Umut Aral: “Sinema benim için öykü anlatmaktır”

Bu yıl sinema dünyasının en çok konuştuğu ve en ön plana çıkan isimlerinden biri Umut Aral. Kasım ayında vizyona giren ilk lisanslı e-spor filmi İyi Oyun’un ve 14 Aralık’ta vizyona giren Netflix’in ilk Türkçe dizisi Hakan: Muhafız’ın (The Protector) yönetmenliğini yapan Aral ilkleri başarıyor.

Sinema konusunda sadece Türkiye’de değil, dünyada da ilkleri başaran bir yönetmen Umut Aral. Yönettiği 300’e yakın reklam filminin yanında dünyanın ilk lisanslı e-spor filmini çeken ve Netflix’in ilk Türkçe dizisinin yönetmenliğini yapan Umut Aral aynı zamanda bir Boğaziçi mezunu. İşletme bölümünü 2000 yılında tamamlayan Aral, henüz lise yıllarında atıldığı bu sinema yolculuğuna başarıyla devam ediyor. Çektiği sinema ve reklam filmleriyle birçok ödül alan eski mezunumuz başarılı yönetmen Umut Aral ile sinema kariyeri ve son projeleri hakkında konuştuk.

Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Umut Aral – Tabii. 1976 İstanbul doğumluyum. 1994 yılında Galatasaray Lisesi’nden, 2000 yılında da Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldum. Üniversite hayatım boyunca aynı zamanda BÜO’da (Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları) oyunculuk yaptım, aynı zamanda rejide de görev aldım. Son senemde ilk kısa filmimi çektim: Otuzdört. Hem yurt içi hem yurt dışında festivallerde gösterildi bu film, birçok da ödül aldı. Üniversiteyi bitirdikten sonra da mesleki kariyerime başladım.

Ama tabii hemen yönetmenlikle başlamadım; neredeyse her alanda çalıştım… ışıkçılık da yaptım, şoförlük de. Prodüksiyon asistanlığı da yaptım, rejide çalıştım; yeri geldi yönetmenlere çay getirdim. 2006’da ikinci kısa filmimi çektim, Çarpışma; bu film Kültür Bakanlığı destekliydi. Bu film çok daha büyük, A kategori festivallere gitti. 13 adet de ödül aldı. Reklam filmi yönetmenliği yaptım, şimdiye kadar 300’e yakın reklam filmi yönettim, bazıları yine ödül aldı bu reklamların.

Türkiye’nin ilk antoloji dizisi olan 7yüz dizisinin bir bölümünde geçen yıl yönetmenlik yaptım. Bu yıl ise Dünya’nın ilk lisanslı e-spor filmini çektim: İyi Oyun. Bunun yanında da Netflix’in ilk Türk orijinal dizisi olan Hakan: Muhafız (The Protector) dizisinde yönetmen olarak çalıştım.

Sinemaya ilk hevesiniz, ilginiz üniversitede mi başladı?

Umut Aral – Lisede de oyunculukla ilgilendim. Galatasaray Lisesi Tiyatro Topluluğu’nda oyunculuk yaptım lise hayatım boyunca. Üniversiteden mezun olduktan sonraysa geri döndüm ve 3 yıl bu topluluğu çalıştırdım. Filmlere ilgim ise çok daha erken başladı, 5-6 yaşlarımdan beri ilgi duyarım filmlere. 13-14 yaşlarındayken kamerayla kendi kendime çekim yapardım arkadaşlarımın da desteğiyle. O zamanlardan beri büyük hayranlık duyarım sinemaya.

Boğaziçi Üniversitesi’ndeyken de sinema derslerinin tamamını aldım. Boğaziçi’nin eski hocalarından Mithat Alam’la da bu arada tanıştım. Dersini almak için az uğraşmamıştım. Şimdi de onun kurduğu Mithat Alam Eğitim Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığını yapıyorum. Sinema alanında Yüksek Lisans ve Doktora yapan öğrencilere burs veriyoruz bu vakıfta, şu ana kadar 40’ın üzerinde öğrenciyi okuttuk hem yurt içinde hem yurt dışında. Üniversiteyle bağım hiç kopmadı bu yüzden. Hala da Film Merkezi’nde workshop’lar yapıyorum, bir etkinlik olduğunda hepsine katılıyorum. Merkez yöneticileriyle hep birlikte çalışıyoruz.

Sinema sektörüne girişiniz ilk ne zaman oldu peki?

