''Zeki öğrencinin aradığı şey vizyondur, Boğaziçi bize vizyon kazandırdığı için çok değerli’’
Darüşşafaka'yı ikincilik derecesiyle, BÜ Makine Mühendisliği’ni ise onur derecesiyle bitirdiniz. Şu anda Imperial College ve Royal College of Art ortak programı olan Innovation Design Engineering Programında master öğrencisisiniz. İngiliz Kraliyet bursuna hak kazanan ilk yabancı öğrenci oldunuz ve son olarak TATA Varsity Pitch 2020 İnovasyon Yarışması'nda finallere kaldınız. Bu etkileyici hikâyenin sahibi olarak bugünlere nasıl geldiniz?
Darüşşafaka Lisesi’nde 2003-2013 yılları arasında okudum. Lise yıllarında çok aktif bir öğrenciydim. Benim için o dönemde en önemli milat, liseye geçtiğim zaman girdiğim Robot Kulübü oldu. Kulüp etkinliklerimiz sayesinde First Lego Ligi (FLL) Robot Yarışması’na katıldık. Henüz lise öğrencisi olarak bu yarışma kapsamında düzenlenen ve daha seviye olarak daha ileride takımların katıldığı lige de katılma şansımız oldu ve Darüşşafaka’nın sağladığı imkanlarla ABD’ye gittik. ABD’ye gittiğimizde NASA, Boeing ve Apple gibi şirketlerin sponsor olduğu takımlarla karşılaşınca Türkiye’de bizim bu tür konulara çok dar bir bakış açısıyla yaklaştığımızı fark ettik. Bizim t-shirt veya şapka için sponsor bulmak yerine aslında sanayi ile daha fazla iletişim içinde olmamız, sanayinden ortaklar bulmamız gerekiyordu. Bu bilinçle daha çok çalıştık ve o sene Türkiye şampiyonu olduk. Bu sayede Atlanta’da ülkemizi temsil ettik. Daha sonraki dört sene boyunca ileri yarışma ligine katılmaya devam ettik.
Lise sonda üniversite hazırlığı için fen bilimleri alanında özel bir dershaneye gittim ve çılgınlar gibi çalıştım. Aslında Endüstriyel Tasarım düşünüyordum ancak lise yıllarımdaki projelerimi ve katıldığım profesyonel etkinlikleri düşününce Makine Mühendisliği’nin benim için doğru olacağına karar verdim. Puanım da çok yüksek gelmişti. Böylece ilk tercihim olan Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği’ne girdim.
İngiliz Kraliyet Komisyonu’nun tarihinde ilk kez İngiliz vatandaşı olmayan bir öğrenciye verdiği bursu aldınız. Bu nasıl gerçekleşti?
Darüşşafaka Lisesi ve üniversite hayatı da dahil olmak üzere hep burslu okudum. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciyken Gallagher Vakfı’nın bursiyeriydim. Imperial College’ı kazandığım zaman hem bilim üzerine hem de Royal College of Arts’dan tasarım üzerine 2 yıllık bir master programı kazanmıştım. Ancak okulun iki yıllık maliyetini denkleştiremedim. Bunun üzerine Darüşşafaka’dan mentorlarım Alev Göçmez ve aynı zamanda Robert Kolej mezunu Lale Göçmez sayesinde başlatılan kitlesel fonlama ile okulun ilk senenin maliyetini karşıladık. Ancak ikinci sene için burs bulmam gerekiyordu. Bir arkadaşımdan Royal Commission’ın burs verdiğini öğrendim. Ancak bu burs sadece İngiliz vatandaşlarına veriliyordu. Ben de kendilerine yazdım ve başvurmak istediğimi bildirdim. Kabul aldım ve ilk elemeyi geçerek mülakata davet edildim. Mülakattaki jüri üyeleri niyet mektubumu bana göstererek ‘’Bu mektupta sanat ve bilimi birleştirmekten bahsediyorsun bu nasıl olacak, anlat bakalım’’ diyerek sınamak istediler.
Projemi anlatma fırsatı bulduğum için heyecanla atıldım ve jüriye British Airways ile geleceğin uçuş deneyimini tasarladığımız projeyi anlattım. Bu uçuş deneyimde uçaktaki yemeklerin 3D yazıcılarla basılması, seyahat edilen coğrafyaya özgü kültürel unsurların belli tasarım boyutlarıyla projeye dahil edilmesi gibi unsurlar vardı. Bu projeyi kendilerine heyecanla anlatınca bana portfolyomu sordular. Jüriye diğer projelerimi de gösterdim. Benim dışımda mülakata gelen diğer İngiliz öğrencilere portfolyoları sorulmamıştı. Nitekim aynı günün akşamı bursu aldığım haberi geldi. Bu burs sayesinde okuldaki 2. senemi de maliyet anlamında karşılamış oldum.
