Boğaziçi’nde Türk-Japon dostluk köprüsü

Boğaziçi Üniversitesi’nde temelleri atılan Nitto, Türkiye’yi tanımak için Japonya’dan gelen öğrencilerle Japon kültürüne ilgi duyan Türk öğrencilerin kurduğu bir kültürel oluşum. Japon öğrenciler Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenimlerine devam ederken bir yandan da Türk tarihi ve kültürüyle kaynaşıyor; Türkiye’ye özgü gelenekler ve yaşam biçimleriyle tanışıyorlar. Türk öğrenciler de Japon kültürünü ve Japoncayı öğreniyor…

Öğrenimlerini Boğaziçi Üniversitesi’nde sürdürmekte olan Japonya’dan bir grup öğrenci ile Japon kültürüne ilgi duyan Boğaziçili öğrencilerin kurmuş oldukları Nitto oluşumu iki ülke arasında kültürel bağları geliştirmeyi amaçlayan bir öğrenci topluluğu.

Boğaziçi Üniversitesi’nde her sene uygulanan ülkelerarası öğrenci değişim programları sayesinde bugüne dek Japonya’dan çok sayıda öğrenci Türkiye’ye gelerek ülkemizi tanıdı. Japon kültürünü merak eden Boğaziçililer de eğitim hayatlarının bir bölümünü Japonya’da geçirme fırsatı buldu. Bu kültürel alışveriş, günümüzde popüler olan animasyon sanatı ve müzik gibi unsurların da sayesinde tarihi ilişkileri 13. yüzyıla dek uzanan iki ülkenin öğrencileri arasında önemli bir kaynaşma fırsatı yaratıyor.

Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü öğrencisi Buğra Bulut, Japon kültürüne ilgi duyan, hatta ileri düzeyde Japonca bilen isimlerden biri. Kabuki tiyatrosu ile de ilgilenen Bulut, bir dönem Shimonoseki kentinde yaşamış. Bulut, ‘’Günümüz Türkiye’sinde Japon kültürüne meraklı her yaştan insana rastlamak mümkün. Bunun Türkiye’deki en iyi temsilcilerinden biri de okulumuz bünyesinde çalışmalarını sürdüren Nitto Topluluğu.

Nitto, senelerini Boğaziçi Üniversitesi’nde Japonca eğitime veren Mariko Erdoğan hocamızın, şu an okulumuzda Japon Tarihi ve Japonca Çeviri dersleri veren Erdal Küçülyalçın hocamızı Japonya’ya değişim programına göndermesiyle başlamış bir oluşum. Yani Nitto, Boğaziçi Üniversitesi çerçevesinde gelişen akademik tabanlı bir grup’’ diye anlatıyor.

1990 yılında kurulan bu topluluk Nitto adını Japonca’da Japonya anlamına gelen “Nihon” ve Türkiye anlamına gelen “Toruko”nun ilk karakterlerinin birleştirilmesinden oluşturulmuş kelimeden alıyor. Topluluğun temel amacı, Boğaziçi Üniversitesi’nde ve Türkiye çapında Japonya’dan gelen öğrencilere yardımcı olmak, onları Japonca öğrenen ve Japon kültürüne meraklı bireylerle bir araya getirerek akademik köprüler kurmak.  

Buğra Bulut, ’Japonya’dan değişim öğrencileri ile buradaki Japon kültürü meraklısı öğrencileri bir araya getiren birçok etkinliği organize eden Nitto üyeleri olarak, her sene Türkiye çapında düzenlenen Japonca Konuşma Yarışması’nda verilen 8 ödülden en az 5’ini Boğaziçi Üniversitesi’ne getiriyoruz. Türkiye’nin ilk Japonca haber sitesi “Toruko Keizai” ve Japonya’ya dair her şeyi bünyesinde barındıran “Info Japonya” siteleri için tercümanlık veya yazarlık yapan üyelerimiz var’’ diyor.


