Hayali arkadaşlar yüksek bilişsel beceri ve yaratıcılığın ürünü

Hayali arkadaş kavramı, çoğu yetişkin tarafından bir sorun olarak görünse de, çalışmalarını bu alanda yoğunlaştıran Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Deniz Tahiroğlu, çocukların hayali arkadaşlar yaratmasının bilişsel gelişimleri için yararlı olabileceğini vurguluyor. Daha önce 3-5 yaş arası çocuklarla çalışan ve şu anda da hem 3-6 hem de 8-15 yaş grubuyla ve çocukluklarında hayali arkadaşları olduğunu ifade eden yetişkinlerle projelerine devam eden Tahiroğlu’nun çalışmaları, Batı literatüründe çok sayıda örneği görülen ancak Türkiye’de sınırlı bir çalışma alanı olarak kalmış hayali oyunlar ve arkadaşlar konusunu anlamaya yönelik önemli sonuçlar sunuyor.
Kenan Özcan

Çocukların hayali oyunlar ya da arkadaşlar üretmesinin yüksek bir bilişsel beceri ve yaratıcılık gerektirdiğini vurgulayan Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Deniz Tahiroğlu, “Hayali arkadaşı olan çocukların sosyal ve bilişsel birçok alanda iyi olmasına şaşırmıyorum, çünkü aslında bir şeyin gerçeği varken onu farklı bir şekilde hayal etmek yüksek bilişsel beceri ve hayal gücü gerektiren bir süreç. Üstelik çocuklar bunu belirli kurallara uyarak ve kendi dürtülerini kontrol ederek yapabiliyorlar,” ifadeleriyle çocukların hayali arkadaşlar geliştirmesinin patolojik bir durum olmadığının altını çiziyor. “Okulöncesi Dönemdeki Çocukların Yap-İnan Oyun Davranışlarının Gelişimi ve Bu Oyun Türünün Sosyal ve Bilişsel Gelişimle İlişkisinin İncelenmesi” başlıklı TÜBİTAK projesiyle 3-5 yaş arası çocukların hayali oyun ve bunun bir türü olan hayali arkadaş geliştirme davranışlarını inceleyen ve Boğaziçi Üniversitesi tarafından desteklenen “Çocuk ve Yetişkinlerde Hayal Gücünün İncelenmesi” başlıklı projesini de 2019-2022 yılları arasında yürütecek olan Tahiroğlu ile araştırma alanları üzerine konuştuk.

“Çocukluk dönemi insan hayatının araştırma-geliştirme dönemidir”[1]

Çocukların sosyal ve bilişsel gelişiminde oyun oynamak nasıl bir rol oynuyor?

Oyunun çocukların sosyal ve bilişsel gelişimine katkısı iki farklı şekilde olabiliyor. İlk olarak çocuk oyunun bir araç olarak kullanılması yoluyla yeni şeyler öğrenebiliyor. Örneğin oyun oynayarak çocuklar yeni kelimeler ya da daha önce bilmedikleri bilgiler öğrenebilirler. İkinci olarak ise oyun, doğası çocukların kuralları takip etme, plan yapma, başkalarının duygu ve düşüncelerini anlama gibi becerileri öğrenmesini ve uygulamasını sağlıyor. Aynı zamanda yapılan çalışmalar gösteriyor ki çocuklar oyun bağlamında birçok alanda daha yüksek beceri gösterebiliyor, örneğin oyun sırasında daha yüksek dil becerileri gösterebiliyor. Benzer şekilde kendilerini kontrol etme becerilerinin de daha yüksek olduğu gözlemleniyor, örneğin bir çocuğa kurabiye verip yememesini söylerseniz çok zorlanır ama çocuklar oyun içinde yapmamaları gereken davranışı yapmıyorlar. Dolayısıyla oyun oynamanın hem sosyal hem de bilişsel anlamda çocuğa kazandırdığı çok sayıda avantaj var.

