalettin Kamu’yla da ilgisi vardır.

Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabını ‘Böyle Uyurdu Zerdüşt’ kısmı için yazdığınızı ifade etmişsiniz. Biraz açar mısınız?

İki açıdan önemliydi bu bölüm; birincisi, cinayetin çözümünün doğrusal bir akıl yürütmeyle değil bilinçaltısal bir süreçle çözülmesini tercih ediyordum, ikinci olarak ise, hikayenin çok güçlü Oidipal yönünün çözümü de bilinçaltına işaret etmekteydi.

Gizliajans kitabınızın sinemaya uyarlanacağı söyleniyor. Bu söylentinin gerçekliği varsa proje ne aşamada?

Sevgili Tolga Karaçelik’le üstüne kafa yorduğumuz bir projeydi o. Ne ki hâlâ senaryosunu yazamadım. Umuyorum onu da yapabiliriz bir ara.

Söyleşi: Hasan F. Yetim / Kurumsal İletişi Ofisi