Gerçekten heyecanlı bir süreç. Peki, siz bu yaşta bu girişimcilik becerisine nasıl sahip oldunuz?
Sanırım bu yatılı okul kültüründen gelmekle ilgili. Yatılı okula 9 yaşında girdiğinizde tek başına duş almayı öğreniyorsunuz, buzdolabını istediğiniz zaman açamazsınız belli saatlerde yemek yemeye alışıyorsunuz. Yatılı okul hayatının öğrettiği bir dayanışma kültürü de var. Ayrıca köklü okullarda öğrenci kulüplerine çok fazla inisiyatif verilir. Cesareti, biraz yırtıcı olmayı böyle bir köklü okuldan gelmekle ilgisi olduğunu sanıyorum.
‘’Günay Anlaş ve Sabri Altuntaş hocaların hakkını ödeyemem’’
Darüşşafaka gibi köklü bir okulun öğrencisi oldunuz ve Boğaziçi Üniversitesi gibi Türkiye’nin en parlak öğrencilerinin tercih ettiği bir üniversiteyi deneyimlediniz. Üniversite hayatınıza, size neler kattı?
Boğaziçi’ne gelmeden önce çok yoğun bir ÖSS hazırlık dönemi geçirdim. Boğaziçi’ni kazandığımda artık biraz rahatlarım diye düşünmüştüm ama açıkçası öğrenciliğim süresince hiçbir zaman çimlerde saatlerce oturup keyif yaptığımı hatırlamıyorum. Boğaziçi’nde aldığım burs sayesinde farklı sektörlerden çeşitli uzmanlarla tanışma şansım oldu. Bu çerçevede zaman zaman etkinlikler ve buluşmalara katıldım. Davet edilen konuşmacılardan sunum teknikleri, iletişim gibi konularda bilgiler aldık. Boğaziçi’ndeki bu buluşmalarda tanıdığım insanların bana perspektif açısından çok şey kattığını söyleyebilirim.
Akademik anlamda ise Günay Anlaş hocanın anlayışı, titizliği ve disiplininden çok şey öğrendim. Ayrıca Sabri Altuntaş hocanın, ki kendisi bana manevi kızım derdi, bana bu yüksek lisans programını bulmamda çok büyük katkısı olmuştur. Sabri hoca derslerinde çok güncel konulara girerdi. Hem sosyal hem de akademik anlamda çok donanımlı bir hocaydı. Pek çok konuda ufkumu genişletmiş,motivasyon kaynağı olmuştur. Hakkını asla ödeyemem.
Şu anda Imperial College’da öğrenciyim. Burası aynı zamanda dünyaca tanınmış endüstriyel tasarımcı James Dyson’ın kurduğu bir fakülteye bağlı bir okul. Dyson, toz torbası olmayan, siklon teknolojili elektrik süpürgesinin üreticisi olarak üne kavuşmuş bir mucit. Sabri hoca Boğaziçi’ndeki derslerinde bize Dyson’ın tasarımlarını anlatırdı ve vizyon bakımından çok etkilendiğim bir bakış açısı sunardı. Yine Sabri hoca sayesinde Canan Dağdeviren gibi bir bilim insanı ile tanıştım, onun başarı hikayesinden çok etkilendim. Bu tür ders dışı ve aynı zamanda akademik anlamda bizi çok besleyen etkinlikler sadece benim için değil; diğer bölüm arkadaşlarımın da vizyonuna çok şey kattı diye düşünüyorum.
Aslında Boğaziçi’nde okuyan öğrencilerin çoğu çok zekidir fakat aradıkları aslında vizyondur. Boğaziçi’nin en büyük artısı da bize bu vizyonu vermesidir. Bu sayede hayatta ne yapmak istediğimize dair kararlar alırken kendimizi tanıyor, yeteneklerimizi görüyor ve hedeflerimizi çok daha güvenle belirliyoruz.
Kan testleri yerine geçecek; ağızdan biyometrik veri sağlayan cihaz geliştirdi
Biraz da tasarladığınız cihazı konuşalım; ağız içinden biyometrik veri alınmasını sağlayan bir cihaz geliştirdiniz. Şu an ne aşamadasınız?