Gelişim psikolojisi alanında çalışan Alison Gopnik de insan yavrularının en uzun süre yavru kalan tür olduğuna, çok uzun bir çocukluk süremiz olduğuna dikkat çekerek bunun avantajını şöyle açıklıyor: “Eğer insan hayatını bir şirkete benzetirsek çocukluk dönemi hayatın ‘araştırma-geliştirme’ dönemidir, çünkü çocukken çok serbest zamanımız var, hayal gücümüz sınırsız ve oyunlarımızla aklımıza gelen her şeyi deneyebiliriz.  Çocuklukta ürettiğimiz bu fikirleri ise yetişkinliğe geçtiğimizde hayata geçirebiliriz, diğer bir anlamda “üretim departmanı” gibi görülebilecek yetişkinlik dönemine geçince fikirlerimizi üretiyoruz.

Peki, hayali arkadaşlar ya da hayali oyunlar bu gelişimin neresinde?

Hayali oyunlar aslında -mış gibi oyunlara karşılık geliyor, örneğin bir muzu kulağımıza götürüp telefonmuş gibi oynamak da bir hayali oyun. Bu davranışı çok sık görmediğimiz bazı gelişimsel bozukluklar var, otizm gibi; ancak onun dışında çok sistematik olarak neredeyse bütün çocukların 2 yaşından itibaren “bir şeyi başka bir şeymiş gibi yapmak” davranışını gösterdiğini görüyoruz. Hayali arkadaşlar da bu oyunun bir türü aslında ve çocukların iki türlü hayali arkadaşı olabiliyor. Biri tamamen çocuğun kendi yaratımı olan ve bize görünmeyen görünmez arkadaşlar, diğeri ise çocukların oyuncaklara yansıttığı ya da kişileştirilmiş objeler (personified objects) denilen arkadaşlar. Bu tür hayali arkadaşlar çocuğun herhangi bir objeye yönelttikleri bir kişilik olabiliyor. Örneğin "Calvin ve Hobbes" isimli çizgi romanda, Hobbes aslında pelüş bir kaplan ama çocuğun hayalinde onu koruyan, zaman zaman da onunla birlikte maceralara atılan bir arkadaşa dönüşüyor. Ancak çocukların objelere kişilik yüklemesiyle yarattıkları hayali arkadaşlar, hep yanlarında taşıdıkları battaniye, oyuncak ayı gibi rahatlatıcı objelerden (comfort object) farklı, çünkü kişileştirilmiş objelerde çocuğun o objeye kişilik özellikleri de yönelttiğini görüyoruz. Örneğin çocuk diyor ki "Benim arkadaşımın görüntüsü bir ayı ama o renkli kıyafetler giymeyi ve yoğurt yemeyi çok seviyor, arada yaramazlıklar yapıyor.” Diğer bir ifadeyle çocuk ona kendi hayalinde farklı bir karakter yaratıyor.

“Türkiye’deki çocuklarda hayali arkadaş görülme oranı daha düşük”

Bu alanda Türkiye’de sınırlı sayıda çalışma olduğunu görüyoruz, Batı’da yapılan çalışmalarla karşılaştırıldığında çevrenin ya da kültürün hayali oyun / arkadaş geliştirme davranışında bir etkisi olduğunu söyleyebilir misiniz?