Umut Aral – Lise sondan beri sinema sektöründeyim. Bir komşumuz vardı bizim, yönetmen. Reklam filmi yönetirdi. Ailem dedi ki "Madem bu kadar meraklısın, git biraz onun yanında çalış, gör." Ailem aslında devam ettirebileceğimi düşünmüyordu bu işi. "Hevestir, geçer" diye düşünüyorlardı. Bir de zaten üniversiteye girdim, İşletme okuyorum; haliyle ailemin beklentileri benden farklıydı.

Peki neden İşletme bölümünü seçtiniz? Sinema okumayı düşünmediniz mi?

Umut Aral – Ben aslında okumak istemiştim sinema bölümü. O zamanlar yoktu bu kadar bölüm. Bir Mimar Sinan'da vardı, bir de Marmara'da. Sınavlara hazırlanıyorum, kurslara gidiyorum derken sınav sonucum iyi geldi. Benim babam da ekonomi mezunu ama mimarlık yapardı. O tavsiye etti, dedi ki "Senin notların çok iyi, İşletme, İktisat okuyabilirsin. Hayatının her döneminde sana yardımcı olur". Haklıydı da. İşletmede kaynak yönetimi, maliyet yönetimi, insan yönetimi gibi birçok şey öğrendim. İşletme mezunu olduğum için çok mutluyum aslında, geriye dönüp baktığımda meslektaşlarımdan farklı olarak organizasyon ve yönetim konularının üstesinden daha kolay gelebiliyorum.

Sinema sektöründe bir günün maliyeti çok yüksektir, vaktinizi çok iyi değerlendirmeniz gerekir. Bu yüzden organizasyon, problem çözme ve kaynak yönetimi becerileri çok önemli bu sektörde. Bunları da ben hep farkında olmasam da üniversite okurken, İşletme bölümünde öğrendiğim şeyler.

Türkiye'deki sinema eğitimi ne durumda şu an? Yeterli mi?

Umut Aral – Benim zamanımda ne çok eğitmen ne de lisans bölümü vardı sinema alanında. Şimdiyse çok farklı, çok eğitmen var. Türkiye'de sinema eğitiminin başarılı olduğunu düşünüyorum. Eskiden sinema daha çok akademi odaklıyken şimdi akademik çalışma ve piyasada çalışma bir arada veriliyor. Netflix gibi uluslararası yapımlar Türkiye'ye girdiğinde bunun daha da artacağını düşünüyorum.

Çok çeşitli projelerde çalıştınız şimdiye kadar. Reklam filmi çektiniz, dizi çektiniz, film çektiniz... Tercih ettiğiniz bir tür var mı?

Umut Aral – Öykü anlatmayı seviyorum ben. Bunun hangi formatta olduğunun benim için bir önemi yok. Görüntü, ses ve müzik dâhil olduğu sürece her formatı seviyorum. Reklamda bile küçük öyküler anlatıyorsunuz. Dizi ve sinema filmi zaten öyle. Sinemaya hayranlıkla girdim bu sektöre ama bu dünyaya adım attıktan sonra aslında bir sürü seçenek olduğunu gördüm. Çok şey denedim, sırf denemek için çektiğim türler bile oldu. Klip çektim mesela bir kez, Boğaziçi mezunu bir arkadaşım... Neslihan Engin. 360 derece ve hologram videolar, interaktif web serisi gibi şeyler de çektim. Farklı türleri merak ediyorum ve deniyorum. Ama tüm bu formatların içinde en kalıcı olanı sinema, yüz yıl sonra bile izleniyor çekilen filmler. Dolayısıyla sinemada kalıcı şeyler yapabilmek en büyük hayalim benim.

Sinema sektöründe rejiden ışıkçılığa kadar çok farklı alanlarda çalıştınız. Yönetmenlik dışında "yine yapmak isterim" dediğiniz bir görev var mı?

Umut Aral – Yönetmen yardımcılığı organizasyonun ön planda olduğu bir alan oldu için çok keyif almıştım ama benim uzun vadede yapmak istediğim şey "Yaratıcı Yönetmenlik". Yönetmen yapımcı gibi, değişik projeleri hayata geçirmek ama yönetmenliğe de devam etmek istiyorum.

Dünyanın ilk e-spor filminin yönetmenliğini yaptınız. Bu fikir nasıl oluştu?