Bu projeyi yaparken ağızın kapasitesinin ne kadar yüksek olduğunu ve buna rağmen kapasiteyi yeterince kullanmadığımızı fark ettik. İlk yola çıkışımız ağız içinden siber güvenlikle ilgiliydi ama proje daha sonra çok evrildi. Ağız içindeki tükürük kandaki tüm verileri bize verebiliyor. Kan testleri 21. yüzyıl içinde artık çok da kabul edilemez bir yöntem çünkü sadece tek seferde ve bedenimizi neredeyse işgal edici bir işlemle yapılıyor. Bu nedenle ağız içine giyilebilir, damak dokusuyla birleşen, ikinci bir deri gibi olacak bir cihaz tasarlamayı düşündük. Bu cihazı holistik bir anlayışla, bir sağlık gözlemi cihazı olarak daha da geliştirmeyi hedefliyoruz. Şu anda odaklandığımız hedef kitle sporcular. Dünyadan pek çok farklı spor dalından sporcuyla temas halindeyiz. Bugün cihazla laktat seviyesinde data alabiliyoruz ve daha ileride cihaza farklı sensörler de eklemeyi planlıyoruz. Haziran ayında patent başvurusunda bulunduk.
Yaratıcılık noktaları birleştirebilme yeteneği
Covid-19 dönemi geleceğe dair plan yapmayı şu an bir miktar olanaksız kıldı belki ama yine de soralım; gelecek planlarınıza dair neler söylemek istersiniz?
Evet, geleceğe dair bir şeyler söylemek zor ama şunu belirtebilirim; hem Boğaziçi’nin hem de Darüşşafaka’nın bizlere verdiği bir kültür bu belki sanırım; ben insanın hayatta kendi fikirleri olması gerektiğini düşünüyorum. Noktaları birleştirmek çok önemli. Siz bugün çok küçük bir şey tasarlarsınız ama edindiğiniz bilgiyle o tasarım fikri yarın bambaşka bir buluşu tetikler. Bunun için de insanların merak dolu olması önemli, tutkuları olması çok değerli. 21. yüzyılda iş dünyasında aranan en önemli özellik yaratıcılık. Yaratıcılık ise noktaları birleştirebilme gücü. Örneğin benim yaratıcılığımı geliştiren en önemli şeylerden biri okumak. Biyografi okumayı çok seviyorum çünkü hayatta bir şeyleri başarmış insanların hikayelerini ilham verici buluyorum.
Şunu kabul etmek gerekiyor ki dünya dijitale gidiyor. Bugün 7 yaşında çocuklar kendi oyunlarını kodlayabiliyorlar. Ailelerimizle bizim aramızda bir kuşak farkı var. Bizim çocuklarımızla bizler arasında da olacak. Buna biraz dikkat edip o çocukları bugünden donatmamız lazım.
‘’İnsanların bedenleriyle konuşmasını sağlamak istiyorum’’
Benim kişisel hedefime gelince, projelerimi gerçek hayata geçirerek endüstriye ve insanların hayatına katkı sağlamak istiyorum. Bu anlamda girişimciliğin mutfağında olmak benim için önemli. Saf, ticari girişimcilik değil ama bir bilim projesini gerçek hayata uygulamak ilgimi çekiyor. Sanırım sadece matematik veya sadece mühendislikle uğraşan bir insan olsaydım belki bugün sorduğum soruları soramaz, çözmek istediğim problemleri çözmeye çalışmazdım. Fakat bu süreçte insanların bedenlerine ilişkin sorunlarına olan ilgim ve merakım sayesinde belki de böyle bir noktaya geldim ve şunu istediğimi gayet iyi biliyorum; ben insanların bedenleriyle konuşmasını sağlayan insan olmak istiyorum.
Peki, İngiltere’den sonra neler yapmayı planlıyorsunuz Türkiye’ye dönecek misiniz?
Türkiye ile bağlarım hiç kopmadı. Aynı zamanda Türkiye’de çocuklar için kodlama platformu için kurulan bir startup’ta çalışıyorum. Yarışmayla birlikte Türkiye’den çok sayıda kişiyle temas kurma şansım oldu. Biyometrik veri cihazımız için Türkiye’den tedarikçi bulmak yönünde önümüzde çeşitli fırsatlar var, temaslarımız devam ediyor.
Son olarak 2020’li Boğaziçililere mesajınız?
Boğaziçi’ne başlayacak yeni arkadaşlarıma hayatın hep daha iyi evrildiğine inanarak ‘Bugün ne yapabilirim, bilgilerimin üstüne daha ne koyabilirim?’ diye düşünmelerini tavsiye ediyorum.