Batı’da yapılan çalışmalar hayali arkadaş geliştirme davranışının oradaki çocuklarda çok sık görüldüğünü gösteriyor. Örneğin Amerika'da yapılan çalışmalar 7 yaşına kadar takip edilen çocukların yaklaşık %65'inin hayatlarının bir döneminde hayali arkadaşı olduğunu söylüyor. Yakın zamanda Çin ve Japonya örneklemlerinden de benzer araştırmalar yayınlandı. Orada da oranlar %30 - %50 civarı. Benim Türkiye'de yürüttüğüm ve geçen yıl sonlanan TÜBİTAK projesinde 3, 4 ve 5 yaşlarından 120 çocukla çalıştık ve 120 çocuktan sadece 9'unun hayali arkadaşı olduğunu gördük ki bu çok düşük bir oran. Bu çocukları bir yıl sonra takip ettiğimizde bazılarının hayali arkadaşlıklarına devam ettiğini, bazılarının sonlandığını, bazılarının da yeni arkadaşlar yarattığını gözlemledik. İkinci yıl takip çalışmasında hayali arkadaşa sahip olma olanı biraz daha yüksekti, katılan çocukların yaklaşık %15’inin hayali arkadaşı vardı. Ama bu da literatürdeki verilere oranla çok düşük bir oran. Bu durumun nedenlerinden biri bu çocukların daha ileriki yaşlarında hayali arkadaş yaratmaları olabilir. Zaten farklı kültürlerde hayal gücü farklı dönemlerde gelişiyor ve en yüksek seviyesine farklı zamanlarda çıkabiliyor.

Şu anda sürdürdüğüm BAP projesi de bu durumu anlamaya yönelik. Daha önce yetişkinlerle çevrimiçi bir çalışma yaparak çocukken hayali arkadaşlarının olup olmadığını sormuştum ve yaklaşık %30’u olduğunu söylemişti. Şimdi onlarla daha detaylı mülakatlar yaparak Türkiye’deki çocukların hangi yaşlarda daha çok hayali arkadaş yarattıklarını anlamaya çalışacağım, çünkü çocuklarla çalıştığım önceki projede hayali arkadaşı olduğunu söyleyen çocukların sayısının az olması daha ileriki yaşlarda hayali arkadaş yaratmalarından ya da belki de utanıp hayali arkadaşlarının olduğunu söylememelerinden kaynaklanıyor olabilir.

Bu nedenle şu anda hem farklı bir grup okul öncesi grubu çocuktan hem okul çağındaki çocuklardan, hem de yetişkinlerden geçmişe dönük veri toplayarak hayali arkadaşların en sık gözlemlendiği yaş ve durumları anlamaya çalışacağım.

Peki, çocuğun içinde bulunduğu kültürel çevre hayali arkadaşlarına atfettiği özellikleri etkiliyor mu?

Etkili olabiliyor, örneğin Koreli ve Amerikalı çocukların yer aldığı bir çalışmada Koreli çocukların hayali oyunlarında günlük ve gerçekçi temaların, Amerikalı çocuklarınkinde ise fantastik temaların daha çok görüldüğü gözlemlenmiş. Türkiye’de yayımlanan benzer bir çalışmada Amerika’da anasınıfına devam eden çocuklarla Türkiye’de anaokuluna devam eden çocuklar karşılaştırılmış ve Türkiye’deki çocuklarda dramatik oyun denilen hayal gücüne dayalı oyunun daha az görüldüğü gözlemlenmiş. Ancak bu Türkiye’deki çocukların hayal gücünün zayıf olduğu anlamına gelmiyor, çünkü hayal gücü farklı şekillerde tezahür ediyor olabilir ve bu çalışmalarda bunlar ortaya çıkmamış olabilir.

Şu anda çocukların dijital dünyayla daha erken yaşta tanışmaları ve orada daha çok vakit geçirmeleri de daha az hayali oyunlar / arkadaşlar yaratmalarında etkili olabilir mi?

Aslında çocuklar dijital ortamdaki avatarlarla ya da orada karşılaştıkları karakterlerle de arkadaşlık kurabilir, onlardan etkilenerek hayali arkadaşlar yaratabilirler, bu nedenle dijital dünya onları limitleyen bir şey olmak zorunda değil; hayal gücünü kullanmak isteyen ve bunun için kendi başına geçirdiği vakti olan çocuklar etraflarında gördükleri tüm objelerden esinlenebilirler. Hayali arkadaşlarla ilgili önceki çalışmalardan öğrendiklerimiz bize hayal gücüne dayalı bir şey yaratmanın bilişsel becerilerin yanı sıra yalnız kalmayı da gerektiren bir süreç olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla hayal gücünü kullanmak isteyen, bundan keyif alan ve bunun için kendi başına geçirdiği vakti olan çocuklar etraflarında gördükleri tüm objelerden, dijital veya gerçek, esinlenebilirler.