Nitto oluşumunda yer alan Japon ve Türk öğrencilerle konuştuk. Megumi Tanaka, Shizuoka Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okuyor. Boğaziçi’nde ise  Yabancı Dil Eğitimi alıyor. Yumi Sho, Tokyo Yabancı Diller Üniversitesi’nde Türk Dili okumayı seçmiş, şu anda Sosyoloji eğitimi alıyor. Takuma Hosokawa da Shizuoka Üniversitesi öğrencisi, Boğaziçi’nde Siyaset Bilimi okuyor. Jumpei Hirota, Keio Üniversitesi Siyaset Bilimi öğrencisi. Toshiya Ban ise Shizuoka Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler öğrencisi, Boğaziçi’nde Siyaset Bilimi okumayı tercih etmiş. Boğaziçili öğrenciler Aziz Gürpınar, İdil Işıkveren ve Tuğba Kirazlı da Japon kültürüne dair gözlemlerini paylaştılar.

Osmanlı’ya duyulan ilgi

Neden Türkiye ya da Türkçe ve Boğaziçi Üniversitesi?

Megumi: Birçok sebebi var aslında ama Türkiye’ye gelmemin en önemli sebebi, Türkiye’nin Avrupa ve Asya’yı bağlaması ve dolayısıyla hem birçok kültürü hem de birçok dili kucaklayan bir yer olması. Seyahat etmeyi de çok seviyorum, bulunduğu yer sebebiyle seyahate de çok elverişli bir yer Türkiye.

Yumi: Lisede Dünya Tarihi öğrenirken Osmanlı İmparatorluğu çok ilgimi çekti. Türkiye’yi araştırmaya başladım. Yemeklerini, kültürünü çok beğendiğim için kendim de tecrübe etmek ve öğrenmek istedim. Bu yüzden Türkçe dilini seçtim ve dilimi geliştirmek için Türkiye’ye geldim.

Takuma: Shizuoka Üniversitesi’nin anlaşmalı olduğu okullar arasındaki en kaliteli yer Boğaziçi olduğu için burayı seçtim. Boğaziçi’nin seviyesinin yüksek olduğunu gelmeden önce de biliyordum, bu da beni cezbetti.

Jumpei: Orta Doğu ile çok ilgileniyorum ve buradaki durumu kendim görmek istedim. Bu yüzden Orta Doğu’da prestijli bir üniversitede okumak istedim, haliyle en iyi seçeneğim Boğaziçi Üniversitesi’ydi. Boğaziçi’ne geleceğim kesinleştiğinde de kendi kendime Türkçe öğrenmeye başladım. Sonra üniversitemde de biraz Türkçe dersi alıp pekiştirdim.

Toshiya: Türkiye’yi ve Boğaziçi’ni seçmek için çok sebebim vardı aslında. Japonya’da Orta Doğu ve Türkiye ile ilgili yeterince bilgi edinemiyoruz. Bu yüzden kendim gelip bizzat Orta Doğu ve Müslüman kültürünü incelemek istedim. Türkçe öğrenmemin sebebi ise bilgilerimin sınıfla ve kitaplarla sınırlı kalmasını istememem ve Türklerle iletişim kurup, kültürü bire bir onlardan öğrenmek istemem. Türkçe bilmek benim Orta Doğu algımı derinleştirecektir.

Türkiye’ye gelmeden önce Türkiye’yle ilgili ne biliyordunuz? Sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?

Megumi: Gelmeden önce Türkçe bilmiyordum, burada öğrenmeye başladım. Türkiye’de Türkçe öğrenmeye başlamam çok avantaj sağladı çünkü pratik yapabiliyorum. Bu çok güzel. En çok şaşırdığım şey ise… Geçenlerde bir arkadaşımla camiye gittim. İbadet edilme şekline çok şaşırdım ve bacakları çok ağrıyan yaşlı bir kadının var gücüyle namaz kılabilmek için çabalaması bana çok enteresan geldi.

Yumi: Her gün yeni bir şey öğreniyorum burada. Türk insanı Japon insanından çok farklı. Mesela hafta sonu Eğitim ve Araştırma Kulübü’yle Kastamonu’ya gittim. Farklı köylerde ilkokul ve ortaokul öğrencilerine gönüllü olarak eğitim veriyoruz. Mesela Japonya’da öyle bir şey olduğu zaman dersi anlatacak öğrenciler çok çekingen oluyor ve çok fazla hazırlık yapıyorlar ama Türkiye’de ders anlatacak öğrenciler olarak hazırlıksız gittik ve ona rağmen çok güzel konuşmalar yapıldı. Türkler kendilerini çok güzel ifade ediyorlar.

