İnsan zihni tehdit altında neler söylüyor?

Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Adil Sarıbay, Covid-19 nedeniyle korku ve kaygının tavan yaptığı bu dönemde, insan zihninin tehdit altında nasıl çalıştığını bilimsel bulgu ve kuramlar ışığında ele alan bir dersle dinleyicilerle buluştu. “Salgın” serisi kapsamında düzenlenen Açık Ders etkinliklerinin sonuncu dersi olan ‘’Tehdit Altında İnsan Zihni: Salgının Bize “Düşündürttükleri”, 6 Haziran’da Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer Yenal moderatörlüğünde Zoom ve Üniversite’nin Youtube kanalında gerçekleştirildi.

Boğaziçi Üniversitesi’nin Tekfen Holding’in desteğiyle Mayıs başından bu yana düzenlediği salgın günlerine özgü online Açık Ders’lerin son etkinliğinde ‘’Tehdit Altında İnsan Zihni: Salgının Bize “Düşündürttükleri” başlıklı bir ders veren Doç. Dr. Adil Sarıbay, yoğun belirsizlik içeren olguların tehdit algısı, korku ve kaygı gibi psikolojik durumları beraberinde getirdiğini ve ilişkilerimizden politik görüşlerimize birçok alana etki ettiğini vurguladı.

Doç. Dr. Sarıbay şu saptamalarda bulundu: ‘’Tehdit, direkt ve somut olarak algılandığında korkuya; soyut bir içeriğe sahip ise kaygıya yol açıyor. Korku ve kaygı iki farklı sistem. Korkuya verdiğimiz tepkiler; kaçmak, savaşmak ve tehdit karşısında bazen donmak şeklinde özetlenebilirken; kaygı halinde tepkilerimiz karşı karşıya gelinen riskin değerlendirilmesi, aktif hedeflerin durdurulması, tetikte olmak, etrafı taramak ve tedbir almak olabiliyor. Korku, somut olarak karşımızda olan bir olgu ve korkunun net bir bitiş noktası var. Ancak kaygıda potansiyel riskin bir bitiş noktası yok. O kaygıyı sonsuza dek yaşamanız mümkün. Bitmeyen, muğlak olan sembolik tehditler ile başa çıkmaya çalışırken kaygımızı çeşitli yollarla yatıştırmaya çalışıyoruz. Ritüeller ve batıl inançlar burada kaygı yatıştırıcı fonksiyonlarıyla önemli araçlar olarak karşımıza çıkıyor’’.

Koronavirüs sonrası iğrenme duyarlılığımız arttı

Sarıbay,  Covid-19 ile birlikte gözlenen davranışsal değişikliklerin başında iğrenme duygusunun geldiğini belirtti ve şöyle devam etti: ‘’Koronavirüs sonrası davranışlarımızda korona öncesi döneme göre kıyaslarsak iğrenme duyarlılığımız arttı. İğrenme duyarlılığıyla birlikte kaçınma davranışları da artış gösterdi. Cinsel tutuculuk arttı, cinsel aktivite sınırlandı. Genç erkeklerin ise bu dönemde kendi sağlıklarına dair algıları daha yüksek seviyelere ulaştı. Bu nedenle sokaklarda daha mobil oldular, vurdumduymaz davrandılar, maske kullanmadılar. Hijyen önlemlerinin topluma anlatılırken bu gruba yönelik mutlaka bir kampanya yapılması gerektiği ortaya çıktı’’.

Analitik düşünceye yatkın olanlar komplo teorilerine prim vermiyor

Modern hayatın beraberinde belirsizlikleri de getirdiğini ifade eden Doç. Dr. Sarıbay, bu dönemde komplo teorilerine inananların sayısında yükseliş olduğunu kaydetti.  ‘’Analitik düşünceye yatkın olanlar komplo teorilerine inanmamayı, sezgisel düşünceye yatkın kişiler ise inanmayı yeğliyor; zira bu tür teorilerin kaygıları yatıştırıcı etkisi söz konusu’’.

Meditasyon herkes için uygun olmayabilir

Kaygıyla başa çıkmanın yöntemleri arasında gösterilen farkındalık veya meditasyon gibi yöntemlerin herkes için geçerli olmayabileceğine değinen Doç. Dr. Sarıbay şöyle devam etti: ''Kaygı karşısında bireysel olarak yapabileceğimiz şeylerin başında keyif aldığımız bir şeyin, bir hobi veya merak duyduğumuz bir konunun peşinden koşmak gelebilir. Bu dönemde sıkça gündeme gelen farkındalığı artırmak ve meditasyon gibi önerilere dikkatli yaklaşmak lazım. Çok pozitif etkileri olduğu gibi kişiden kişiye değişen olumsuz etkiler de söz konusu olabiliyor. Bu durumda tehdit karşısında sürekli tekrarlayan bir döngü içinde ondan kaçarak değil çözüm üreterek kalmak, analitik düşünce içinde tetikte kalarak zihnin sorunları çözebileceği ve kaygıyı yatıştırabileceği de düşünülmeli. Kuşkusuz bu alanda geliştirilebilecek yaklaşımların yeni araştırmalarla desteklenmesi gerekiyor’’ .

Patojen yükü artan ülkelerde inovasyon kapasitesi düşüyor

Davranışsal Bağışıklık tepkilerinin ülkeler bağlamında da ele alınabileceğine dikkat çeken Sarıbay; ‘’Ülkelere baktığımızda patojen yükü artan ülkelerde bireyselciliğin düştüğünü; kolektivizmin yükseldiğini görüyoruz. Patojen yükü arttıkça ülkelerin inovasyon kapasitesinde düşüşler oluyor. Inovasyon norm dışı olmaktır. Bu yüzden inovasyon kolektivizmden değil; farklı fikirlerin tartışılabildiği yaratıcı düşünce ortamından beslenebilir’’ dedi.

Kutuplaşmak yerine birbirimizin değerlerini desteklemek

Konuşmasının son bölümünde dinleyicilerin sorularını yanıtlayan Adil Sarıbay dersini şu ifadelerle sonlandırdı:‘’Bu tür dönemlerde toplumsal, siyasal meselelerimize yönelik çözüm üretmek çok disiplinli yaklaşımları gerekli kılıyor. Ancak şunu söylemek mümkün; birbirimizin değerlerini desteklemek çok önemli. İnsanları kabul ettiğinizde, değerlerini gördüğünüzde dış gruplara karşı savunma davranışları azalıyor. Biz toplum olarak farklı kutuplarda sürekli olarak birbirimizin değerlerini aşağılıyoruz. Oysa toplumca kafa kafaya verip, önümüzdeki iklim krizi gibi devasa bir sorun karşısında ne yapacağımızı düşünmemiz gerekiyor’’.

 

‘’Tehdit Altında İnsan Zihni: Salgının Bize “Düşündürttükleri” dersini izlemek isteyenler için : https://www.youtube.com/watch?v=xIvlc4rIyHM