“Hayali arkadaş yaratabilmek, çocuğun tek başına geçireceği serbest zamanı bulabilmesine bağlı”

Peki, çocukların kardeşinin olup olmaması hayali arkadaş yaratmalarında etkilimi ya da kardeşlerin ortak hayali arkadaşları olabilir mi?

Bu çok sık gelen bir soru ama kardeş olup olmamasının büyük bir etkisi olduğu görünmüyor, daha önemli olan çocuğun sosyalleşme isteği ve tek başına vakit geçirebilmesi. Tek çocuğun tek başına daha fazla vakit geçirme avantajı olabilir ama kalabalık bir ailedeki çocuğun da kendi başına geçirdiği serbest zamanı olabilir. Ancak tüm aile aynı odadaysa ve çocuk bu gerçeklikten kopmakta zorlanıyorsa hayali arkadaş yaratmaları da çok zor olabiliyor – çünkü hayal gücünü kullanarak bir şeyler yaratmak bilişsel olarak çaba gerektiren bir süreç. Bazen kardeşlerin ortak hayali arkadaşı da olabiliyor, küçük kardeş büyük kardeşinkini kendisine göre değiştirebiliyor, çünkü kendisine iyi gelecek şekilde ve kendi istekleri doğrultusunda bir hayali arkadaş yaratıyor.

Hayali arkadaş yaratma eğiliminin yaratıcılıkla ilgisi nasıl bir ilgisi var?

Yakın zamanda yapılan bir çalışma hayali arkadaş yaratmanın yaratıcılıkla ilişkili olduğunu, hayali arkadaşı olan ya da hayali oyun oynamayı daha çok seven çocukların daha yaratıcı olduğunu gösteriyor, ancak ölçtüğümüz kavramlar çok soyut ve ölçmesi çok zor kavramlar. Örneğin yaratıcılığı ölçmek için çok kullanılan bir testte gündelik objelerle, örneğin bir ataşla, neler yapılabileceği sorulur ve kişilerin kaç cevap bulabildiği, bunların ne kadar biricik ve orijinal olduğu puanlanır. Hayali arkadaş yaratmanın bunun gibi testlerle ölçülen yaratıcılıktan çok sosyal düşünce gerektiren testlerle ölçülen yaratıcılıkla ilgisi bulunuyor. Örneğin çocuğun bizim başladığımız ve sosyal ögeler içeren bir hikâyeyi bitirirken ne kadar yaratıcı unsurlar eklediğine baktığımızda, örneğin hikayedeki karakterlerin davranışlarını nasıl kurguladıklarına baktığımızda, buradaki yaratıcılığın hayali arkadaş yaratma eğilimiyle ilişkili olduğunu gözlemliyoruz.

“Türkiye’deki aileler hayali arkadaşları patolojik bir sorun sanıyorlar”

Peki, Türkiye’deki çocuklarda hayali arkadaşlığa daha az rastlanması daha zayıf hayal gücünün bir sonucu mu?