‘’Türk yemekleri sandığımdan lezzetliymiş’’

Takuma: Haberlerde Türkiye’yi takip ediyordum zaten. Maalesef pek iyi haberler değildi ama geçen seneki değişim öğrencisi Mika ile Türkiye hakkında konuştum. Mika’nın olumlu yorumları sonucunda gelmeye kesin olarak karar verdim. Zaten Boğaziçi’ne gelmeyi çok istediğim için bir risk söz konusu olsaydı, yine de gelirdim. Beni şaşırtan birkaç şey var. Mesela, Türk yemekleri sandığımdan çok daha lezzetliymiş. İş çıkış saatinde buradaki trafik inanılmaz bir hal alıyor. Bir de Türkler çok çay içiyormuş. Yani, çay kültürü olduğunu biliyordum ama bu kadar ciddi bir şey olduğunu bilmiyordum. Ders arasındaki 5 dakikanın bile çayla değerlendirilmesi beni şaşırttı doğrusu.

Jumpei: Türkler çok meraklı insanlar ve çok sıcakkanlılar. Çok çay içiyorlar gerçekten. Türkiye’ye gelmeden önce çoğunlukla İngilizce konuşurum sanmıştım ama buraya gelince öyle olmadığını anladım. Üniversite sınırları içinde İngilizce iletişim kurmak mümkün tabi ama Türkiye’de Türkçe konuşmadan yaşamak çok zor. Şaşırdığım başka bir şey ise, Türkiye’de yabancı dil konuşan insan sayısı aslında Japonya’ya kıyasla çok fazla. Orada İngilizce bilmek bile bir lüks. Bu beni çok etkiledi.

Toshiya: Türkiye’ye gelmeden önce de Türkiye’nin en ilginç ülkelerden biri olduğunu biliyordum, zaten Asya ve Avrupa arasında köprü olması Türkiye’yi birçok kültürün buluştuğu bir yer haline getiriyor. Boğaziçi Üniversitesi’nin ilgili olduğum alanda en iyi üniversitelerden biri olduğunu biliyordum, zaten bu yüzden burada eğitim almak istedim.

Adaptasyon süreciniz nasıldı, buraya alışmak için neler yapıyorsunuz ve Türkiye’de neleri tecrübe etmek istiyorsunuz?

Megumi: Türkçe bilmeyen biri için başta her şey çok zordu ama okuldaki Nitto topluluğu sayesinde Türkiye’ye adapte olmam kolaylaştı, çevre edindim. Hafta içi dersten sonra genelde kütüphanede çalışıyorum. Hafta sonları da arkadaşlarımla gezmeye çıkıyorum. Her kültüre ilgim var ama Türk kültüründe en çok merak ettiğim şey Mevlâna kültürü ve semazenler. Bir gün semazen gösterisi izlemek istiyorum.

Yumi: İlk geldiğimde çok yalnız hissetmiştim. Ama Boğaziçi’nde Nitto ile tanıştım. Nitto’da çeşit çeşit insan var, her etkinlikte farklı insanlarla konuşma fırsatım oldu. Onlar sayesinde de Türkçe pratiği yapabiliyorum, bu benim için çok güzel bir şey. Buna ve derslere ek olarak buradaki aktivitem, Japonya’da aikido yapıyordum ben. Geçen sene merkezimize United Aikido Organisation’dan gelen Türkler aracılığıyla burada da aikido yapmaya başladım ve haftanın üç günü bunu sürdürüyorum.

Takuma: Adaptasyon sürecinde çok zorlanacağımı düşünmüştüm ama Nitto sayesinde çok arkadaşım oldu. Üstelik Nitto’daki birçok kişi Japonca’yı iyi konuştuğu için anadilimde rahatça sorular sorabiliyorum, böylece güvende hissediyorum. Boş vakitlerimde genelde Nitto üyeleri ile gezilere gidiyorum, etkinliklere katılıyorum. Bir de burada Türkçe öğrenmeye başladım ve sene sonunda Türkçeyi akıcı bir şekilde konuşmayı hedefliyorum.