Umut Aral – Proje daha fikir aşamasındayken geldi bana, "E-spor'la ilgili film yapmak istiyoruz" diyerek senaryo daha taslak aşamasındayken bana ulaştı filmin yapımcısı Doruk Acar. Ben de gamer'ım, oyun oynarım. O yüzden de projeye dâhil olmayı çok istedim. E-spor bana çok da ilginç geliyordu, bence geleceğin mesleklerinden biri e-spor.

Jenerasyon farkını da temsil ediyor bu film benim için. Belli bir yaşın üzerindeki insanların hiç haberi yok e-spordan, nedir, ne değildir bilmiyorlar. Bir sürü insan kumar olduğunu sanıyordu mesela. İnsanlara e-spor'un stadyumlarda yapıldığını söylediğimde inanmıyorlardı bana. "İnternettendir o" diyorlardı. Ama diğer tarafta da gençler var, işin içinde olan ya da olmak isteyenler var. Bu kuşak farkını filmle kapatabilme ihtimali bile çok ilgimi çekmişti. Film çıktıktan sonra da "Çocuğumla, torunumla gittim. Çok şey öğrendim, onu anlama fırsatı buldum" diyenler çok oldu mesela. "Niye bu kadar oyun oynadığını şimdi anlıyorum, bu aslında bir meslekmiş" diye bana gelenler beni çok mutlu etti.

Sinema kariyerime daha önce anlatılmamış bir öyküyü anlatarak başlamak istedim bir de. İyi bir drama, iyi bir polisiye de yapabilirdim ama ben bir ilki yapmak istedim. Gençlik filmi de çok az yapılıyor Türkiye'de, değişik bir şey olsun arzum vardı. Bu yüzden proje olarak çok hoşuma gitti, dâhil olmak istedim. Sonucundan da çok mutlu oldum, beklentilerimi karşıladı.

İyi Oyun'a devam filmi gelecek mi peki?

Umut Aral – Düşünüyoruz. Filmin finalini çok net bir yerde bitirmek istemedim, devamına açık bir şekilde bıraktık. İkinci film olabilir. İyi Oyun yeni bir türe önayak oldu Türkiye'de ve dünyada. Sadece İyi Oyun'un değil, bu tarz filmlerin de devamı gelecektir eminim. Seyirci hep aynı şeyleri izlemekten çok yoruldu çünkü; yenilik arıyor. İyi Oyun buna karşılık oldu.

Netflix'in ilk Türkçe dizisini çektiniz. Bu dizide farklı yönetmenlerle birlikte çalıştınız. Farklı yönetmenlerle birlikte çalışmak nasıldı? Süreç nasıl işliyor?

Umut Aral – Yurtdışında çok kullanılan bir sistem bu. Bazen her bölümü başka bir yönetmen çekiyor, bazen birkaç bölümü. Hakan: Muhafız'da her yönetmen üçer bölüm çekti. Netflix'le çalışırken iki taraflı uzmanlık alışverişi yaşadık; biz onlardan çok şey öğrendik, onlar da bizden. Dizinin bu şekilde yönetmenlere bölünmesinin en güzel yanı ben kendi bölümlerime odaklanabiliyorum, en iyi sonucu almaya çalışıyorum. Diğer yönetmenlerle de ortak çalışmak zorundayım, diziyi birinden devralıp başkasına devrediyorum. Yönetmenler arasında bir uyum olmak zorunda ama aynı zamanda tatlı da bir rekabet yaşıyoruz kendi aramızda. Diğer yönetmenlerin senaryosuna altyapı oluşturmaya çalışıyorum mesela, bu çok keyifli bir süreç.

Ekip olarak da çok uyumlu insanlarız aslında. Diğer yönetmenleri de, yani Can Evrenol, Gönenç Uyanık ve Gökhan Tiryaki'yi de beraber çalışacağımızı göz önünde tutarak seçtiler. Yönetmenlikle, özellikle de reklam filmi yönetmenliğinde egonuzu geride tutmak, uyumlu çalışmak zorundasınız. "Ben böyle yaptım, oldu" diyemiyorsunuz mesela, belli markalar belli şeyler istiyor sizden ve o isteklere uymanız gerekiyor. Reklam filmi yönetmenliğinde tecrübem olduğu için uyumlu çalışmakta sorun yaşamadım bu yüzden.

Bir film yapım aşamasında hangi süreçlerden geçiyor? Yönetmenin rolü nedir, nerede dâhil olur?