Buna katılmıyorum, çünkü hayali arkadaş kavramı kültürümüzde çok bulunan bir şey değil; terim olarak bile çok kullanılmıyor. Hayali arkadaşların ölçümü de zor . Bu konuyu çalışırken bir araştırmacı çocuklarla, bir araştırmacı da ebeveynlerle konuşuyor ve daha sonra notlar karşılaştırılarak yeniden çocuklara ve ebeveynlere takip soruları soruluyor, çünkü örneğin çocuk bazen hayali arkadaşının olmadığını söylerken annesi olduğunu söylüyor. Anneden öğrendiğimiz hayali arkadaşın ismiyle çocuğa soru sorduğumuzda çocuk anlatmaya başlayabiliyor. İlk sorulduğunda çocuğun aklına gelmemiş olabilir, cevap vermeye utanıyor olabilir ya da belki soruyu anlamamış olabilir. Bu nedenle hem ebeveynlerden hem çocuktan rapor alıyoruz ve raporlar kör değerlendirmelerle farklı kişiler tarafından değerlendiriliyor. Çocuklardan gelen yanıtları okumak keyifli olsa da puanlaması zor ve karmaşık bir süreç. Bizim çalışmalarımızda hayali arkadaşı olan çocukların sayısının az olması Türkiye’deki çocukların hayali arkadaşı olmadığı anlamına da gelmiyor, çocuklar hayali arkadaşları daha sonraki yaşlarında yaratıyor olabilirler ya da bizim sorularımıza cevap verirken utandıkları için hayali arkadaşları olsa dahi söylemiyor olabilirler. 

Bunun dışında ailelerin hayali arkadaş kavramını patolojik bir durum olarak görmesi de bu sayının az olmasında etkili olabilir, örneğin çalışmamıza ilk yıl gelen annelerin yaklaşık olarak %27’si böyle düşünüyordu. Bu yılın sonunda çalışmanın ara sonuçlarını ve hayali arkadaş yaratmanın normal bir çocukluk davranışı olduğunu ailelere hem sözel hem de açıklayıcı haber bültenleri gönderme yoluyla açıkladık, ancak ikinci yıl geldiklerinde ve tekrar bu soru sorulduğunda gördüm ki bazı aileler hala hayali arkadaş yaratmayı norm dışı bir şey olarak görüp endişeleniyorlar.

Bu çalışmada ailelerin sosyo-kültürel seviyeleri nasıldı, olumsuz yaklaşımın bununla bir ilgisi olabilir mi?

Benim çalışmamda örneklem karmaydı, her gelir grubunu yakalamaya çalıştım. Çok kesin söyleyebileceğim bir bulgu yok ama eğitim seviyesi arttıkça yaklaşımın olumluya doğru gittiğini söyleyebilirim.

Hayali arkadaşların sonlandığı belirli bir yaş dönemi oluyor mu ya da olması gerekiyor mu?

Literatürde gördüğümüz kadarıyla genelde 7 yaşından itibaren çocuklar okula başlayınca azalıyor, çünkü yapmaları gereken başka şeyler oluyor ama bunun nedeni çocuğun arkadaşının olup olmaması ya da içine kapanık olması değil. Hatta hayali arkadaşı olan çocuklar genellikle sosyal olmayı daha çok isteyen çocuklar. Örneğin çocuğun okulda çok sayıda arkadaşı var ama eve gelince de sıkılmamak için bir arkadaş daha yaratıyor.

Çocukların hayali arkadaşlarıyla nasıl bir ilişkisi olduğunu gözlemlediniz, hayali arkadaşları onlarla eşit konumda ve pozitif arkadaşlar, değil mi?

Çoğunlukla öyle ama yaramaz olanları da olabiliyor. Benim hatırladığım ilginç bir örnek vardı: Amerika’da doktora çalışmalarımı yürütürken konuştuğumuz çocuklardan biri hayali arkadaşıyla artık oynayamadığını çünkü annesinin onu uzaklara gönderdiğini söylemişti, sonra anneden öğrendik ki hayali arkadaş sürekli yaramazlık yaptığı için anne çocuğuna hayali arkadaşının artık ailesiyle birlikte başka bir şehre taşındığını söylemiş. Bu örnek, ailelerin çocuklarının hayali arkadaşları konusunda nasıl tepki vermesi gerektiğine dair de çok güzel bir örnek, anne çocuğun oyununun içine girdiği için çocuk annesinin söylediğini kabul ediyor. Bazı aileler çocuklarının hayali arkadaşı olduğunda onların gerçeklikten kopacaklarını düşünüyor. Hâlbuki gerçeklikten kopmakla hayali arkadaş yaratmak arasında bir ilişki yok. Örneğin çocuklar hayali arkadaşlarını anlatırken bile sürekli “Ben bunu anlatıyorum ama bu gerçek değil, biliyorsun değil mi?” diyorlar. Aslında gerçekliği kaybetmiyorlar sadece kendilerine bir eğlence yaratıyorlar. Nasıl bazı çocuklar arabayla oynamayı seviyorsa bazıları da hayalinde bir şeyler yaratıp onunla oynamayı seviyor. Çocuk gerçeğin farkında olduğu sürece hayali arkadaş yaratmanın olumlu olduğunu düşünüyoruz. Hayali arkadaşla kurulan ilişki konusunda da çocuk kişiliğine ya da o andaki ihtiyaçlarına göre farklı roller üstlenebiliyor. Çocuğun daha çok bakım veren rolünde olduğu bir ilişki de olabiliyor, hayali arkadaşın daha otoriter olduğu bir ilişki de.