‘’Nitto sayesinde buraya kolay adapte oldum’’

Jumpei: Adaptasyon sürecinde zorlanmadım çünkü hemen Nitto ile tanıştım. Türkçemi geliştirmeme çok yardımcı oluyorlar, arkadaş ediniyorum. Nitto üyelerinin İngilizce bilmesinin yanı sıra Japonca bilmesi de çok güzel. İletişim kurarken çok rahatım bu yüzden. Burada haftada 2 kere yüzüyorum. Hatta yüzme takımına da çağrıldım, bu beni çok mutlu etti. Gelmeden önce maça gitmeyi çok istiyordum bu yüzden passolig aldım kendime, maça da gittim.

Toshiya: Türkiye’ye geldiğimde yalnız kalma korkum vardı ama Nitto ile tanıştıktan sonra hiç yalnız kalmadım, çok arkadaş canlısı bir ortam var. Onlarlayken kendimi çok rahat hissediyorum, bu benim çok hoşuma gidiyor. Bu yüzden olabildiğinde etkinliklere katılıp insanlarla iletişim kuruyorum. Tecrübe etmek istediğim şeylerin başında ise Japonya’da da çok meşhur olan kebabın iyisini yemek var tabi ki. Açıkçası İslam kültürünü de çok merak ediyorum. Müslümanlarla konuşmak ve düşünce biçimlerini anlamak istiyorum.

Son olarak en sevdiğiniz Türkçe kalıp ne?

Megumi: “Çalışkan” kelimesini çok seviyorum çünkü hem tınısı çok sevimli hem de anlamı çok güzel.

Yumi: “Damlaya damlaya göl olur”

Takuma: “Bilemiyorum”

Jumpei: “Afiyet olsun” çünkü Türk yemeklerini çok seviyorum.

Toshiya: “Estağfurullah” çünkü mütevazı Japon kültürüyle özdeşleştiriyorum.

 

Japonlarla benzer ve farklı yönlerimiz

Peki, biraz da Nitto oluşumundaki Türk öğrencileri dinleyelim… Japon kültürü hakkında neler düşünüyorsunuz, sizce Japonlar bize benziyor mu?

Aziz Gürpınar: Misafirperverlik konusunda Türkiye’ye benzediklerini düşünüyorum. Bir Japon ailesinde akşam yemeğine gittiğimizde bunu fark ettim. Halil İbrahim sofrası kurmuştu arkadaşımızın ailesi. Ayrıca ailelerine çok bağlı olmaları, eve girerken ayakkabılarını çıkarmaları, evin içindeki danteller olsun ve muhafazakarlıkları açısından da bize benziyorlar. Farklı bir kültürleri de var öte yandan. Mesela metroda telefonla konuşmak çok garip karşılanıyor, aynı şekilde sokakta yürürken yemek yerseniz bu da tuhaf bulunuyor.

Japonya’da en enteresan bulduğunuz şey neydi?

İdil Işıkveren: Japonya’da en enteresan bulduğum şeylerden biri “havai fişek izlemek için” bile festivallerinin olması. ‘Hanabi taikai’ adını verdikleri bu festivalde, akşam 19.00 gibi toplanıp havai fişek izliyorlar. Bu festivaller çok popüler olduğu için çok fazla insan geliyor ve izdiham yaşanıyor. Bu vesileyle orada ben de Japonlara dair şöyle bir şeyi farkına vardım: Ne kadar zorluk yaşarlarsa yaşasınlar asla birbirlerinin haklarını gasp etmiyorlar. O festivale aileler geliyor ve o izdihamdan çocuklar da nasibini alıyor ama kimse ne birbirine bağırıyor ne de çocuk bahanesiyle diğerlerinin sırasını almaya kalkıyor. Bu benim çok hoşuma gitmişti ve şaşırmıştım.

Tuğba Kirazlı: Benim Japonya’da en çok şaşırdığım şey s ‘jankenpon’ denilen, bizdeki taş-kağıt-makas oyununa başvurmaları. Bir şeye karar mı verilecek, kişi sayısı fark etmeksizin hemen, yumruklarını uzatıyorlar ve ‘jan ken pon’! Kim kazanırsa, onun istediği oluyor ya da kararı o veriyor. Biz genelde fikirlerimizi öne sürerek tartışmayı seçen insanlar olduğumuz için bunu çok yadırgamıştım.

 

Söyleşi: Esin Taşkın/ Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Medya Ekibi asistanı

Japonca’dan çeviren: Buğra Bulut

Fotoğraflar: Kenan Özcan