Umut Aral – Çekim yaparken bir sürü farklı yöntem izleyebilirsiniz. Yönetmen olarak sıfırdan bir senaryo yazıp bir yapımcıyla anlaşabilirsiniz, tüm projeyi siz şekillendirebilirsiniz. Bu yönteme "Auteur Yönetmen" deniyor. Bir yapım şirketi, stüdyo projeyi üstlenip aklındaki fikri bir senariste yazdırabilir. Ardından bir yönetmenle bir araya gelip projeyi şekillendirebilir. Senaryoya karar verildikten sonra yapım aşamasına geçilir. Bu aşamada da oyuncu ve mekân seçimi, çekim programının ve ekibinin oluşturulması, prova yapılması, dekor inşası, senaryoda değişiklikler yapılması gibi şeyler yapılır. Bazen oyuncular bir şeyler katmak istiyor mesela veya seçtiğiniz oyuncunun fiziksel özellikleri karakteri değiştirmenize sebep oluyor.

Bunun ardından da çekim, post-prodüksiyon aşamaları gelir. Görsel efektler, müzik, ses gibi ögeler bu son aşamada eklenir ve düzenlenir. Böylece film tamamlanmış olur.

Özellikle yönetmenliğini yapmak istediğiniz bir tür, janr var mı?

Umut Aral – Aslında öyle janr ile ilgili bir kısıtlamam yok. Elimdeki öykü neyi gerektiriyorsa onu yapmayı seviyorum. Önemli olan öyküyü uygun türle aktarabilmek ve yapabileceğim en iyi işi ortaya koymak.

En sevdiğiniz, ilham aldığınız yönetmenler kimler peki?

Umut Aral – En beğendiğim yönetmenler arasında 127 Saat (127 Hours), Milyoner (Slumdog Millionaire) gibi filmleri çeken Danny Boyle; Otomatik Portakal (A Clockwork Orange), Cinnet'i (The Shining) çeken Stanley Kubrick; E.T., Schindler'in Listesi (Schindler's List) filmlerinin yönetmeni Steven Spielberg ve Interstellar (Yıldızlararası), Inception (Başlangıç) filmlerini yöneten Christopher Nolan var. Bunların da ortak noktası tek bir janra sadık kalmamaları, hikâye neyi gerektiriyorsa ona göre bir tür seçmeleridir. Üstelik çektikleri filmler o janrın en iyi filmleri arasına girmiştir de. Hiçbir filmleri diğerine benzemiyor, bu beni çok heyecanlandırıyor.

Başka projeleriniz var mı üzerinde çalıştığınız?

Umut Aral – Üzerinde hep çalıştığım, geliştirdiğim çok projem var aslında ama mesleki deneyimlerim bana bekleyip görmeyi öğretti. O yüzden de gelecek projelerimi bekleyip göreceğiz hep birlikte.

Yönetmenlik yapmak isteyen, sinema sektörüne girmek isteyenler için önerileriniz var mı?

Umut Aral – Mithat Alam Film Merkezi'ne gelmelerini, oranın tüm imkânlarından olabildiğince yararlanmalarını öneririm. Ücretsiz düzenlediğimiz workshop'lar, söyleşiler, gösterimler oluyor mesela. Bunun dışında hayallerinden vazgeçmemek çok önemli. İşletme mezunu bile olsanız yönetmen olabilirsiniz. Ama sadece hayal kurmak tabii ki yetmiyor; hazırlanmak, çalışmak, pratik yapmak olmazsa olmaz. Yönetmen olmak isteyenlere önerim bol bol film çekmeleri. Tekrar etmek, üretmek, taklit etmek, pratik yapmak size deneyim kazandıracak, yönetmen olmaya sizi birer adım yaklaştıracaktır.

Özgün işler üretmeden önce taklit yapmanın çok gerekli olduğunu düşünüyorum ben. Temel prensipleri öğrenmeden özgün iş yapmak çok zor, belki de imkânsızdır. Mesela The Beatles cover grubu olarak başladı kariyerine. Enstrümanı kullanmayı bilmeden kendi şarkınızı yazıp söyleyemeyeceğiniz gibi sinemada da makineleri ve sistemleri öğrenmeden özgün film yapmanız pek mümkün değil. Tekrar ve taklit bu aşamada çok önemli bu yüzden.

 

Söyleşi: Elif Sarmış | Kurumsal İletişim Ofisi

Fotoğraf: Kenan Özcan