“Çocukların zihin okuma işlevlerini analiz ederken kuklalar kullanılıyor”

Çocukların zihin okuma ve yönetici işlevlere yönelik davranışlarını analiz etmeye yönelik de çalışıyorsunuz, burada nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Burada bahsettiğimiz zihin okuma popüler kültürdeki anlamından biraz farklı aslında. Burada baktığımız şey çocukların farklı kişilerin farklı duygu ve düşüncelere sahip olup olamayacağını anlaması üzerine. Zihin okuma davranışını analiz etmek için çocuğa hikâye anlatma yolunu izliyoruz. Örneğin elimde bir boya kalemi kutusu oluyor ve çocuğa kutunun içinde ne olabileceğini soruyorum, çocuk boya kalemi olduğunu söylüyor ama kutuyu açtığımızda içinde farklı bir obje, örneğin şeker, olduğunu görüyor. Daha sonra bir kukla getiriyorum ve çocuğa “Bu kukla kutunun içini daha önce hiç görmedi. Sence kukla bu kutunun içinde ne olduğunu düşünür” diye soruyorum, çocuk şeker cevabını verirse zihin okuma becerilerinin henüz gelişmemiş olduğunu görüyoruz, çünkü aslında elimizde bir boya kalemi kutusu olduğu için çocuk kuklanın da boya kalemi diyeceğini düşünmeli. Diğer bir deyişle kutunun içini görmeyen birinin yanlış bir düşüncesi olduğunu, kutunun dış görünüşüne bakarak içinde boya kalemi olduğunu tahmin edeceğini düşünmeli. Bunun gibi küçük hikâyelerle ve genelde kuklalar kullanarak çocuğun başkalarının duygu ve düşüncelerini ne kadar anladığını analiz ediyoruz. Yönetici işlevler kavramı ise planlama, dürtü kontrolü gibi davranışları da içeren çok geniş bir kavram. Bunları ölçmek için çeşitli oyunlar oynuyoruz, örneğin elimizde Güneş ve Ay resmi olan kartlar oluyor ve çocuğa Ay kartını gördüğünde gündüz, Güneş kartını gördüğünde gece demesi gerektiğini söylüyoruz. Normalde ay geceyle, güneş ise gündüzle ilişkilendirildiği için çocuğun bu oyunda başarılı olması aklına ilk gelen cevabı bastırmasına bağlı oluyor. Bu gibi testlerde başarılı olan çocukların yönetici işlevlerinin daha iyi olduğu çıkarımını yapıyoruz.

Son olarak, çalışacağınız çocukları nasıl seçiyorsunuz?

Ailelere genelde yuvalar ve anaokulları aracılığıyla ulaşıyoruz ve çalışmalara katılmak tamamen gönüllülük esasına dayanıyor. Bu nedenle nispeten seçilmiş bir örneklem ortaya çıkıyor, ancak hemen hemen tüm dünyadaki çalışmalar da benzer şekilde yapıldığı için bu durum literatürdeki verilerle karşılaştırma açısından çok problem yaratmıyor.

 

 

 



[1] Alison Gopnik, 2009